Acaba “Çocuk yapsam mı?”

0
883

Parça parça gidelim. Yine lafı uzatasım var sanırım.

Kimler yapmamalı?

En temel beyaz Türk hatalarından birisi şudur: İlişki kötüye gidiyorsa düzeltmek için evlenilir.
(Bana ne tabii ki)

Sonra evlilik kötüye gider, düzeltmek için çocuk yapılır. (Hah. Burada bana bir şey) Problem, bu noktada bütün insanlığı ilgilendirir. Çocuk bir musahhih değildir.

Çocuk bir bireydir. Biriciktir. Haysiyeti, kişiliği ve tarzı vardır. Döllenmeyi takip eden 6 haftadan itibaren hakları vardır. Bana sorarsanız o 6 haftada da vardır. Bu haklar anne babaya göre değişmez.

Anne babanın da ödevleri vardır. Dünyaya getirdikleri çocuğa iyi bakmak ve hadlerini bilmek zorundadırlar. Biyolojik anne-baba olma işini abartmamalı, milyonlarca yıldır yapılan bir işi yaptıklarını unutmamalıdırlar. Anne-baba olmanın en önemsiz kısmı yavrulama kısmıdır. Herkes yapabilir. Önemli olan hizmet, yani bakım kısmıdır. Anne-baba, bunu iyi becerdikten sonra olunabilen bir şeydir.

Anne-baba yeterince iyi bakamıyorsa çocuğun ihtiyaç duyduğu konforu toplum sağlamalıdır. Hal böyle olmasa da hayal böyledir.

…..

Yine sık yapılan hatalardan birisidir: Yalnız ölmemek -daha açık konuşalım yaşlılık günlerinde kendine baktırmak için çocuk yapılır. Çocuk sigorta yahut yatırım unsuru değildir. Doğmamış çocuğa sizin korkularınızın yükü bindirilir mi?

Keza çocuk hayatınızı neşelendirecek bir “şey” değildir. Bunu yaparsa ne âlâ. Ama kâbusunuz da olabilir. Hatta sizi temin ederim aklınıza bile gelmeyen korkulara sahip olacaksınız.

Bir proje değildir. Sizin projeniz değildir. Gidin kendinize başka projeler yapın. O kendi yolunu bulacak müstakil bir bireydir. Ne yaparsanız yapın istediğiniz ürün çıkmaz. Hatta muhtemelen olmayacağı şey, sizin olmasını istediğiniz şey olacaktır.

Milyonlarca yıldır süren evrim sonucu oluşmuş bir yapının, bebeğin çocuğun neye göre bir şeyler “olduğunu” çözmek hangi ölümlünün haddine? Hem öbür türlüsü ne kadar sıkıcı olurdu düşünsenize. Trendlere göre değişen karakterler. Bu sene cesur çocuk moda. Seneye melankolik.

İleride “işim, mirasım” kalsın filan gibi pintilikler için bir unsur olarak görülmesi de diğerleri gibi ayıptır. İşinizi çalışanlara, mirasınızı da sokak hayvanlarına bırakın, ne güzel olur bakın. Nasılsa bu niyetle yapılan çocuk size pek bayılmayacaktır. Dolayısıyla işinize de. Bir tek mirasınıza bayılabilir. Ona da miktara bağlı olarak herkes bayılabilir.

Neler bekliyor?

Eyy, çocuk yapsam mı acaba diye kafası karışmış güzel kardeşim. Özel olarak fena, stabil olarak dengesiz birisi değilsen, yap. Seni temin ederim ki hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hayatta bundan daha sahici bir şey olmadığı kesin. İki yüz milyon sperm bir minik yumurta için eleniyor ve bir tanesinin vuslatı sonucu kaka yapabilen rakı içebilen bir küsür metrelik bir şey “oluşuyor”. Klişe ama hakikaten mucize bu.

“Bir iş sahibi ol görürsün, bir evlen görürsün, bir 30’una 40’ına gel hele görürsün” gibi laga lugaları dinleyerek geldim 43 yaşına. Hepsi hikâyeydi. Tek bir enteresan şey görmedim.

“Bir çocuğun olursa görürsün” cümlesi doğru çıktı. Gördüm.

Şöyle iki örnekle açayım konuyu. İlyas 13 aylık.

İki gün önce bir tarafı mutfak balkon kapısına asılı bez çantanın ipini boynuna dolamıştı. Ayağının kayması durumunda kendini asmıştı yani. Bunu nasıl bir neşe ile yaptığını bilseniz bir de.

