Bilinci ve Bilinçdışını Çözümleyen Yaklaşım: ANALİTİK PSİKOLOJİ

0
1833

Analitik psikoloji, Carl Gustav Jung tarafından geliştirilmiş bir psikoloji kuramıdır. Jung, 1907 yılında Sigmund Freud ile birlikte çalışarak, psikanaliz kurama birçok katkı sağlamıştır; ancak 1913-14 yıllarında psikanaliz kuramındaki bazı konulardan dolayı çatışma yaşamış ve Freud’la yollarını ayırarak analitik psikoloji alanında çalışmalar yapmıştır.
Jung psikanalitik kuramı, psikanaliz kuramın temelleri üzerine kurmuştur. Dolayısıyla bilinçdışının varlığını kabul etmiş fakat psikanalizin temel unsurlarından olan id, ego ve süperego mekanizmaları yerine bilinç, kişisel bilinçdışı ve kollektif bilinçdışı olmak üzere üç boyutlu bir yapı kabul etmiştir. Kişisel bilinçdışı, bireyin kendine ait …

 

Analitik psikoloji, Carl Gustav Jung tarafından geliştirilmiş bir psikoloji kuramıdır. Jung, 1907 yılında Sigmund Freud ile birlikte çalışarak, psikanaliz kurama birçok katkı sağlamıştır; ancak 1913-14 yıllarında psikanaliz kuramındaki bazı konulardan dolayı çatışma yaşamış ve Freud’la yollarını ayırarak analitik psikoloji alanında çalışmalar yapmıştır.

Jung psikanalitik kuramı, psikanaliz kuramın temelleri üzerine kurmuştur. Dolayısıyla bilinçdışının varlığını kabul etmiş fakat psikanalizin temel unsurlarından olan id, ego ve süperego mekanizmaları yerine bilinç, kişisel bilinçdışı ve kollektif bilinçdışı olmak üzere üç boyutlu bir yapı kabul etmiştir. Kişisel bilinçdışı, bireyin kendine ait oluşturduğu bilinçdışıdır, kollektif bilinçdışı ise, geçmişten gelen yani atalardan genler yoluyla devralınan ortak bilinçdışıdır.

Kişisel bilinçdışı, bilinçdışının üst katmanında yer alır; unutulmuş veya geriye itilmiş yaşantılar, istekler, korkular, duygular burada birikir. Bu bilinçdışında yer alan bilgiler kimi zaman bilinç düzeyine kolaylıkla getirilebilirken, kimi zaman da imkânsız olabilir.

Her insan kalıtım yoluyla sahip olduğu bilinçdışıyla dünyaya gelir. Kollektif bilinçdışı, ilk insandan günümüze kadar gelen insan nesillerinde, hatta hayvanlarda varlığını benzer biçimde ve içerikte korumuştur. Kollektif bilinçdışını oluşturan unsurlara arketipler denilir. Arketiplerin etkisi, bütün sanat eserlerinde görülür ve insanlığın ortak malı izlenimini verir. Farklı toplum ve zamanlarda ortaya çıkan ve kollektif bilinçdışını yansıtan masal, mit, destan gibi sanat eserlerinde ve rüyalarda insanlığın ortak korkularını, isteklerini ve özlemlerini görmek mümkündür.

Masallarda, mitlerde, efsanelerde arkaik karakter taşıyan motiflerden birkaçı şöyle sıralanır: Kurtarıcı kahraman, ejderha ve kahramanla ejderhanın mücadelesinde her zaman ejderha yenilgiye uğratılır. Kahramanla canavarın diğer bir çeşitlemesi ise yerin altına inme olayıdır. Jung’a göre bununla anlatılmak istenen, bilincin içe dönüşü ve bilinçsiz ruhun derin katmanlarına sızışıdır. Bu katmanlar kollektif mitolojik karakterlerde içeriklerin kaynaklandığı yerdir. Dolayısıyla bunlar, kollektif bilinçdışıdır. Ayrıca birine “ilk görüşte aşık olma” ve “deja vu” olayı kollektif bilinçdışının etkilerini yaşam içinde diğerlerinden çok daha açık bir şekilde göstermektedir.

