Psikoterapi ya da Kendine Yolculuk

0
1060

Psikoterapi, tanımı üzerinde hemfikir olunamayan bir uğraş. Tanımlama çabasındaki zorluk eylemin/yapılan işin belirsizliğinden ziyade, ilgi alanının genişliğinden ve zorluğundan neşet ediyor. Bir hekim danışanım, psikoterapiseanslarının etkisinden bahsederken “ben böyle bir ilaç hiç kullanmadım” demişti. Ancak, buna rağmen söz konusu “ilacı” tanımlayamamıştı. Durum böyle olunca birpsikoterapi tanımından ziyade “psikoterapi algısı” üzerinde durmak daha işlevsel gibi görünüyor.

Sözün kudretine inanmak ilk şartıdır psikoterapötik çabanın. Sözün yaralayıcı ve iyileştirici gücünü hesaba katmadan psikoterapi müdahalesi olamaz. Sözün bir ilişki içerisinde var edilmesi konuşmaktır. Psikoterapi ise konuşma yoluyla gerçekleştirilen iyileştirici bir müdahale/eylemdir. İyileştirici etkiye sahip her konuşma psikoterapi değildir muhakkak. Psikoterapi kendi içinde sistemli, tutarlı bir teorik çerçevede gerçekleştirilir. Söz konusu teoriden beklenen, normal/sağlıklının tanımını yapması, psikolojik sorunların oluşumuna dair bir perspektifinin olması, var olan sorunların giderilmesine dönük  yol haritası ve müdahale yöntemleri sunabilmesidir.

Psikoterapi sürecinde bir yardım alan ve yardım eden ilişkisi söz konusudur. Ancak bu ilişki içerisinde terapist bir “bilen” danışan da “bilinen” değildir. Bilen-bilinen ilişkisi insanı sınırlandırıcı etkiye sahip olduğu ve danışanı edilgen hale getirdiği için psikoterapötik ilişki içinde geçerli değildir. Terapötik ilişki bir “birlikte oluş”ilişkisidir. Terapist ve danışanın birbirlerini etkilediği, birbirlerinden beslendiği ancak tüm süreçte danışanın ihtiyaçlarının merkeze konduğu bir süreçtir psikoterapi.

Psikoterapi süreci bir amaca dönük inşa edilir. Tüm amaçları ortak bir kelimeyle ifade etmemiz gerekirse “değişim” yardımımıza koşar. Dolayısıyla tüm psikoterapötik müdahalelerde amaç belirli bir yönde değişimin gerçekleşmesidir. Amaçların belirlenmesinde en önemli ilkelerden biri “somutluk”tur. Muhakkak ki beklentilerimizi iyi hissetmek, mutlu olmak, keyif almak vb. şekilde dile getirebiliriz. Ancak psikoterapide somutlaştırılmamış amaçlar, terapi sürecinin keyifli bir entelektüel sohbetin ötesine geçmesine engel olabilir. Bu yüzden terapist ve danışan  “neyi değiştirmek istiyoruz?” sorusunun cevabını somut olarak dile getirebilmelidir.

Terapiyi herhangi bir insani ilişkinin ötesine taşıyan unsurlardan biri, değişim hedefine odaklı belirli yöntem ve teknikler(düşünsel, davranışsal, yaşantısal vb.)in kullanılmasıdır. Bu yöntem ve teknikler son derece önemli olmasına rağmen tek başına terapi sürecini oluşturma gücüne sahip değillerdir. Söz konusu yöntem ve teknikler “iyileştirici bir terapi ilişkisi” olmaksızın pek bir anlam ifade etmeyebilirler.

Pek çok kişiye göre terapinin güzelliği  danışanı rahatlatmasında yatmaktadır.  Bu rahatlatmadan kasıt sıkıntıları paylaşmanın, anlatmanın, anlaşılmış hissetmenin ortaya çıkardığı duygusal durumdur. Muhakkak ki söz konusu rahatlık(katarsis)terapinin hedef ve  sonuçlarından biridir. Ancak, terapinin amacı sadece rahatlatmak değildir. Terapi çoğunlukla zor duyguların yaşantılandığı, kişinin kendisiyle yüzleştiği zor bir süreçtir. Bu yüzden bana göre psikoterapi “acılara giden yol”dur. Acılarımıza ulaşmak, asıl sorunlarımıza ve sahici insanlığımıza ulaşmaktır. Şayet insan, sahici ve en temel acılarını görmeden/yok sayarak, onlara dokunmadan iyi hissediyorsa, bir “kendini kandırma”dan bahsedebiliriz.

 

Temel acılarımız en temel yoksunluklarımızdır: sevilmemek, sevememek, ait olamamak, önemsenmemek, beğenilmemek, kabul edilmemek, yalnızlık, kötüye kullanılmak vb. Ne yazık ki insanoğlu olarak hayatımız çoğunlukla temel insani acılarımızla sağlıklı olmayan başa çıkma yöntemleri kullanarak geçmektedir.Psikoterapi, en temel acılarımıza, acılarımızın altındaki sahici insanlığımıza giden muhteşem yolculuğumuzun rehberidir.

*

Beyin Gücü dergisi

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız