II. Abdülhamid, Mithat Paşa’yı Sadrazamlıktan Neden Uzaklaştırdı?

0
860

Mithat Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa ve Rüştü Paşa, Mithat Paşa’nın konağında hemen her akşam toplanarak içiyorlar ve ileri geri konuşuyordu. Bir seferinde Mithat Paşa:

 

– “Hanedan-ı Osmani’den artık hayır gelmez. Cumhuriyete gitmekten başka çare kalmadı. Bunu nasıl sağlamalı dersiniz? Bu meseleyi sizin gibi birkaç kişi anlar. Âlemde bu güne kadar ‘Âl-i Osman’ denilmiş, bundan sonra da ‘Âl-i Mithat’ denilse ne olur? Siz ne dersiniz?” (İsmet Bozdağ, Sultan Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 9. Baskı, Pınar Yayınları, İstanbul 1992. s. 42) diyerek saltanat için bir tehdit olduğunu göstermişti. Mithat Paşa’nın bu sözleri o toplantıda bulunanlardan Namık Kemal tarafından Padişah’a iletilmişti.

Mithat Paşa, bir Arap Krallığı kurmayı hayal ediyordu. II. Abdülhamid’i hayalinin önünde bir engel olarak görüyordu. Mithat Paşa’nın, bu engeli kaldırmak için neler düşündüğünü Fransa’nın İstanbul elçisinin 6 Şubat 1877’de Paris’e çektiği telgraf gayet net açıklamaktadır:

“… Elde ettiğim çok ciddi bilgilere dayanarak söyleyebilirim ki Sultan, Midhat Paşa’nın siyasi iktidarını eline geçirip, kendisini pasif bir halife halinde, siyasi işlere karışmayıp, sadece dinî meselelerle meşgul bir hâle getirmek ve Devletin tek hâkimi bir diktatör olmak için bazı entrikalar çevirmek üzere olduğunu, gizli polisi vasıtasıyla öğrenince onu Başbakanlıktan azledip yurt dışına sürdü.” (Doç. Dr. İhsan Süreyya Sırma, II. Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyaseti, 4. Baskı, Beyan Yayınları, İstanbul 1990. 18)

Mithat Paşa’nın konuşmaları ve uygulamaları II. Abdülhamid’in sabrını taşırmıştı. Mithat Paşa, hata üstüne hata yapıyordu. Saray buhranı çıkararak ve ülkeyi savaşa sürükleyerek Osmanlı Devleti’ni uçurumun kenarına sürükleyen Mithat Paşa, bir yandan da Müslüman halkın çoğunlukta bulunduğu vilayetlere azınlıktan valiler atamak, ordunun temeli olan Harbiye Mektebi’ne Rum öğrenci almak gibi akıl almaz işlere girişmişti. II. Abdülhamid, devleti temelinden yıkabilecek bu girişimlere fırsat vermemiştir. Bunun Üzerine Mithat Paşa, II. Abdülhamid’e edep ve edebiyattan uzak bir mektup yazarak, meydan okuyordu: “Kanun-u Esâsî’yi ilândan maksadımız, Saray’ın istibdadına hâteme (son) vermek zât-ı şahanelerine vazifelerini öğretmektir.” (İsmet Bozdağ, Sultan Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 9. Baskı, Pınar Yayınları, İstanbul 1992. s. 43)

Mithat Paşa’nın hatalarını düzeltmekle başa çıkamayacağını anlayan, O’nun körü körüne İngilizler’e bağlandığını gören II. Abdülhamid, Kanun-u Esasi’nin kendisine verdiği yetkiye dayanarak Mithat Paşa’yı sadrazamlıktan uzaklaştırmış ve sürgüne göndermiştir.

Osmanlı Devleti’nin bekasını kendinde gören Mithat Paşa, saraydan ayrılırken şöyle demiştir:

“Bu millete Allah rahmet eylesin!”

Mithat Paşa, sürgüne gönderilince ne devlet batmış, ne de halk O’nun peşinden ayaklanarak O’nu aramıştır.

Hürriyet Kahramanı olarak tanıtılan Mithat Paşa, İngiltere’nin düşüncelerini uygulama çabasına girmiş, direktiflerini de İngiltere’nin İstanbul elçisi olan Sir Henry Elliot’tan almıştır.

Mehmet Bicik

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız