Ben benim ve Işığım, şey; utanmam gerek belki ama gururla söylüyorum; boşanıyorum.
Korkuyordum, bir de Diyanet İşleri’nin fetvası tuz biber ekti.
Diyanet’e sormak istiyorum;
Eski eşim beni hiç dövmedi, bana hiç sövmedi. Ama sevgisiz, ilgisiz, sorumsuzdu.
Çok mutsuzdum, nefes alamıyordum adeta kafeste yaşıyordum.
Ortak hedeflerimiz, zevklerimiz yoktu. Cinsel, tensel, duygusal kör, sağır ve dilsizdik.
Evliliğimiz rotasını çoktan kaybetmiş, sevgi denizi kurumuş, taşıma suyuyla yürütülen bir tekneydi
Oysa ben sevmek ve sevilmek istiyordum.
Şefkatin aydınlattığı sıcak bir yuva hayalindeydim.
Acaba bunlar geçerli sebepler midir?
Cennetin kapıları boşanmış kadına kapalıymış!
Peki, ben cehennemi yaşarken Diyanet neredeydi?
Yaşarken sevgisizliğin içindeki yangınlarımda kim bana bir damla su verdi?
Evliliğimi ölmüyorsam sürdürmek zorundayım değil mi?
Dinimizin emriymiş öyle mi?
Tanrı bu kadar acımasız mı?
Peygamber Efendimizin kadına verdiği değer bu mu?
Sevmediğim bir adamla bir ömür geçirmem, onunla istemeden, zorla sevişmem ve her şey yolundaymış gibi davranıp kadınlığımı, öz benliğimi ezmem için beni zorlar mı?
Kadın çok değerli, yüce bir varlıktır. Tanrı kendi özelliklerinden vermiştir ona.
Annedir!
Şefkatlidir, sevgi doludur, korumacıdır, adaletlidir, fedakardır.
Ben benim ve Işığım, aşkı aramak, cennetimi yaratmak için boşanıyorum.
Beni yalnız bırakma;
Korkuyorum, neler yaşayacağımı bilmiyorum.
Yo, tanrıdan değil insanlardan, toplumun kokuşmuş ahlaki kurallarından korkuyorum!
Ben tanrının bir parçasıyım, sever beni. Sevgisiz ve acımasız olan insanlar.
Elimden tut, beraber görelim cennet kapıları açık mı kapalı mı?
Geliyor musun?
Hatırla; zorla yaşadığımız her durum ve olay aslında cehennemin ta kendisidir.
*
Ayşegül Kuşçu