Başka hangi canlı iletişimdeyken sesini duyar ama; ne kendini ne karşısındakini duymaz? Sorun yaşadığınız bir ilişkinizi ele alalım; bu patronunuz, iş arkadaşı, eş, sevgili ya da akraba olsun. Kimin haklı olduğunun da hiç ama hiç önemi olmasın. Zaten yoktur; çünkü önemli olan burada kişi değil, onunla yaşanan sorun, durumdur. Ona birçok defalar sıkıntınızı dile getirmiş olun; şakayla, bakışla, sözle…Çözüm için eğlenceyi, anlayışı, susmayı, ağlamayı, uzak durmayı..vs denemiş olun defalarca. Ama bir türlü durum değişmiyor ya da gel gitleri var, yoruluyorsunuz, istediğiniz gibi değil. Karşınızda ki duymuyor, görmüyor, gerginlik artıyor, öfkeleniyorsunuz. Kavga gürültü gırla gitsin artık. Diyelim ki sizler süper kahramanlar olarak, siz anlatmaya, çözüm bulmaya hala zorluyorsunuz kendinizi, üstelik kavgalar da çabanız kadar en az yoğunlaşıyor. Şimdi bir aynanın karşısına geçin ve bu durumu aynada ki siz olun, konuşun, yani siz sorun yaşadığınız insan olun. Anlaşıldı di mi siz o’sunuz, aynada ki de siz. Şimdi ona, bu didişme, sorun sürecinin en başından beri ne yaptıysanız onu yapın; konuşun, susun, ağlayın, bunu o anlatıyormuş gibi yapın. Örneğin siz onun kendisine bakmamasından onun adına rahatsız olduğunuzu söylemiştiniz. Onun adından bunu söyleyin: ‘’Kendime bakmıyorum, seninle ilgilenmiyorum dedin…bana nedenlerinin şunlar, şunlar olduğunu söyledin. Ya da sana şunu şunu yaptım, bunun için üzüldüğünü söyledin; ama ben senin yanlış anladığını söyledim, ben aslında… dedim sen ona kızdın.’’ diye anlatıyor o, sizde aynadakisiniz ve dinliyorsunuz. Sonra aynı şekilde bunun için yaptıklarınızı dile getirin onun adından: ‘’Sen de bunun için şu, şu çözüm yollarını buldun, yaptın..’’ ….Ez cümle sizin ona söyleyip söylemediğiniz, yaptığınız ne varsa onu dile getirsilsin, davranışlara da mümkün olduğunca dökülsün.
Şimdi:
Ne hissettiniz?
Sorunun muhatabı, sizi onaylayan, birebir sizin cümle ve davranışlarınızla yaşadığınız sorunu, sözlerinizi, davranışlarınızı size anlattığında, daha çok ondan mı rahatsız oldunuz yoksa kendinizden mi? Gördünüz mü? Birebir sizi anlatsa bile kendinizi savunma ihtiyacı duyuyorsanız, bir sorun var demektir.
O zaman bu yazıyı okuyun, işe yarayabilir. Zira o sıkıntılı durumun yaşanmasının asıl nedeni karşı tarafın sizi anlamaması ya da yaptıkları değil, sizin onun bu davranış ya da sözleri karşısında ki tutumunuzdur. Yok karşı taraftan rahatsız olduysanız, mutlaka okuyun, sizin yansıtılmaya ihtiyacınız var.
Kime ne için kızıyorsan kızdığın şeyin tersi durumun sende olup olmadığına bak; eğer varsa ki mutlaka vardır; işte senin asıl çözmen gereken sorunun orda durmaktadır, senin sınavındır. Onun olduğu şeyden ötürü, olamayışına kızman; Kendi olamadığın şeyden veya etkisi üzre korkusundan vazgeçemeyişindendir.
Karşılaştığımız herşey sınav üzre kurgulanmış ilahi senaryolardır,seçimi Kalu Bela dan yapılmış. Eğer ben birine niye böyle diye kızıyorsam, ben onun olduğu ya da olamadığı şey karşısında vazgeçemediğim tersi bir tutum içerisindeyimdir ve bunu ne kabul edebiliyorum ne de değiştirebiliyorumdur. Diyelim kabul ettik ve çabaladık o zaman o kızdığımız şeyi yaşamaktan vazgeçemememizi, uzaklaşamamamızı besleyen derin bağımlılık ve korkularımız vardır. Zira karşımızdakine olan tutum ve davranışlarımızı yanlış kılan da budur, onu asıl kızdıran da.
Çünkü zaten sınavını görmeye direnen birine karşı ikinci bir direnci de sen, kendi sınavını görmek istemeyerek gösteriyorsundur. O sana, sen kendini ifade edemediğin için kızıyordur çünkü ya da sen ona. Biz konuştuğumuzu, bağırıp ağladığımızı ya da davranışlarımızla anlattığımızı sanarken, karşında ki bilinçsizce senin korkunu görüyordur aslında ve bundan rahatsız oluyordur; çünkü senin korkun konuşmaksa onunkisi de susmaktan ötürüdür. Yaptığını sandığın herşey sadece gürültü olur. Bir söz der ki: ” Kim olduğun o kadar bağırıyor ki ne söylediğini anlayamıyorum”. İşte asıl çatışma ve ilişkilerde ki çelişki budur.
Kimi konuşamadığından korkar susar, kimi susamadığı şeydendir korkusu; bağırır. Kavgalar bu yüzden hep yüksek sesle olur. Birbirine bağıran insanlar bu yüzden hiç duyamazlar birbirlerini. Çünkü konuşan korkulardır ve korkan biri karşısındakinde de korku hissederse, her ikisi için de bu duygu tartışma esnasında katlanarak artar. Sessiz yapılan, soğuk tartışmalarda da bu böyledir.
Sen asıl konuşamadığın, kendine bile itiraf edemediğin korkunu, o da susamadığı ve yüzleşmekten kaçındığı korkusunu görmezse ne sen onu duyarsın ne de o seni, sonu çekişmenin yarattığı kaosla gelen ayrılıktır.
İnsanların kendilerine ve dahi birbirlerine zarar vermesi, incitmesi de bundan öte değildir kanımca.
Tüm kavgalar kendi içimizdeki çıkmazların ard arda düğümlenmiş süreçleridir aslında. Kendi içimizde ve hayatın içinde akamamaktayızdır.
Su akışa direnirse taşar, sonra azalır, ziyan olur; azalırsa da kurur.
Direnmek anlamsızlaşmaktıır. İnsan anlamsızlaştıkça kendi içinde, çevresine anlam yükler olur. Her neye çok anlam yüklediysen olurundan fazla, o sende eksiktir.
En çok direndiğin şey neyse, aslında sende en az olan şey de odur. Bu yüzden en korktuğun şey aslında en çok ihtiyaç duyduğundur.
Yani: Her ne varsa yaşadığın sıkıntıdan, kederden yana, Hakikate ve akışa direnmendendir. Hakikat ise ancak yaşanılaarak öğrenilir; eğer irfanın varsa. Çünkü; ancak eksik olan tamamlanabilir ve ancak bütünlük, direnmeden sadece hikmetin akışına erip, onu korkmadan yaşar.
Eğer korkuyor, üzülüyor ve direniyorsan korkma! Üzülme! Korkular da dirençler de gelişmek için ordadır. Hikmet yolundasındır; eğer onu görmek istersen!!!Çünkü su akar ve akmak için vardır.
Elif Atlı
genc gelişim dergisi