KİTABA ADANMIŞ BİR ÖMÜR
Ali Emîrî Efendi, 1857 yılında Diyarbakır’da doğdu. Diyarbakır havalisinde oldukça tanınan müderrisler, şairler, hattatlar yetiştirmiş olan münevver bir aileye mensuptur. Şair Seyyid Mehmed Emîrî Çelebi’nin torunlarından Mehmed Şerif Efendi’nin oğludur. Ali Emîrî, ailenin son çocuğu olarak dünyaya geldiğinde babası altmışın üzerinde, annesi ise çok gençti. Mehmed Şerif Efendi Diyarbakır’dan Bağdat’a kadar uzanan kervanlarla büyük çapta ticaret yapan zengin bir tüccardı. Amcası Fethullah Feyzi Efendi’den ve büyük amcası Şaban Kâmil Efendi’den alet ilimleri ve hat dersleri, Şirvan Kaymakamı olan dayısından Farsça dersleri aldı. Kısa zamanda Arapça ve Farsçasını ilerletti. Bu arada eski tarzda şiirler kaleme almaya başladı. Küçük yaştan itibaren okumaya ve öğrenmeye olan merakı hayatı boyunca da devam etmiş ve hayatının gayesi haline gelmiştir.
1916 yılında büyük bir fedakârlıkla bir araya topladığı eserlerle kendisine tahsis edilen Feyzullah Efendi Medresesi’nde bir kütüphane kurmuş ve bütün ısrarlara rağmen kütüphane kendi ismini değil de “Ben bu kitapları Milletim için topladım ve Milletime vakfediyorum.” diyerek kütüphanenin adını Millet Kütüphanesi koymuştur.
17 Nisan 1916 tarihinde kurup 23 Ocak 1924 tarihine kadar yani vefatına kadar yaşadığı sürede kurduğu kütüphanesinin müdürlüğünü de yapan Ali Emîrî Efendi’nin vefatı üzerine bir çok meşhur edebiyatçı ve şair yazı yazmıştır. Ancak O’nu en iyi anlatan, ebedileştiren şiir, şüphesiz Yahya Kemal’in yazdığı şu gazeldir:
Muhtâc isen füyûzuna eslâf pendinin
Diz çök önünde şimdi Emîrî Efendi’nin