Bilinç ve Bilinçdışının İşlevi

Jung’a göre, bilinçdışı kavrayamadığımız bir nitelik taşımakta; ancak bilinç aracılığıyla ve bilinç koşullarında açığa çıkmakta ve bundan daha ilerisine gidilememektedir.

Jung, Freud’un bilince bilinçdışının kökeni olarak baktığını söyler; kendisi ise bu düşüncenin aksini savunur. Ona göre, bilinçten önce bilinçdışı vardır ve bilinç bilinçsiz durumdan gelişip ortaya çıkar. Çocukluğun ilk yıllarındaki yaşantılar ile uykuda geçen süre bilinçsizdir. En önemli içgüdüsel fonksiyonlar bilinçsiz davranır; çünkü bilincin öncelikle bilinçdışı tarafından oluşturulması zorunludur. Bilinç, ruhsal süreçlerin “ben”le ilişkisi olarak tanımlanır. Ben ise, varlığın özellikle genel algılamalardan, belleğin içeriklerinden oluşan bir yapı kompleksidir. Geçmişte yaşananlara ilişkin düşünceler ile bellekte bulunan anılar “ben”in temel unsurlarıdır. Dolayısıyla “ben” ruhsal süreçlerin oluşturduğu karmaşık bir yapıdır ve sürekli dikkat ve isteklerin ortasında yer alarak bilincin merkezini oluşturur; fakat bilincin sadece küçük bir bölümünü kapsar. Psikozlu hastalarda ben parçalandığı için ruhsal içeriklerin bir kısmı “ben”in bir parçasına, bir kısmı da diğer parçasına bağlanır. Bu nedenle bu hastalar çok sık kişilik değiştirebilirler. Örneğin, şizofrenler…

Analitik psikolojiye göre bilincin birçok işlevi vardır. Bunlar bilincin ruhiçi ve ruhdışı alanlardaki yönelimini sağlar. Bilincin ruh dışı (ektopsişik) işlevleri duyular, düşünceler, duygular ve sezgilerdir. Duyular dışarıdan alınan malumatın varlığını, düşünceler bunun ne olduğunu açıklar, duygular ise birey için ifade ettiği değeri belirler. İnsan çaresiz kaldığında ve başvuracağı somut bir dayanak olmadığında sezgilerine sığınır. Sezgiler aynı zamanda içeriğinde zaman faktörünü de bulundurur. Bilincin ruh içi (endopsişik) işlevlerinden ilki bellektir. Bellek, bilinçten kaybolmuş, bilinç eşiğinin altına kaymış malumatla bağlantıyı sağlar. Bilincin ruh içi işlevlerinden ikincisi, öznel tepkiler diye adlandırılan düşüncelerdir. Üçüncü işlev, emosyon ve heyecanlardır, dördüncü işlev ise, sızmadır. Sızma durumunda insan otokontrolünü kaybedebilir.

Kişilik Kuramı

Jung, insanları kişiliklerine göre iki gruba ayırmıştır: İçedönük insanlar ve dışadönük insanlar. Bu kişilik kavramları ilk defa Jung tarafından ifade edilmiştir. İçedönük insanlar, yalnızlığı tercih eden, utangaç, sıkılgan tiplerdir. Topluluk içinde rahat hareket etmez, utangaç tavırlar sergilerler. İçsel çatışma yaşadıkları zaman, iyice kabuklarına çekilirler ve diğer insanlarla ilişkilerini en aza indirirler. Dışadönük insanlar, grupla çalışmayı seven, yalnızlıktan kaçınan ve girişken tiplerdir. Jung’a göre sağlıklı bir kişiliğe sahip birey, bu farklı kişilikler arasındaki dengeyi koruyabilen kimsedir.

