Mahmud Celâleddin Ökten’in öncülük ettiği, plan ve projesinde en ufak ayrıntısına kadar içinde olduğu İmam-Hatip Okulları, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin birbiriyle barıştırılma projesi oldu. Bu yönüyle Celal Hoca yeni bir neslin öncüsü ünvanını haketti.
Bilgisiyle ve duruşuyla herkeste saygı uyandıran bir âlim olan Mahmud Celâleddin Ökten’in 80 yıllık ömrünün yarısı Osmanlı döneminde, diğer yarısı da Cumhuriyet döneminde yaşandı. Öteden beri Gürcüoğulları diye meşhur olmuş, ulema bir ailenin çocuğu olan Mahmud Celâleddin Ökten 1882 yılında Trabzon’da dünyaya geldi. Camiye devam eden Celâleddin Efendi, bir ikindi vakti, bir hafız efendinin okuduğu Kur’an’ı huşu içinde dinler. Bu ses o kadar hoşuna gider ki içinden Allah’a seslenir, “Eğer bana bu kitabın dilinden anlamayı nasip edersen, ölünceye kadar ben de senin dininin dellâlı olacağım.” Ve olur da. Tüm imkânsızlıklar içinde 17 yaşındayken İstanbul’a gider. Çünkü İstanbul, taşrada bulunan sanat, edebiyat ve ilme meraklı gençlerin ve yükselmek isteyen tüm bürokratların hayalini süsleyen bir şehirdir. Fatih civarında bir takım medreselere takılır. Burada okutulanları çoğu zaman seviyesinin altında bulur, çünkü o bu okutulanları zaten Trabzon’da görmüştür.
MANEVİ BÜYÜKLERLE BİR ARADA
Önce Darülmuallimin’e (sonradan Yüksek Öğretmen Okulu olur) girer. Sonra Darülfünun’da Arapça ve felsefe okur. İstanbul Erkek Lisesi’nde hocalığa başladığı ilk yıllarda “Celâl Hoca” ünvanını alır. Bu ünvanı, işini önemsediğinden ve sahasında en iyi olduğundan dolayı almıştır. Üniversitede Mehmed Akif, Babanzade Ahmed Naim, İzmirli İsmail Hakkı gibi büyük hocalardan ders alır. Ayrıca devrin manevi büyükleriyle birlikte olur. Cerrahi şeyhi Fahreddin Efendi, Kaşgari Dergâhı şeyhi Abdülhakim Arvasi Hazretleri, Kenan Rifaî Hazretleri ile dostluklar kurar. Tekke ve zaviyelerin kapatıldığı, tarikatlerin dışlandığı bir zamanda Fahreddin Efendi’ye bağlanır.
İMAM HATİPLER SEÇİM RÜŞVETİYDİ
İstanbul’daki okullarda uzun süre hocalık yaparak maişetini temin eden Celal Hoca, düşüncesinden ve hayatından hiç taviz vermez. Herkes onu olduğu gibi kabul eder. Muhalifleri bile ona saygı duyar. Mahmud Celâleddin Ökten’i yakından tanıyanların ifadesi ile “bu kalibrede bir insanın orta okul ve liselerde öğretmen olarak süründürülmesi”yle barışık olmadığı ideoloji tarafından bir bakıma cezalandırılmıştır. Celâl Hoca’nın Cumhuriyet kurulduktan sonra 1924 yılında açılan İstanbul’daki İmam ve Hatip Mektebinde derslere girdiğini ve bu arada Takrir-i Sükun Kanununa muhalefetten dolayı bir yıl maaş alamadığını sicil kayıtlarından öğreniyoruz. Bu okullar da zaten “öğrenci bulunamadığı!” gerekçesiyle 5-6 yıl içinde kapanmaya terk edilir. 1930’lardan 1950’lere kadar Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde din eğitimi yapılmaz. Ta ki 1946 seçimlerine kadar. 46’da CHP seçimleri kaybetmemek için bir takım çözüm yollarına girer ve bu kapsamda İmam Hatip okulları yerine on aylık “kurslar” açılır. Çünkü halka çok taviz veriliyor imajı oluşturulmak istenmez. İstanbul’daki bu kursların başına da, Mahmut Celâleddin Ökten getirilir.
ASIM NESLİNİ İMAM HATİP’TE BULDU
Ancak onun istediği on aylık bu kurslar değildir. Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla iktidara gelince asıl projesini o zaman gün yüzüne çıkarır ve yedi yıllık İmam-Hatip Okulunu gündeme getirir. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri de Diyanet İşleri Başkanlığı ile Talim ve Terbiye Kurulu üyeleriyle görüşmeye Celâl Hoca’yı görevlendirir. Hoca, bu iki camia arasında çoğu zaman iki arada bir derede kalır. Talim ve Terbiyedekiler meslek derslerini çok bulur, Diyanettekilerse müspet ilimleri istemez. Uzun bir ikna çabasından sonra Celâl Hoca, nihayet Tevfik İleri’nin üyelere baskısıyla İmam-Hatip projesini kabul ettirebilir. İmam-Hatiplerin açılmasından iki yıl sonra, bu okulların halk tarafından sahiplenilmesi üzerine Milli Eğitim bürokratları öteden beri diş bilediği Celal Hoca’yı görevden aldırır. Buna rağmen Celâl Hoca bu okulların ayakta durması için canla başla çalışır. Taşradan gelmiş öğrencilerin hem hocası hem babası olur. Onların yeme, içme ve yurt ihtiyaçlarını çözer. Bu okulların 1924 yılında açılan okullarla aynı akıbete uğramaması için çalışır. Okul binasının bulunmasında, bu binanın onarılmasında, sınıflara masa ve sandalye temininde bir işçi gibi gayret eder. Mehmet Akif’in hayalindeki Asım’ın neslini Celâl Hoca İmam-Hatip neslinde bulmuştur.