Yeşilliklerin huzur veren tonlarını seyrederek, temiz havanın ciğerlerindeki ferahlığını hissederek ormanda özgürce dolaşmak, mutluluğun tanımıydı onun için. Daha küçük bir çocuktu ama çok şanslı olduğunu düşünüyordu. Hayatta, uğruna mücadele vermesi gereken hiçbir şey yoktu. Tüm ihtiyaçlarını ailesi karşılıyordu. O da her gün ağaçların rüzgarla dans ettiği ormana gidiyor ve canı sıkılana kadar yürüyor, yürüyor, yürüyordu. Zamanın hiçbir önemi yoktu onun için. Hangi günde olduğu, saatin kaç olduğu gibi kavramlar çok uzaktı ona. İnsanların zamanı niye bu kadar kafaya taktıklarını anlayamıyordu.
Yine ormanda gezintiye çıktığı bir gün, ağaçlardan birinin dalındaki kıpırtı dikkatini çekti. Yavaşça yaklaştı dala doğru. İlginç bir manzara onu …
Z. MÜGE KASAROĞLU
BÜLENT ŞENYÜREK
bsenyurek@yahoo.com
Yeşilliklerin huzur veren tonlarını seyrederek, temiz havanın ciğerlerindeki ferahlığını hissederek ormanda özgürce dolaşmak, mutluluğun tanımıydı onun için. Daha küçük bir çocuktu ama çok şanslı olduğunu düşünüyordu. Hayatta, uğruna mücadele vermesi gereken hiçbir şey yoktu. Tüm ihtiyaçlarını ailesi karşılıyordu. O da her gün ağaçların rüzgarla dans ettiği ormana gidiyor ve canı sıkılana kadar yürüyor, yürüyor, yürüyordu. Zamanın hiçbir önemi yoktu onun için. Hangi günde olduğu, saatin kaç olduğu gibi kavramlar çok uzaktı ona. İnsanların zamanı niye bu kadar kafaya taktıklarını anlayamıyordu.
Yine ormanda gezintiye çıktığı bir gün, ağaçlardan birinin dalındaki kıpırtı dikkatini çekti. Yavaşça yaklaştı dala doğru. İlginç bir manzara onu bekliyordu. Bir tırtıl, sanki gücünün son damlasına kadar mücadele ederek bir koza örüyordu kendine. Bu kozayı öyle bir umutla, öyle bir hırsla örüyordu ki, kendini tüketiyordu adeta.
Çocuk koşarak eve geri döndü. Gördüğü manzarayı annesine anlattı. Annesi, tırtılın neden bunu yaptığını merak ediyorsa sabırla her gün o tırtılı izlemesi gerektiğini söyledi ona.
İçindeki merak duygusuna yenik düşen çocuk, artık her gün ormana belli bir amaçla gidiyordu: O kozaya bakıp ne olacağını görmek.
Bir amacının olmasıyla birlikte zamanı da fark eder olmuştu artık. Saatlerce o kozanın başında bekliyor ve ne olacağını görmek için can atıyordu.
Oraya gitmek için bir plan hazırlamıştı artık kendine. Saat kaçta orada olacağını ve ne zaman eve döneceğini belirlemişti. Hatta bunu takip edebilmek için babasının eski saatini de takmıştı koluna.
Ailesi de bu durumdan çok memnundu. Çünkü bir düzen gelmişti çocuklarının yaşamına.
Derken günler sonra, heyecanla beklediği o an gelmişti. Koza yırtılmaya başlamıştı. Kozanın içindeki tırtıl kozayı örerken verdiği mücadeleyi, şimdi kozadan çıkmak için veriyordu. Çocuk daha fazla dayanamadı. Sonucu görmek için sabredecek gücü kalmamıştı. Hızla kozaya yaklaştı ve kozayı yırtmaya başladı. Kozanın iplikleri eline dolandıkça, içindekini daha çok merak ediyordu. Kozayı tamamen parçalayınca avucunun içine düşen yaratığa şaşkın gözlerle baktı.
Bir kelebeğe benziyordu. Ama kanatları tam açılmamış bir kelebekti bu. Buruşuk kanatlarını kaldırarak uçmaya çalıştı. Fakat çocuğun avucundan yere düştü. Çocuk yaşlı gözlerle yere eğildi. Gelişimini tamamlayamamış kelebeği eline aldı.
Onun uçmak için çaresizce çabalamasını bir süre seyrettikten sonra yüreği daha fazla dayanamadı. Kelebeği yere bırakıp ağlaya ağlaya rüzgar gibi koştu evine.
Olanları hıçkırarak annesine anlattı. Annesi çocuğunun ıslak yüzünü avuçlarının içine alarak “Oğlum, sen sabredemediğin için, o tırtılın kelebek olmak için mücadele vermesi gereken süreyi aldın ondan.
Oysa o süre içinde, o tırtıl zorlukla da olsa kozasını kendisi parçalamalıydı. O zaman uçacak güce sahip olacaktı.
Yaşamda istediklerine ulaşmak için zamanın değerini bilmelisin yavrum. Sabırsızlığa ya da ümitsizliğe yenik düşersen eğer, güzel bir kelebek olup göklerde uçmak yerine, buruşuk kanatlarınla yerde çırpınmaya mecbur olursun. Yaşamda her saniyenin bir anlamı vardır.” dedi ve onu kucakladı.
Annesinin sıcak kolları arasında çocuk, içinden o tırtıla seslendi: “Beni affet küçük tırtıl. Ama üzülme, çünkü boşuna yaşamıyorsun. Küçük bir çocuğa büyük bir ders verdin sen.”
Suçu Zamanın Üzerine Atmayın
Zamanın değerli olduğunu bilmek ile bu değeri vermek arasındaki fark, sizlerin yaşamınızda neleri kazanacağınız ve neleri kaçıracağınızı belirler. Aldığınız tek bir nefesi geri getirmek için tüm insanlık sahip olduklarını ortaya koysa, sonuç yine akıp giden zaman olacaktır.
Zamanın sizin düşmanınız mı, yoksa dostunuz mu olacağı tamamen ona yaklaşım tarzınıza bağlıdır. Eğer ertelemelerle dolu bir yaşam tarzı benimsemişseniz, zaman size karanlık ve kasvetli görünecektir. Sanki elinizdekileri alıp götüren, fırsatları kaçırmanıza sebep olan, sizi amaçlarınızdan uzaklaştıran bir düşman gibi hissedersiniz onu.
Ama hayatınızı planlıyor ve plan yapıp hemen harekete geçiyorsanız, zaman geleceğinize ışık tutan bir fener gibi olacaktır.
Sizinle kol kola yürüyen, düşeceğiniz anda size destek olan bir dost gibi hissedersiniz bu sefer onu. Bu sizce de biraz tuhaf değil mi? Aslında zaman kendi akışında yoluna devam edip gitmekte. Kimseye dost ya da düşman olmak gibi bir derdi yok. Ama ona bu anlamları yükleyenler bizleriz.
“Zaman su gibi akıp gitti” “Daha çok zamanım olsaydı…” “Dakikalar, saatler gibi geçmek bilmiyor” “Yeteri kadar zaman yok” “Verilen süre çok kısıtlı” “Kısa zamanda çok fazla şey yapmamızı bekliyorlar”
Bunlara benzer ne çok söylemde bulunduk hayatımızda. Aslında tüm bunlar, suçu zamanın üstüne atarak sorumluluklardan kaçmak için bulduğumuz bir yol.
Çoğu zaman bir şeyi isteyip, sonra durmuş bir saatin günde iki kez doğruyu göstermesi misali, zamanın onu bize getirmesini bekliyoruz. İstediklerimizi zamanın önümüze sermesini beklemenin, durmuş saatin iki kez doğruyu göstermesinden bir farkı yoktur.
Eğer yerinize oturup işinizi şansa ve tesadüflere bırakacak olursanız, zamanın size getirecekleri de durmuş saatteki gibi sınırlı olacaktır. Kendi şansınızı kendiniz yaratmak istiyorsanız, saatinizi kurmalısınız. O zaman saatiniz her koşulda doğru zamanı gösterecektir.
Şansınızı Yönetmek İçin, Saatinizi Doğru Kurun
Zamanın sizin için ne anlam ifade ettiği, sizin onu nasıl kullandığınızla ilişkilidir. Zamandan şikayetçiyseniz, bu durumun sorumlusu sizsiniz.
Ne kadar çok işiniz olursa olsun, zaman ne kadar kısıtlı görünürse görünsün doğru bir planlama ile üstesinden gelinmeyecek hiçbir iş yoktur.
Önceliklerinizi doğru belirlediğiniz takdirde, zamanınızı çalacak ayrıntılara takılıp kalmadan hedefinize doğru kürek çekersiniz.
İçinde bulunduğunuz koşulların zorluklarını görmemek için suçu zamana atarak kenara çekilmek, size geçici bir süre çözüm gibi görünebilir.
Probleme odaklanmak yerine çözüme odaklanmayı tercih edip, ne kadar yoğun olursanız olun uyacağınız bir plan hazırlamak, zorluklar ve zamansızlık karşısında en güçlü silahınız olacaktır.
Bir kelebek olmak kolay değil belki, ama bunu gerçekten istiyorsanız kozanızı örmek için plan yapmaya başlamanın tam zamanı!