Mehdi, Müslümanlar tarafından ahir zamanda dünyaya geleceği ve dünyada İslam’ı hakim kılacağına inanılan kişidir. Kur’an’da ismi geçmez, fakat hadislerde geçer. Hem Sünni hemde Şii mezhebindede Mehdi inancı görülmektedirmehdi
Kelime anlamı
Mehdi kelimesi, “hidayete eren ya da hidayete vesile olan” anlamlarına gelmektedir. Kelime anlamı “kendisine rehberlik edilen” demek olup, bütün istikametler (yol göstermeler) Allah’tan geldiği için, kelime nihayet kendisine Allah tarafından yol gösterilen, yani hususi ve şahsi bir tarzda Allah’ın hidayetine nail olan manasını almıştır.
Tarihte İbrahim’e, Muhammed’e, Dört Büyük Halife’ye ve Abbasiler’in 34. halifesi olan Nasır’a Mehdi denilmiştir.
Mehdi, İslam inancına göre deccalin olduğu bir zamanda gelecek ve deccale karşı savaşacaktır. İsa tekrar yeryüzüne inince onun yanında olup deccali yenmesine yardım edecektir. Şia 12. İmam’ın mehdi olduğuna inanır.
Mehdi İnancı
Sünnilik’te: Kıyamete yakın dönemde zulüm ve adaletsizliğin her tarafı kapladığı bir zamanda gelip yeryüzünü adaletle dolduracağı ve İslamı hakim kılacağı söylenen Ehl-i beyt’ten birisi.
Keysanilik’te: Şiiliğin ilk kollarından Keysaniyye’ye bağlı Muhtar, Muhammed bin Hanifiyye’yi Mehdi olarak kabul ederek Kufe’da isyan ettiği zaman ilk defa Mesih anlamıyla Mehdi kelimesi kullanılmıştır. İsyan bastırıldıktan sonra 700’de Muhammed bin Hanefiyye’nin öldüğünde bir kısım Keysaniler, Muhammed bin Hanefiyye’nin ölmediğini ve geçici olarak saklandığına inanmışlardır. Böylece Gayba ve Rucu’ inanışları ortaya çıkmıştır.
Onikicilik’te: Şiilik meşrebinin Onikicilik mezhebi de Keysaniliğin mesih inancından etkilenmiştir. 12. İmam Muhammed el Mehdi (Muhammed Muntazar) ‘ın 874’de babası ve 11. İmam Hasan el Askari’nin ölümünün ardından 4, 5 yaşındayken Gayba haline girerek 940’e kadar küçük Gayba yaşandığına ve 940’den sonra büyük Gayba haline girdiğine inanılmıştır.
İsmaililik’te: Şiilik meşrebinin İsmaililik mezhebinde, diğer sülaleden gelen ve gayba eden Mesih’in Kaim olarak Rucu’u edeceğine inanılmıştır. Ve bu inanç Fatımi’in ikinci imamının adı Kaim’e yanstılmıştır.
Alevilik’te: Alevilikte Imam Mehdi onikinci Imam diye bilinirdir.
Abbasiler’de: Emeviler’in son döneminde Mehdi inanışı yayılmıştır. Abbasiler bu inanıştan istifade ederek Emevilerle mücadele etmiştir. Bu durum Abbasilerin 3. halifesi olan Muhammed ibn Mansur’un lakabı “el-Mehdi”‘ye de yansıtılmıştır.
Muvahhidler’de: İbn Tumart, Tevhid’e ağırlık veren ve Maliki mezhebini eleşitiren hareketi başlatarak 1121’de kendini Mehdi ilan etmiş ve Murabıtları yıkmayı amaçlamıştır. 1130’de İbn Tumart ölmüş ve ardından Abdül Mumin tarafından Muvahhidler kurulmuştur.
Birgün Avf bin Malik’e Allah Resulü, “Çok karanlıklı ve şiddetli bir kısım fitneler gelir. Derken fitneler birbirlerini takip eder. O kadar ki bu Ehl-i Beytimden Mehdi denilen bir zat çıkıncıya kadar devam eder. Sen ona ulaştığında tabi ol ki hidayette olanlardan olasın.” buyurmuşlardı. Ebu Saidü’l-Hudri rivayet ediyor: “Resulullahtan sonra önemli bir olayın meydana gelmesinden korktuk ve Bunu Resulullaha sorduk. O da Hz. Mehdi’yi müjdeledi.”
Şüphesiz bu dönemler manevi kurtarıcıların dört gözle beklendiği dönemlerdir. Böyle bir anda ahirzamanın beklenen şahsı Hz. Mehdi geleceğine göre ona biat etmenin, katılmanın önemi tartışılmaz. Resul-ü Ekrem de (a.s.m.) ümmetini buna teşvik ederek, “Sizden kim o güne yetişirse karlar üzerinde emekleyerek de olsa ona katılsın.” buyurmuşlardır.
Başka bir hadislerinde de Allah Resulü, Huzeyfetü’l-Yemani’nin bir sorusu üzerine hayırdan sonra şer, şerden sonra sulh olacağını bildirmiş, “Bu sulhtan sonra ne olacak?” diye sorduğunda da şöyle buyurmuşlardı: “Dalalete davet edilecek. İşte sen o gün bir halife gördüğünde ağacın kökünü ısırarak da olsa ölünceye kadar ona koş.” buyurmuşlardı.
