Anne-babalar olarak çocuklarımız bizim en değerli varlıklarımızdır. Hayatlarımızı onların üzerine kurmuşuz, onları geleceğe hazırlamak için elimizden ne gelirse yapmak üzere sanki aportta bekliyoruz. Dünyamızın merkezine koyuyoruz. Onlar da bunun çok iyi farkındalar. Yaşları çok küçük olsa bile bu zaafımızı hissedebiliyorlar. Sevgi, çok yüce bir duygudur, insanlarda yaşanması belki çok doğaldır. Hayvan ve bitkiler bu duygudan bol bol yararlanıyorlar. Çiçeklerimize sevgi sözcükleri söylediğimizde, pozitif elektriğimizi yansıttığımızda daha çabuk büyüdüklerini ve çiçek açtıklarını gözlemlemişizdir. Hayvanlarda da, kurulan dostluklarla ilgili pekçok örnek yaşamışızdır.
Yalnız burada önemli olan sevginin verilmesinde karşı tarafta hissedilenler ve bunun o kişi üzerindeki yansımalarıdır. Hele ki söz konusu olan bizim en değerli varlıklarımızsa… Eğer sevgimizde ölçüsüzlük varsa, bizi ve yavrumuzu geri dönülmesi mümkün olamayan çaresizliklerin içine itebilir. Çünkü, eğitim süreci uzun ve meşakkatli bir süreçtir. Sonuçlarını görmeye başladığımızda da çocuğumuz artık başedilemeyecek kadar büyümüştür, karakteri, kişiliği oturmuştur ve pek de fazla yapılabilecek birşey kalmamıştır.Bizde ebeveynler olarak sağlık sorunlarıyla ancak uğraşabilen yaşlı insanlar haline gelmişizdir.
Aldığımız ya da diktirdiğimiz bir giysiyi tam vücudumuza göre isteriz. Ne dar, ne de rahat olsun diye bol isteriz. Sevgi de aynı şekilde. Eğer çocuğumuzu çok seviyoruz diye bazı ölçüler kaçmışsa, çok fazla ya da eksik geliyorsa sonuç içaçıcı olmaz.
Kendimizi çocuklarımızın salt mutluluğu için programlamışsak yanlış yapıyoruzdur. Mutluluk göreceli bir kavram, biz çocuğumuzu ne kadar mutlu etmeye çalışsak ta çabalarımızın beyhude olduğunu çoğu zaman görmüşüzdür. Çünkü bu, ayaklar altına serilen hazır bir edinilmişliktir. Kişinin çaba harcamasına gerek kalmaz. Ona sadece memnuniyetsizlik duygusunu yaşamak ve çevresine yaşatmak kalır.
İnsana emek vererek elde ettiği şeyler mutluluk verir. Mutluluk duygusu bana göre elde edilenler kolay, çabuk ve büyük olursa küçülen, çaba ile elde edilirse büyüyen ve bize başarı hazzı veren bir kavram.
Çocuklarımıza hep verici olmayı bildik, başka türlüsü aklımızdan geçmedi. Size yine verici olmayı öneriyorum. Ama bu başka şekil bir vericilik. Çocuklarımıza can sıkılması hakkı tanıyalım… Çevremizde sürekli mutlu edilmeye çalışılmış, ama mutluluk duygusundan yorulmuş, artık onun için alışıldık bir durum olup, anlam ifade etmeyen yaşam biçimini anlatmak istiyorum. Bu çocuklar için kendi çaplarında her şey elde edilmiştir. Onları motive edecek pek birşeyleri kalmamıştır. Ailelerinin mutluluk çabaları içinde mutsuzdurlar. İşte tam bu noktada artık doyumsuzluk sinyalleri çalmaya başlamıştır. Lütfen ebeveynler, bırakın çocuğunuz mutsuz olma hakkını kullansın ve bunun nimetlerinden yararlansın.
Böyle birşeyin nimeti mi olur diye aklından geçirenler olabilir. Bu süreler bilgisayarın yüklenmesi gibidir. Yükleme işlemi olmadan en iyi şeyleri yapacak olsanız da yapabilme şansınız yoktur. Çocuk bu can sıkıntısı sürecinde kendi kendine kalır ve gizli kalmış yeteneklerini farkeder. Hayal gücünü aktif hale getirir. Mutluluğunun önemini anlar. Herkesin her zaman için mutlu olamayacağını anlar. İnsan hayatı sürprizlerle doludur, çocuk olumsuzluklarla her zaman karşı karşıya kalabilir; can sıkıntısı bu durumlar henüz yaşanmadan bir antrenman gibidir. Diğer kişilerin farkına vararak herkesin kendisi kadar şanslı olmadığını görür, yaşamının kıymetini bilir.
Can sıkıntısından kurtulmak için kendine göre yeni uğraşlar bülur, resim yapar, kitap okur, koleksiyonculukla ilgilenir, öykü tasarlar, şiir tasarlar, okur, yeni oyunlar düşünür, belki odasını derler, toplar, dolabını düzenler, kişisel bakımıyla ilgilenebilir, kırılan, bozulan oyuncaklarının tamiri ile ilgilenir, bebeklerine elbiseler tasarlar, belki penceresinden bakarak ay ve yıldızların, gökyüzünün uçsuz bucaksızlığını yeniden keşfeder, onun derinliği içinde astral seyahate çıkarak ruhsal olarak arınır. Ya da pırıl pırıl güneşi görerek içi coşku ve huzurla dolar. Yaş özelliklerine, cinsiyete, kişisel özelliklere göre daha pekçok şey söyleyebiliriz, benim şu an için aklıma gelenler bunlar… Yani biz çocuğumuzu üretken hale getirmiş oluruz. Bu da haydi “şunu yap bunu yap” ın ötesinde bir durum. Çocuğumuzu kendi dinamikleriyle baş başa bırakmış oluyoruz. İsterseniz bir de bunu deneyelim ne dersiniz ?
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı / Eğitimci / Danışman ÖZNUR Simav