Lütfi Şahin
“Alan sensin veren sensin kılan sen / Ne verdinse odur dahi nemiz var”
Yukarıdaki mısraların sahibi büyük alim Aziz Mahmud Hüdayi, 1541 yılında Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Fadlullah Bin Mahmud’dur.
Aziz Mahmud Hüdayi’nin çocukluğu Sivrihisar’da geçer. İlk tahsilini burada alan Mahmud, ilmini ilerletmek için İstanbul’a gider. Küçük Ayasofya Medresesi’nde tahsiline devam eder. Çok zeki bir öğrenci olan Mahmud, bir okuduğunu ikinci kez okumadan hafızasına adeta nakşeder. Hocalarından Nazırzade Ramazan Efendi ona ayrı bir değer verir.
Bu büyük alim genç yaşta tefsir, fıkıh, hadis ve fen ilimlerinde kendini çok iyi yetiştirdi. Hocası Nazırzade Ramazan Efendi onu kendisine yardımcı olarak aldı. Aziz Mahmud Hüdayi bir taraftan hocasına yardım ediyor, bir taraftan da tasavvufta ilerliyordu.
Hocası Nazırzade’nin Edirne’de bulunan Sultan Selim Medresesi’ne tayini çıktı. O da hocası ile birlikte Edirne’ye geldi. Daha sonra birlikte Şam ve Mısır’a gittiler. Burada bir müddet kaldıktan sonra Bursa’ya geldiler. Bursa’da belli bir zaman sonra hocası vefat etti. Aziz Mahmud Hüdayi Bursa Kadılığı’na getirildi.
Bursa Kadılığı yaparken ilginç bir dava ile karşılaştı. Bir kadın eşinden boşanmak istiyordu. Çok fakir olan kocası hacıya gitmek istemişti ve “Eğer gidemezsem üç talakla seni boşayacağım” demişti hanımına. Hanımı şimdi boşanmak istiyordu. Bu durum adama sorulduğunda; “Ben hacıya Muhammed Üftade Hazretleri’nin himmetiyle gittim, hatta orada bulunan Bursalı hacılara getirmeleri için emanetler bile bıraktım” dedi. Dava Bursalı hacıların geleceği güne ertelendi. Bursalı Hacılar adamın dediklerinin doğru olduğunu söyleyince Aziz Mahmud Hüdayi davayı reddetti.
Ardın Sıra Padişahlar Yürüsün
Bu davadan sonra Üftade’ye öğrenci olmak ister. Üftade’nin yanına gittiğinde Üftade ona şöyle der: “Sen mal-mülk sahibisin, burası ise yokluk kapısıdır. Atın bile gelmek istemediğinden dolayı kayalara saplanmadı mı?” Mahmud’un gözleri yaşarır ve kendisini öğrenciliğe kabul ederse dediği her şeyi yapacağını söyler. Üftade ona kadılığı bırakıp sırma kaftanıyla Bursa sokaklarında ciğer satmasını söyler.
Yıllarca Bursa sokaklarında ciğer satan Aziz Mahmud Hüdayi aynı zamanda hocasına hizmet etmektedir. Sabahları hocasının abdest alacağı suyu ısıtan Mahmud, bir sabah vaktinde kalkamaz ve suyu ısıtmak için artık geçtir. Hocasının ayak seslerini duyan Mahmud, ibriği göğsüne sıkı sıkıya yaslar. Hocası gelir ve “Oğlum, döksene suyu” der. Çekine çekine suyu döken Mahmud’a hocası: “Oğlum, bu su odun ateşi ile değil gönül ateşiyle ısınmış, elimi yaktı. Artık senin hizmetin doldu.” der.
Sivrihisar’a gelen Aziz Mahmud Hüdayi, burada talebeler yetiştirir. Ama hocası Üftade’yi çok özler ve hocasının yanına geri gelir. Hocasına hizmet eden Aziz Mahmud Hüdayi’ye hocası şöyle dua eder: “Ardın sıra padişahlar yürüsün.” Bir süre sonra da hocası vefat eder.
İstanbul’a gelen Hüdayi, Küçük Ayasofya Medresesi’nde hocalık yapmaya başlar. Birçok öğrenci yetiştirir. Bir süre sonra da Üsküdar’da kendisi dergah yaptırır ve burada hocalığa devam eder. Yüzlerce öğrenci yetiştiren Hüdayi’ye hem vatandaşlardan hem de saray erkanından birçok kişi nasihat almak için gelir.
Birçok eser yazan Hüdayi’nin eserlerinden bazıları Tecelliyat, Divan-ı İlahiyat, Vakıat’tır. 1628 tarihinde vefat eden Hüdayi’nin naşı Üsküdar’da bulunan dergahının yanındadır. Kabri ziyaret eden sevenleriyle dolup taşmaktadır.
KUTU
Aziz Mahmud Hüdayi’den Evrensel Öğütler
Ey oğul! Bir mecliste bulunduğun zaman az konuş. Sana sorulmayan şeye cevap verme. Bir şey sorulursa cevâbını bilmiyorsan, bilmiyorum de. Bilmediğine, bilmem demek ilmin yarısıdır. Eğer cevâbını biliyorsan, kısa cevap ver. Sözü uzatma. Mecliste bulunanlara imtihân için bir şey sorma. Onlarla münâzara ve münâkaşa etme. Kendini beğenerek en başa, yukarıya oturma. Edebe çok riâyet eyle. Edepsizlik her zaman ve her yerde yasak ve sevimsizdir. Her yerin kendine mahsus bir edebi vardır. Arkadaşlarına cömertlik et ve iyi muâmelede bulun. Dünya sevgisini gönülden çıkar. Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşmak yolunda senin önüne ve yoluna bir şey engel olursa onu terk eyle. Ey oğul! Dünyâ ve dünya nîmeti hayaldir. Gök kubbesi altında hiçbir şey aynı hal üzere kalmaz, hep değişir. Onun için dünya malına, makâmına ve dünya hayatına güvenme. Biz bu dünyada misafiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp gideceğiz. Sıkıntın varsa üzülme. Bir an sonra ne olacağımız belli değil.
Dipnot: Bu yazımı bana manen çok destek olmuş öğretmen arkadaşım Gül Şimşek’e ithaf ediyorum.