Çocuğa sevildiğini ve değer verildiğini hissettirmek… İşte mutlu çocuk yetiştirmenin sırrı. Anne babanın, bebek sahibi olmaya karar verdiği andan itibaren, annenin duygularının bebeği etkilediğini düşünürsek, annenin stresli olduğunda bu duygunun sütüne geçtiği ve bebeğin sütü reddettiği gerçeğini anlayabiliriz. Anne karnındaki bebek, annesinin duygularını, sıkıntılarını, umutsuzluğunu, mutsuzluğunu, isteksizliğini olduğu gibi algılar. Yapılan hipnoz çalışmaları, travmalarımızın bu dönemde dahi oluşabildiğini göstermiştir.
Çocuğumuzun mutlu, huzurlu, ruhen ve bedenen sağlıklı olmasını istiyorsak, sevgi dolu bir aile ortamı yaratmaya çalışmalıyız. Koşulsuz sevginin, paylaşımın, dürüstlüğün ve hayattan zevk almayı bilmenin hâkim olduğu bir aile ortamında çocuğunuz daha mutlu ve huzurlu olacaktır. Eşlerin birbirini sevmesi ve sayması, dürüst ve saydam olmaları, kişisel bütünlüklerini korumalarının, onunla bağınızı kuvvetlendirecek davranışlarla birlikte sözlü ve sözsüz sevgi ifadelerinin kullanılmasının önemi büyüktür.
Koşulsuz sevgi ile birlikte değersizlik inancı oluşmasına sebep olacak davranışlardan da kaçınılması gerekir. Özellikle ebeveynin çalıştığı ailelerde çocuğa daha az zaman ayrıldığında, daha az ilgilenildiğinde ve geçirilen zamanların kalitesi düşük olduğunda, anne baba ve hatta ailenin diğer büyükleri tarafından bir de sadece başarılı olduğu zamanlarda ödüllendirilip, başarısız olduğunda cezalandırıldığında, çocukta, sürekli beklentileri karşılamaya çalıştığı için bir değersizlik inancı oluşur. Bu, gelecekte kuracağı tüm ilişkileri etkiler. Beklentileri karşıladığında sevileceğini ve ilgi gösterileceğini düşünebilir. Bir zaman sonra ne yaparsa yapsın kimseyi memnun edemediğini düşünmek, yetersizlik duygusunu pekiştirir. Çocuğun bazen sadece ilginizi çekmek için yaptığı olumsuz davranışları bile, yeterince zaman ayıramamanın, ilgi ve sevginizi yeterince gösterememenin verdiği vicdan azabı ile yok sayıyorsanız, çocuğunuzda, terapi görene kadar yaşam kalitesini düşüren yaralar açarsınız.
Her birey, “biri yapabiliyorsa ben de yapabilirim” inancına sahiptir. Bebekler, yürümeden önce bunu defalarca denerler, düşerler ve tekrar denerler. Etrafındaki kişileri modellerler ve eğer yürümelerini engelleyen bir sorun yoksa yürümeyi öğrenirler. Eğer çocuğun öğrenme çabası kurallarla engellenirse çocuk kendini kötü, yetersiz ve değersiz hissetmeye başlar.
Bırakın kendi başına, döke saça ve etrafını kirleterek yemek yesin, koltuğun üzerinden oyuncağını kendisi alsın, sandalyeye kendisi tırmansın, keki kendi yapsın, bırakın koltuğa kendisi tırmanmaya çalışsın. Sadece başardığı zaman değil, başaramadığında da çabası için kutlansın.
Çocuklar, programlanmaları tamamlanana kadar doğal trans durumundadırlar. Çoğu zaman hiçbir bilgileri olmadığı ve bilinçaltlarında herhangi bir bilginin kayıtlı olmadığı durumlarda verdiğiniz telkinler, direkt bilinçaltlarına ulaşır. Sizler sorumlusunuz. Her yorumunuz, her konuşmanız, her planınız, siz bir gün unutsanız bile onun bilinçaltına kazınacaktır. Danışanlarımızda bu durumla sürekli karşılaşıyoruz. Kendi iç seslerini bulmak için öncelikle, anne babanın sesinden arınmaları gerekiyordu. Birçoğu, anne babalarından öğrendikleri kalıplaşmış inançların farkındaydılar. O kadar eskiydiler ve o kadar derine işlemişlerdi ki eskilikleri onları gerçekmiş gibi gösteriyordu. Fakat bu inançlar, gerçekliklerinizi oluşturur ve yeniden çerçevelemeden hayat kalitenizi düşürmeye ve yeni gerçeklikler yaratmanızı engellemeye devam ederler.
Ve huzur… Unutmayın, çocuklarınız bir kez çocuk olacaklar. Bırakın çocukluklarını yaşasınlar. Çocuklar gibi koşsun, oynasın, eğlensin, gülsün, merak etsin ve şarkı söylesinler. Bazen boyları uzadığı, bedenleri geliştiği ya da çok iyi akıl yürüttükleri için çocuk olduklarını unutuyor olabilirsiniz. Çocukluklarında tamamlanmamış bir duygu ya da yaşayamadıkları bir dönem olursa daima enerjileri eksik, mutsuz, huzursuz ve motivasyonsuz çocuklar yetiştirmeye devam ederiz.
Özlem Aktaş İnci Aktaş
Çocuğunuzun Koçu Olun kitabından