Kendine en güvenenimiz bile zaman zaman sosyal kaygılar yaşar. Kimi zaman ofisteki bir toplantıda, kimi zaman iş görüşmesinde, bazen de bir restoranda… Belli dozdaki sosyal kaygı son derece normaldir. Çevremizdeki insanların bizi yargılayacağını düşündüğümüz zaman ise yükselişe geçer. Kendimizi acımasızca eleştiriyorsak, çevredekilerin de aynısını yapacağına yönelik stres ağır basar. Kendi kendimizin en acımasız eleştirmeniyiz. Ve diğerlerinin de bizi bizim kadar acımasızca eleştireceğini düşünürüz.
Sosyal kaygıyı azaltmanın yolu, en çok kafaya taktığımız şeyleri anlayıp tanıyarak kendimize güvenmeyi öğrenmekten geçer. Kendi hayatımıza ve kendi benliğimize anlam veren çekirdek değerlere odaklanarak, dışa bağımlılığı ve onaylanma arzusunu minimize edebiliriz.
Diyelim ki sizin çekirdek değerleriniz şefkat, anlayış, yardımseverlik ve sevgi. Bunları tüm sosyal ilişkilerinize dahil etmek istiyorsunuz. Bu arzunuzun farkına vardığınızda, negatif ve paranoyak düşüncelerin kapanına yakalanmaktan kurtulursunuz. Bu değerleri ilişkilerinize dahil etmek için çaba gösterdiğinizde, en azından elinizden geleni yaptığınızı bilirsiniz. Ve kendinizi eleştirmek yerine dikkatinizi, çekirdek inançlarınızı yaşamaya ve yansıtmaya yöneltebilirsiniz. Böylece toplum içinde hayal ettiğiniz “siz” olur, rahat ve özgüvenli yaşarsınız.
Kendimiz hakkında pozitif duygular yansıtmak tüm ilişkilerimizde hem bizi hem de muhatabımızı rahatlatan çok güçlü bir etkiye sahiptir. En utangaç insan bile çekirdek değerlerini öne çıkararak saygın bir sosyal kimliğe sahip olur.
Odadaki en konuşkan, en girişken ve en eğlenceli kişi olmak zorunda değiliz. Sessiz, nazik ve asil bir duruş sergilemeniz çoğu kez daha ilgi çekicidir. Önemli olan, kendi çekirdek değerlerinizi fark etmek, sahiplenmek ve yansıtmaktır. Bu size saygınlık ve özgünlük kazandırır. Herkes gibi değil “kendiniz” gibi olmanızı sağlar. Sosyal kaygı diner, çekirdek değerleriniz yeşerip hayat bulur.
