Selçuk ALKAN- selcukalk@hotmail.com
Her şey gerçekten bir elmanın bir adamın kafasına düşmesiyle mi başladı? Sevgili dostlar, büyük keşifler gerçekten de zahirde birdenbire yapılmış gibi görünür. Örneğin Arşimed’in hamamda suda yüzen tasa bakarak, “ buldum, buldum!” diye çırılçıplak ortalıkta koşuşturmasının sebebi, onun suyun kaldırma kuvvetini bulmasının bir haykırışıydı insanlığa… Aynı şekilde bu yazıdaki bahsimiz olan büyük deha Sir Isaac Newton’un da bir gün bir elma ağacının altında dinlenirken, kafasına bir elmanın düşmesiyle yerçekimi kanununu keşfettiği söylenir durur dilden dile… Bununla birlikte bu keşiflerin birdenbire ortaya çıkmış gibi olması tamamen zahiridir. Çünkü birdenbire yapılmış gibi görünen keşiflerin ardında, bugün çokça kullanılan bir deyimle background’unda, günler, aylar ve yıllar boyunca süren alın teri dolu emekler ve çalışmalar yatar. Şöyle düşünelim isterseniz: Küçük bir çocuk yürüyene kadar, bir çok kez deneme yapar, düşer, kalkar, sonra tekrar dener. Bir gün bir anda yürüyüverir ve herkes kutlar bu durumu… “ Aman da bebeğim yürümeye başlamış.” diye… O güne eve, çocuğu daha önceden hiç görmemiş birisi gelip, “ A, bu çocuk bir anda yürüdü.” dese buna kim inanır ki? Bunu söyleyen bile biliyordur ki, o çocuk uzun uğraşılardan sonra yürümeye başlamıştır.
İşte elmanın kafasına düşmesine kadar geçen süreç diliminde de Newton’u şöyle bir ele alıp incelemek gerekir. Kimdir, neler yapmıştır da bugün fizikte adı sıkça geçmekte, hatta ismi kuvvet birimi olarak kullanılmaktadır?
Dünyada bütün isim yapmış ve iz bırakmış insanlar gibi Newton’un da hayatı ilginçliklerle doludur. Öyle ya, 1642 yılında dünyaya geldiğinde öylesine cılız ve halsizdir ki, doktorlar bu çocuğun uzun süre yaşayamayacağını söylerler. Ama bu tahmini yaptıkları kişinin yaşayacağını ve ileride dünyada isim yapmış büyük bir bilim adamı olacağını henüz bilememektedirler. Bununla da kalmaz küçük Isaac’ın durumu… O babasını, daha doğmadan önce kaybetmiştir. Annesi ise, o daha dört yaşındayken başka bir adamla evlenmiştir. Böylece Newton, daha çok küçük yaşlarda öksüz ve yetim kalarak anneannesinin yanında hayata sımsıkı bir şekilde tutunmaya çalışmıştır.
11 yaşına geldiğinde annesi tekrar eve döner. İkinci kocasını da kaybetmiştir ve artık büyük bir mirasın sahibidir. Oğlunu da büyük çiftliğin başına getirir. Isaac, bir yandan çiftlikle uğraşır ama bir yandan da içi içine sığmamaktadır. Çünkü tarlada çalıştığı zamanlarda gökyüzünü bol bol incelemiş ve bilime kendisini adamaya karar vermiştir. Başlangıçta karşı çıkar annesi… O büyük bir çiftçi olacaktır annesinin gözünde. Annesi de henüz bilmemektedir, oğlunun bir derya olduğunu ve derelere sığmayacağını…
Newton, bir şekilde annesini ikna ederek okula başlar. Önce King’s School’da, daha sonra da Cambridge’de Trinity College‘de okur. Burada hem okur ve hem de harçlığını çıkarmak üzere çalışır. Bu arada Kepler ile Galileo’nun eserleri dikkatini çeker ve onları yutarcasına okur, inceler. Bunların yanında Descartes, Gassendi, Hobbes ve özellikle Boyle’nin felsefi çalışmalarını inceleme fırsatı bulur. Ancak bir süre sonra bu çalışmalarına bir ara vermesi gerekir. Çünkü bir veba salgını patlamıştır etrafta ve okulu kapatırlar. Kendisini bilime adamış birisi için okulda araştırma yapmak şart değildir tabi. Çiftliğine dönen Newton, bir yandan tarlalarla ilgilenir, bir yandan da bilimsel araştırmalarına devam eder. Aslında “her işte bir hayır vardır” sözü Newton için de gizemini bir süre sonra açığa çıkaracaktır. Çünkü Newton, bir yandan araştırma yapar, bir yandan da doğa ile baş başa kalarak, doğa olaylarını birebir gözlemleme şansını bulur. Bunun yanında kütle çekimi , diferansiyel ve integral hesaplamalar, alan, yay uzunluğu, tanjant bulma gibi ilerideki çalışmalarına temel teşkil edecek çalışmalarını geliştirir. Bunlardan başka, karanlık bir odada güneş ışığını bir prizmaya tutarak ışık tayfı oluşturur ve beyaz ışığın tek başına bir birim olmadığını ortaya koyar. Bir süre sonra üniversiteye geri dönen ve burada matematik profesörü olarak çalışmalarına devam eden Newton, uzun yıllar boyunca araştırmalarına tek başına devam eder.
Newton’un tek başına çalışmak gibi bir özelliği vardı ve bulduğu bilimsel tespitlerin haksızca eleştirilmelerinden çekindiği için bunları bir süre kendine saklar, ispatlayacağından iyice emin olabildikten sonra açıklardı. Ama işte bilim hızla ilerlemekteydi. O fikirlerini henüz açıklamamışken, kendi yaptığı tespitleri başka bilim adamları da yapmıştı ve onlar Newton’dan önce açıkladılar bu çalışmalarını kamuoyuna. Bu bakımdan Newton, bazı bilim adamlarıyla kavga etmiş ve kendi çalışmalarının çalındığını ileri sürmüştür.
Newton’un en büyük eseri bugün kısaca “Principia” diye anılan, “Philosophia Naturalis Principia Mathematica” adlı bilimsel çalışmasıdır. Türkçesi “Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri” olan bu eseri Latince yazan Newton, işte bugün bilimde hala kullanılan keşifleri, ilkeleri ve tespitleri eserinde anlatır. Kitaptaki bu prensipler üzerine bilim o kadar büyük bir hızla gelişmiştir ki, bugün uzaydaki cisimlerin hareketlerinden tutun, günlük bindiğimiz taşıtların hareketleri, çalışma prensipleri, hatta sapanla fırlatılan bir taşın bile hareketinin ilkelerinin açıklaması Newton’un bu dev eserinde bulunabilmektedir.
Newton’un diğer tanınmış eseri ise optik alanındadır. 1704’te İngilizce olarak basılan bu kitabında Newton , yansıma ve kırınım hesapları, beyaz ışığın tayfın renklerine ayrılması, gözün çalışma yöntemi, merceklerle görüntü oluşumu, gökkuşağının renkleri, yansıma, teleskopunun yapımı gibi konuları anlatır.
Newton, bilime fazlasıyla katkıda bulunmuş bir bilim adamıdır. Bugün liselerdeki fizik derslerinde olduğu kadar üniversitelerdeki mühendislik fakültelerinde de birçok öğrenci, bir şekilde Newton’un çalışmaları hakkında bir şeyler öğrenir. Özellikle mekanik alanındaki çalışmaları, merkezkaç kuvveti, kütle çekimi ve “Newton Yasaları” denilen hareket yasaları bugün birçok fizik, mekanik kitaplarında ve diğer bilimsel yayınlarda yer almaktadır.