Hadis-i şeriflerde kar üzerinde emekleyerek, ağaç kökünü ısırarak da olsa ona tabi olmamız öğütlenen halife açıkça görüldüğü gibi Hz. Mehdi’dir.
Bu konu Asr-ı Saadette de o kadar önemli bir yer tutmuş olacak ki Ümmü Seleme validemiz, Resullullaha “Mehdi gelecek mi?” diye sorma ihtiyacını hissetmiş, Allah Resulü de “Evet, gelmesi haktır” cevabını vermişlerdi. Hatta başka bir hadis-i şeriflerinde dünyanın yıkılmasına birgün kalsa bile, Cenab-ı Hak o günü uzatıp Hz. Mehdi’yi göndereceğini belirtmektedir ki, bu onun geleceğinin zorunluluğunu ortaya koyar.
Hz. Ali’den bize ulaşan bir başka Hadise göre, bir gün o, oğlu Hz. Hasan’a bakmış ve: “Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’in isimlendirdiği gibi, mutlaka benim bu oğlum Seyyiddir (Beyefendi, Halim Selim, zarif ve centilmendir.) Yakında onun soyundan, Nebinizin (s.a.v.) adıyla adlandırılan bir adam çıkacak, ahlakında ona (Hz. Peygambere) benzeyecek, ama yaratılışında (beden ve cisim özelliklerinde) ona benzemeyecektir” buyurmuştur.
Büyük Alim Taftazani’nin (Mesud b. Ömer) Şehru’l- Makasıd adlı meşhur eserinde; Mehdi ile ilgili konunun başında şöyle der: “Dünyayı adalet ve iyilikle dolduracak bir imamın (liderin, büyüğün, mehdinin) çıkması konusunda ahadis-i sahiha (sahih Hadisler) varid olmuşlar.”
Kimdir bu Hz. Mehdi? Resul-ü Ekrem niçin özellikle ona uymayı tavsiye etmektedir? Eğer onun döneminde yaşayacak olursak onu nasıl tanıyacağız? O karışıklık, bozukluk, herc ü merc, fısk u fesad döneminin adamı olduğuna göre mücadelesini kimlere karşı ve nasıl yapacaktır? Özellikleri nelerdir? Bunlar ve bunlara benzer soruların cevabı bilinmedikçe Hz. Mehdi’nin fonksiyonu, icraatının ehemmiyeti elbette tam anlaşılamaz.
Mehdi kimdir?
Sözlüklerde hidayette, doğru yolda olan, başkalarının hidayet ve doğru yolda gitmelerine vesile olan manasına gelen Mehdi, İslami bir terim olarak ahirzamanda geleceği müjdelenen, kendisine Allah tarafından özellikle doğru yol gösterilen, hakka yöneltilen, dini noktalarda hata ve yanlışlıklardan korunan, insanları, bilhassa Müslümanları irşad eden, doğru yola sevk eden, zulüm ve haksızlıkların kol gezdiği bir dünyada adaleti tesis eden, ahirzamanda geleceği müjdelenen Âl-i Beytten büyük bir zattır. Mehdi yazdığı eserlerle, inançsızlık içerisinde bulunanları, imanı şüphe ve tereddütte olanları kurtaracak, mü’minlerin imanlarını takviye edecek büyük bir alimdir.
Lisanü’l-Arap’ta Mehdinin, doğru yola erişmiş, hidayeti bulmuş olan; kendisine Allah tarafından doğru yol gösterilen kimse diye tarifi yapılmaktadır.
Bu manada doğru yolda giden her Müslüman bir mehdidir. Hz. Ali’ye hem doğru yolu gösterici anlamında hadi, hem de mehdi denildiğini biliyoruz.
Dört halife ve onların yolunda gidenler de mehdiyyun, yani mehdiler olarak anılmışlardır. Nitekim Resul-ü Ekrem (a.s.m.), “Sizi sünnetime sımsıkı sarılmaya, raşid ve mehdi halifelerimin yolunda gitmeye teşvik ederim” buyurarak onların yolunda gitmeyi tavsiye etmişlerdir.
Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Muhammed, Dört Halife, Hz. Hüseyin, Süleyman bin Abdülmelik ve bazı Abbasi halifelerine Mehdi denildiğini de biliyoruz.
Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz’e Mehdi denilmiş, hatta Mehdiyle ilgili bazı hadisleri ona hamledenler de olmuştur. Büyük Mehdinin birçok evsafına sahip Mehdi-i Abbasinin ise, onun siyaset alemindeki vazifesini yaptığını görüyoruz.
Demek ki mehdi kelimesi geniş periyodlu bir kelimedir. Ancak bu kelime başına “el” takısı geldiğinde özel ve belli bir kimseye isim olmuş olur ve hadis-i şeriflerde ahirzamanda geleceği müjdelenen meşhur ve manevi büyük kurtarıcı için kullanıldığı görülür.
*
Kaynak: http://mehdi.nedir.com/#ixzz2gZp07qHn