Psikoterapi Süreci

Analitik psikolojiye göre birçok sorunun, bireyin özüne yabancılaşmasından kaynaklanır. Bu sorunlardan kurtulmasının çıkış yolu, yabancılaştığı doğasına geri dönmesinde saklıdır.

Psikoterapinin ilk seanslarında hastaya terapiye ilişkin bilgiler verilir ve seans süreleri belirlenir. Haftada 1-2 seans yapılır ve her seans süresi 60 ila 90 dakika arasında değişir. İlerleyen günlerde seans süreleri azaltılıp artırılabilir.

Jung, bir hastayı tedavi ederken onun hakkında bir şey bilmiyormuş gibi davranmayı tercih ettiğini söyleyerek şöyle devam eder: Hasta karşısında aptalmış gibi davranmak ya da aptal rolünü oynayıp, ona içindekileri dışavurma fırsatını tanımak tedavide tutulacak en sağlıklı yoldur.

Analitik psikoterapilerde yaygın olarak kullanılan çözümsel (analitik) teknikler şunlardır: Kelime çağrışımı (çağrışım deneyi), rüya analizi, aktif imgelem. Bilinçdışı malumatın bilinç yüzeyine getirilmesinde bu analiz teknikleri kullanılır. Terapinin amacı, kişinin uzaklaşıp yabancılaştığı evrensel insanı yeniden tanımasını sağlamak ve kendi doğasında gelen istek ve arzuları öğrenmesidir.
Çağrışım deneyi ile aktif imgelem yöntemi ilk defa Jung tarafından kullanılmıştır. Aktif imgelem yönteminin işleyiş prensibi, bilinçsiz malumat ve yaşantıların bilinç düzeyine getirilmesidir. Çağrışım deneyinde, örneğin yüz kelimeden oluşan bir liste hazırlanır.

Deneğin yapacağı işi kavradığı hissedildikten sonra deneye başlanır. Terapist sırayla kelimeleri söyler ve kişi aklına gelen bir başka sözcüğü, yani uyaran sözcüğü duyduktan çok kısa bir süre içinde, aklında çağrıştırdığı kelimeyi söyler. Kronometreyle deneğin tepki verme süresi ölçülür. Sözcüklerin tamamı bitirildikten sonra deneyin ikinci aşamasına geçilir. Kelimeler sırayla yeniden söylenir ve kişinin daha önce verdiği cevapları tekrarlaması istenir. Burada da kişinin bocalamaları, yanlış cevapları önem taşır ve dikkatle izlenerek saptanır.

Freud rüya ve imgeleri bastırılmış cinselliğe bağlarken, Jung daha farklı değerlendirir. Ona göre, rüyanın zihnin hangi katmanından geldiği ve diğer katmanlarla ilişkisi rüyanın anlamını ve önemini belirler. Bazı rüyalar kişisel bilinçdışından gelen öğeleri içerirken, bazıları da kollektif bilinçaltının bir ürünüdür. Rüyalar, kendi kendini düzenleyen ruhsal yapının doğal tepkisini oluşturur ve süreklilik arz eden ruhsal yapının bir parçasıdır.

Bireyin psikoterapi sonucunda kollektif bilinçdışıyla ilişki kurması ve bütünleşmesi önemlidir. Bu bağlamda terapi sürecinde kişinin bilinçdışından gelen mesajları, yaşamındaki tesadüfler, anımsadığı anılar, öyküler, etkilendiği durumlar ve diğer insanlarla yaşadığı sürtüşmeler analiz edilir. Psikanalizdeki gibi çocukluğa gitme ve çocukluk yaşantılarının gün yüzüne çıkartılması gibi bir çabanın içine girilmez. Kişinin şu anki durumunu etkileyen olaylar, anılar, çağrışımlar, rüyalar, çatışmalar, özlemler ve ilgiler büyük önem taşır.

Çetin Özbey
www.cetinozbey.com

www.dahibeyin.net

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız