Aklın Yolu: İletişim

0
767

Şu günlerde sorunlarıma çözüm bulmaya çalışıyorum. Nasıllar, niçinler kafamdalar sürekli ama yoğunlaşmam gereken sınavlar var önümde. Neyse kafamı dağıtmak için biraz farklı konulara değinmek istiyorum.

Geçenlerde annemle babamdan bir konuda izin almak istiyordum da (bir konsere gitmek için.)  bunun derdi günler öncesinden içime düşmüştü. Her konuda ben bilirim demenin işe yaramadığını görmüştüm; çünkü gerçekten ne yapılması gerektiğini bilmiyordum. Neresinden başlamalıydım?

Nasıl konuşmalıydım? Ne dersem etkili olurdu? Açıkçası benim için çok önemliydi onlardan iznin çıkması. Başına buyruk hareket edebilecek kadar özgür değildim çünkü. Düşündüm, hatta bu konuda arkadaşımın bile fikrini aldım. Sıra geldi o akşam o iznin alınması için yapılması gereken konuşmaya. Bir türlü nasıl başlamam gerektiğini bilmiyordum. Aklım hep onların ikna olmayacağına gidiyor ve konuşmaktan bile vazgeçiyordum. Neyse toparlayıp konuşmak üzere konuyu açtım. Açılmasıyla kapanması da bir oldu tahmin ettiğim gibi.

Çok yıkılmıştım. Avukatlar aklıma geldi o an. Ben daha iki kişiyi ikna etmekten bahsederken onlar onlarca kişiyi ikna ediyorlardı hergün. Nasıl yapıyorlardı peki? Sonuçta bu bir yetenek değildi.

Annelerinin karınlarından üstün bir iletişim gücü ile çıkmıyorlardı elbette. Ama nasıl geliştiriliyordu? Bir daha böyle zor bir durumda kalmamak için araştıracağım. Kesinlikle bir çözüm olmalı.

İnsanların hep iletişimden kaçtığını gözlemliyorum şu aralar. Konuşulması gereken konular ya erteleniyor ya da konuşmadan halledilebilecek yollar aranmaya başlanıyor. Okulda grup çalışmaları yerine bireysel çalışmalar tercih ediliyor. Zor geliyor çünkü başkalarıyla bir şeyler paylaşmak. Kendim yaparım daha iyi, mantığını güdüyor öğrenci de muhtemelen. Ne diye bu kadar şeyin arasında bir de başkalarıyla muhatap olsun ki? Ben de aynısını yapıyorum. Belki de bunu bir kaçış yolu olarak görüyorum insanlar arasında düşüncelerimi dile getiremem korkusuna karşı. Düşündüm şimdi de bu öyle; çünkü bir paylaşım olacak orada ve senin de fikrini söylemen gerekiyor. Hele ki kendi kararının uygulanmasını istiyorsan, bir de diğerlerini nasıl ikna edebilirim sorusu oluşuyor kafanda. Ne gerek bunca zahmete, sen daima kaç iletişimden. Dışarıda insanlar iki kelimenin zahmetine katlanamıyorlar. Geçenlerde dikkatimi çekti de ne çok insan görmezlikten geliyor birbirini. Bir tebessümü bile esirgiyoruz bazılarından. Karşıdakinin de görmediğini düşünerek kendimizden başka kimi kandırıyoruz acaba? Bir de bir sürü zahmete kalkışıyoruz bunun uğruna; yolumuzu bile değiştirebiliyoruz kimi zaman. Sonra söz konusu olduğunda ise aaa, sen de mi oradaydın diyerek kendi yaptığımızı inkâr etmeye çalışıyoruz içimizde.

iletisim-insan

Aslında ayrıntı gibi görünüyor bütün bunlar. Selam vermişsin vermemişsin, görüp de görmemiş gibi yapmışsın, ne olacak? Sadece insani değerlerimizi kaybederiz ki bunun da pek bir önemi kalmadı günümüzde. Hayvana verdiğimiz değer verilmiyor demek istemiyorum. Hayvanlar da en az bizim kadar değerli çünkü. Ama şu bir gerçek ki insan olmanın verdiği avantajları iyi değerlendiremiyoruz.

Başka bir olay daha. Otobüste gidiyorum. Şu daimi kural: Otobüste cep telefonunuzu kapalı tutunuz. İnsanlarımız da kuralları çok sever ya, telefonunu yanlışlıkla açık bırakan veya durumu biraz abartıp konuşan arkadaşlarımıza olan tepkiler… Açıkçası insanlığımdan şüphe duymaya başlıyorum. Yahu güzel bir dille rahatsızlık belirtilse olmaz mı? Yoook. İlle de araya girmeli birkaç küfür ya da yandan çarklı birkaç laf. İletişim zayıf…

Ya ben ne derece iyiyim bu konuda? İknada başarısız olan benim, başkası değil. Bunun gibi daha bir sürü olay. Hepsi başka manşet benim gözümde de yarın sınavı olan yine benim. Başlasam fena olmayacak çalışmaya…

Bu arada şunu da unutmayayım. İstanbul’a üniversiteleri tanıma gezisi yapıldı. İki gün içerisinde tanıyabildiğimiz kadarını tanıdık. Bir tarafta da gidiş amacı çok farklı olanlar da yok değildi hani arada her grup gezisinde olduğu gibi. Yine de hepimiz az çok yorum yapabilir duruma geldik üniversiteler hakkında. Gittiğimiz üniversitelerde genellikle tanıtımlar yapıldı ve her fırsatta üniversite ve bölüm kararının çok önemli olduğu, üniversitede seçeceğimiz bölümün hayatımızı belirlediği vurgulanarak bir kez daha düşüncelere boğulmamız sağlandı.

11

Bu artık olağan bir şekilde oluyordu. Direnişler kaybolmaya başladı ve herkes kabuğuna çekilerek durumu kabullendi. Kendi dünyasını yaratmaya başladı. Zaten başka ne yapılabilirdi ki? Bu lafları her duyduğumuzda sinirleniyorduk içten içe; sisteme ve sistemin getirdiklerine…  Çoğumuz korkuyoruz, iletişim kurmak istemiyoruz ya da iyi iletişim kuramıyoruz. İşlerimizi konuşmadan halledeceğiz derken yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz kimi zaman da. Alışveriş yaparken bir şey almak istediğimizde olsun, sınavda kafamıza takılan bir şeyde olsun, haklarımızı savunmada olsun hayatımızın her yerinde kaçıyoruz bir şeylerden. Ya konuşmaya yüzümüz olmuyor ya da olduğu halde cesaret edemiyoruz reddediliriz korkusuyla.

Hâlâ daha sürdürüyoruz hayatlarımızı o zamanlar koyulan prensiplerle, o zamanlar alınan kararlarla. Gelmiş gidiyoruz. Biz yine aynıyız. Değişenleri gördüğümüzde bir silkeleniyor, bazı şeyleri fark etmeye başlıyoruz. Bir iki düşünüp amaaan boş ver diyor aynen devam ediyoruz… “ Değişim olduğu sürece yenilik vardır, ilerleme vardır. Neden o değişimi yaratıp ben farklıyım diyemiyoruz? Bu o kadar zor mu? Hiç zannetmiyorum. ” Yapanlar olduğu sürece imkânsız gördüklerimiz sadece bizim gözümüzde öyledir. Niye bir şeyler için hep sonra diyoruz? O an yapmıyoruz, hep erteliyoruz? Değişimin ertelenmesi demek ilerlemenin durması demek oluyor bütün bunların yanında; çünkü insan değişmediği sürece her şey dönüp dolaşıp aynı yere geliyor, yaşananlar hiç değişmiyor. “

 

Kaynak: www.gencgelisim.com

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız