|
AĞRI’DA MI? CUDİ’DE Mİ? Fasold’un açıklamalarındaki en ilgi çekici nokta geminin yapılışında kullanılan maddeyle ilişkiliydi. “…Şimdiye kadar inanılanların tersine, bu gemi tahtadan yapılmamıştır. Tahtadan yapılan tek kısım, iç döşemedir. Bu kısım, ilk önce Nuh tarafından yakılacak odun olarak kullanılmış, arta kalanı M.Ö. yüzyıllar boyunca Nuh’un gemisini ziyarete gelenlerce ‘mukaddes emanet’ diye alınmıştır. Bugün tahta olan hiç bir kısmı kalmamıştır. Nuh’un gemisinin tahtadan yapılmış olduğuna dair inanç eski İbranice deki bir kelimenin yanlış çevirisinden çıkmıştır. “Araştırmalarım, bu geminin eski dönemlerde ‘Kfr’ denilen bir tür çimentodan oluşturulduğunu kanıtlamaktadır.” Bu, yeni ve hiç duyulmamış, benzersiz bir “iddia” dır. Peki, o dönemlerde çimento biliniyor muydu, keşfedilmiş miydi acaba?
Her şey olup biterken bunca araştırmalara katılmanın, bunca canı dişe takmaların ardında yatan ne idi? Kimilerine göre, bu, bir “para tuzağı”ydı. Adamlar, her yıl Ağrı Dağı’na sefer düzenleyerek yollarını buluyorlardı. Gemi, bir türlü bulunmuyordu, çünkü bulunsa, onların da geçim kapıları kapanacaktı. Onca sefer düzenleyicisi kimden ve ne için para toplayacaklardı ki? Özellikle ABD’de bir takım insanlar bunun ticaretini yapıyor, kilise kilise dolaşıp paralı konferanslar veriyorlardı. Ülkede bir konferans için giriş ücreti 10-15 dolardı. Konferansçı, sonunda ‘Mutlaka Ağrı’ya gitmeli, tırmanmalı, gemiyi bulup kutsal kitaplarda yazılanı doğrulamalıyız’ diyor ve dindar insanlar da bu uğurda para bağışından kaçınmıyorlardı. Her seferinde Türkiye’ye geliyorlar, fotoğraf ve filmler çekiyorlar, sonra dönüp bunları paralı konferanslarda gösterip ‘Bu kez bulamadık, ama gelecek yıl mutlaka bulacağız’ diyorlar, yeni baştan milletten bağış topluyorlardı. Dikkatle okunduğunda “yer” ile ilgili bir başka “işaret” Kuran-ı Kerim’dedir. Rahip yazarın sözünü ettiği dağlar, Cordyean bölgesindedir ve bu bölge de Van Gölü’nün güneyindeki dağlık yöredir. Burada Ağrı değil, Cudi Dağı vardır. Cudi dağı 2000 metre yüksekliğiyle, Mezopotamya havzasında oluşacak bir yerel tufan olayının kuzey sınırında yer almaktadır. Dağın tepesindeki Seksenler köyü, Nuh’un gemiden çıkıp çevresindekilerle yerleştikleri ilk köy olarak ünlüdür. Cudi dağı tutkunları, bir başka dayanağa da dört elle sarılmışlardı: Hikayeye göre, Nuh,un tufan sonrasında gemisinden uçurduğu güvercin ağzında bir zeytin dalı ile geri dönmüştü. Zeytin ağacı, Ağrı yöresinde kesinlikle yetişmez. Ama Cudi Dağı’nın güney-batısındaki yöre zeytinliktir. “…Gemi kuzeye doğru yol almış ve Cudi Dağı civarına gelmişti ama henüz sular çekilmediği için hiçbir tarafı görülmüyordu” diye anlatılır “Kısas-ı Enbiya” kitabında. “Kısas-ı Enbiya”, peygamberlerin yaşam hikayelerini kapsamaktadır ve Nuh bölümünde şunları ekler ayrıca: “…Fakat Hazreti Nuh, artık kurtulduklarını vahiy yoluyla öğrenmişti Cudi Dağı’nın çevresinde on gün boyunca dolaştı.” Güvercin, ağzında zeytin dalıyla nasıl geri dönmüştür: “Kısas-ı Enbiya”; “…Zeytin dalını kim gördüyse sevindi. Gemi o yönde yol aldı ve tufandan tam altı ay sonra tüm heybetiyle bir dağ göründü. Bu dağ, Allah’ın vahiy yoluyla Nuh’a haber verdiği Cudi dağı idi.” “Seksenler” köyünün üç mahallesi vardı; Nuh’un üç oğlu Yafes, Ham ve Sam kurmuşlardı. Yıllar yılları kovaladıkça kuşaklar artıyor, insanlar çoğalıyordu. Bir elli yıl üstünden geçince, büyük oğlu Yafes, Nuh’a gelmiş ve: “Ey babam, tufanın kanıtı gemidir. Onu hiçbir zaman parçalamayalım, olduğu gibi bırakalım” demişti. “Bende senin düşüncendeyim” demişti babası Nuh. “Hatta, oğullarımıza yerini kesinlikle söyleyelim ki, yüzyılların ötesine erişebilsin.” Evet, Kuran-ı Kerim’e, rahip Berossos’un düştüğü kayıtlara, Fransız ve Alman araştırma gruplarının günümüzdeki araştırma ve bulgularıyla ünlü peygamberler tarihini içeren “Kısas-ı Enbiya”ya bakacak olursanız, Nuh’un ünlü gemisi Ağrı’da değildir, Cudi Dağı’ndadır. Ama ne var, her iki yanın da olanca gerçekliğiyle bize aktardıkları tufan ve Nuh’un gemisi hikayelerinde “son” hep aynı biçimde noktalanır: “…Ve gemi, yalnız orada idi.” “Orası”nın Ağrı Dağı mı, Cudi Dağı mı olduğu (şimdilik) kesinkes bilinmiyor. Gerçeği söylemek gerekirse, galiba daha nice nice uzun süreler de bilinmeyecek, Nuh’un gemisi olanca esrarını hep koruyacak, sırlarını kimseye vermeyecek. |
Bu araştırma yazısı Haziran 1988 tarihinde Milliyet gazetesinde Tarık Dursun K. tarafından yayınlanmıştır.. |