(Bu arada burnundan avuç avuç sümük çıktığı ve üç dişi birden ağzını şişirdiği için bir haftadır ne kadar nemrut olduğunu anlatamam)

Merak etmeyin. 30 yaşına gelince derdi kalmıyormuş. İyi bir arkadaşım öyle söyledi.

Bir de şu var ama:

Sabah 8’de filan aldım annesiyle yatağımıza. Döndü önce annesinin burnunu tuttu uzun uzun. Yanaklarını okşadı. Sonra bana dönüp aynını bana yaptı. Yüzündeki gülümsemenin, yerlere akan keyif ve sevginin güzelliğini tarif edemem. Bunu defalarca ve döne döne yaptı. Sonra öpme faslına geçti. Öpme derken bir annesini bir beni yanaklarımızı sırılsıklam etmek suretiyle vakumladı. Bu 40 dakika kadar bu şekil sürdü. Sıkıysa kalkın bakalım o yataktan.

Velhasıl, çok zahmetli. Ama pişman olana pek rastlanmadı. E tabii, milyonlarca yıl buna antrenman yapmış bir evrimle karşı karşıyayız. Misal niye bu kadar sevimliler sanıyorsunuz? Bir geri ödemesi olmalı bu zahmetlerin. Yahut kolik olmuş, aylarca uykusuz bırakmış bir bebekten sonra neden ikinciyi yaparlar? Çünkü iki ay sonra hiç bir iz kalmaz o eziyetlerden. İnanın çocuk yaptıktan hemen sonra unutacaksınız çektiklerinizi.

Para meselesi

Çocuk bakmak tarif edildiği kadar pahalı değildir. Şöyle düşünün ki 6 ay hiç yemek masrafı yok.

Meme sağ olsun. Sonraki aylarda zaten katı gıdaya geçiyor. Üstünüze düşen marketten uzak durup mevsim sebzelerinden semt pazarlarından şaşmamak. Ki onlar da ucuz. Biz öyle yaptık, oğlumuz da aslan gibi

Giysi deyince, malumunuz çocuğun yediği helal, giydiği haramdır. Giysiye oyuncağa para verilmez. Eşten dosttan toplanır. Biz öyle yaptık, çok memnunuz. Siz hiç eskimiş bebek elbisesi gördünüz mü? Kısmet olmaz ki eskimek. Hele oyuncak. Bebek zaten neyin oyuncak neyin kaşık olduğunun farkında mı? Eş dost sağ olsun. Siz sağlıklı ürünler olduğuna emin olmaya bakın. Abuk subuk plastikler, BPA’lar filan olmasın yeter. Biz birkaç zorunluluk ve annesinin dayanamayıp aldığı birkaç şey dışında neredeyse hiç para harcamadık oyuncak ve giysiye.

Senin çevren genişmiş demeyin. Bu öyle bir konu ki insanlar zincirleme dayanışıveriyorlar. İlyas’ın eskilerinin pek çoğunu tanımadığımız bebekler / çocuklar giydi.

Sağlık derin konu. Sağlık ocakları eskisine göre iyi çalışıyor ve bütün aşılarını bedava yapıyorlar zaten. Onun dışında da devlet hastaneleri yine göreli olarak daha medeni yerler. Sadece sağlık işleri özel olsun devlet olsun bu konuda bir miktar bilgi sahibi olmanız gerekiyor. Ortam batıl inanç dolu. Uzunçorap başta olmak üzere İnternet’i efektif kullanmaya ve kendi bilginizi geliştirmeye çalışın. Doktorunuzdan tam olarak emin olana kadar da güvenmeyin.

Okul, kreş… Eh herkes meşrebine göre bir yerlere yollar. Ya da yollamaz.

Çocuk büyütmeyi pahalı hale getiren şeylere “yetişkinler” deniyor. Onlar kendi beğendikleri oyuncakları almasalar, çocukları zerre kadar ilgilendirmeyen cicili bicili giysiler mobilyalar partiler filana falana kapılmasalar, uzay aracı gibi (ve işkence düzeyinde ağır) pusetler almasalar, gösterişten caysalar para harcayacak yer bulamayacaklar zaten.

Siz nasıl bakacağınızı çözdüyseniz (ve tabii kendinize bakabiliyorsanız) parayı düşünmeyin.

Bakım meselesi

En zoru bu elbette. Anne baba çalışıyorsa hele.

Anne bütünüyle ve hep bebeğinin yanında olur. Baba da sık sık. İlyas’a biz böyle yapabildik. Ama herkes böyle yapamayacaktır tabii ki.

Burada anneanne/babaanne yahut bakıcı desteği şart. Bu kısmı işin çok kafa karıştırıcı. Eski kafalılık, yaklaşım farkları filan bir kenara her durumda zor.

Misal bir arkadaşımın ikizlerine bir Ermeni hanım mükemmel bakmakla kalmıyor, bir de bonus Ermenice öğretiyor. Buna mukabil bir başka arkadaşım bir türlü isabet ettiremedi kendisini içine sinecek bir bakıcıya. 1 yıldır zulüm hayatı yaşıyorlar bu yüzden.

Bakım meselesine ben karışmam. Zor iş. Benim bildiğim, bebeğin çocuğun ilgi istediği. TV, GSM filan seven insanların bakmaması gerektiği.

Felsefi! bölüm

Ancak çift başına 2,2 çocuk ortalaması tutturulduğunda kültür sürdürülebilir oluyor. Çünkü nüfus stabil kalabiliyor. 2 çocuk anne ve babanın yerine. 0,2 de yavrulamayanların açığını kapatmak için tutturulması gereken ortalama. Her durumda üreme içgüdüsel bir şey. İçgüdülerine kaptırdıkça çok çocuk yapılıyor. Korku arttıkça da az çocuk.

Hayatını korkuyla doldurmak mı daha iyi, içgüdülere kapılıp tavşan gibi yavrulamak mı bilmem. Kırk katır kırk satır olayı bu.

Her durumda tek ölçü bu değil. Üreme miktarı çok faktöre göre değişiyor. Bu yüzden “Allahım Avrupa müslüman, Türkiye Kürt olacak yakında” diye paniğe kapılan mini mini faşistler, Anders Breivik’ler yaşıyor. Belki de bu yüzden medeniyet sürekli el değiştiriyor. Mezopotamya, Çin / Hint, Pers, Roma, Osmanlı, Avrupa, ABD… Herkes bi turnike yapmış. Belki de bu turnike basit bir bakkal hesabıyla olmuştur: Zenginleştikçe vakitleri artmış. Bu vakti nerelerine süreceklerini bilemedikleri için hayatları sıkıcılaşmış. Hayatları sıkıcılaştıkça korkuları artmış, korkuları arttıkça da üremekten caymışlar (bakınız Avrupa neredeyse durdurdu). Sonra başkaları üreyip onları yemiş yutmuş (bakınız Çinliler ağız şapırdatıyor). Sonra o başkaları caymış üremekten… Bu böyle gitmiş işte. Sıra Çin’dedir belki, sonra Mezopotamya’ya dönerse ucundan yakalarız. Tayyip Erdoğan bu yüzden 3 çocuk öneriyor olabilir.

Latife yapıyorum arkadaşlar tabii ki. Var mı öyle bir paragrafta medeniyetler turnikesini açıklamak.

Lakin şu konuda şaka yapmıyorum: “Bütün anneler melektir” ve benzeri laflarla annelik kutsamak çok hayırlı bir iş değildir. Her şeyden önce bu laf yalandır. Çevrenize şöyle bir bakarsanız göreceğiniz bilumum dangalakları muhtelif anneler doğurmuş ve büyütmüştür.

Dahası, Kenan Evren, Guguk Kuşu’ndaki Hemşire yahut Adolf Hitler mitoz bölünmeyle oluşmamıştır.

Annelik kutsandıkça anne-babalık bir nevi çocukların sahibi haline getiriyor insanları. Bir yığın kompleks sahibi insan çocuklarıyla rehabilite olmaya çalışıyor sonra. Oysa yazının başında da dediğim gibi anne baba kutsal efendiler değil görev sahibi kölelerdir. Çocuklarına / bebeklerine hizmetle yükümlüdürler. Onları “yetiştirmek” değil konforlu bir şekilde büyümelerine eşlik etmektir görevleri.

Çocuk yapmadan önce iki kere düşünün. Üç ya da dört kere de düşünebilirsiniz. Ama düşüneceğiniz şey “Pahalıya mı mal olur?”, “Bob Dylan gibi besteler yapabilir mi acaba?” gibi şeyler olmasın. “Çocuk büyütecek kadar yetişkin misiniz?”, “Ortaya çıkacak şeyin sizden uzun yaşayacağının farkında mısınız?”, “Artık arkadaşlarınızı buna göre düzenlemeniz gerekeceğini fark ettiniz mi?” gibi soruları ve nurtopu gibi endişeleriniz olacağını filan düşünün. Bence.

Hürmetler.

 

Yazan: Metin Solmaz

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız