Son yıllarda gittikçe artan sayıda yerli diziler ekranlarımızı kapladı. Biri biterken diğeri başlayan dizilerin ardı arkası kesilmiyor; iki-üç hafta içinde yeni dizi anonsları duyuyoruz. Türlü türlü dizilerimiz var: ağa-aşiret dizileri, mafya dizileri, dönem dizileri, terörü…
Yazar: Yrd.Doç.Dr. Cemal Karaata
cemal98@hotmail.com
Son yıllarda gittikçe artan sayıda yerli diziler ekranlarımızı kapladı. Biri biterken diğeri başlayan dizilerin ardı arkası kesilmiyor; iki-üç hafta içinde yeni dizi anonsları duyuyoruz. Türlü türlü dizilerimiz var: ağa-aşiret dizileri, mafya dizileri, dönem dizileri, terörü konu edinen diziler, sihir-büyü dizileri, gençlik dizileri… Bazı istisnalarıyla birlikte bu farklı türlerdeki dizilerin ortak bazı özellikleri var ki dikkate değer. Bu ortak özellikler ne yazık ki seçici izleyemeyenler için, örneğin pek çok çocuk ve genç için bilinçaltı bombardıman yapmakta, gerçeklikten uzak ve zararlı bir dünyanın kapılarını açmaktadır. Nedir bu ortak özellikler?
a) Bütün dizilerde, bir şekilde üzülen veya canı sıkılan kişiler çareyi hemen içki şişelerine sarılmakta buluyorlar. Her dizide bol içkili sahneler görmek mümkün. İlginç olan diğer bir konu da her evde hemen ulaşılabilecek yerlerde içkinin hazır bulunması. Bu ne kadar doğru bir görüntü ve bizim kültürümüze ne kadar uyuyor? Türk ailelerinin kaçta kaçında böyle bir durum söz konusu?
b) Hemen her dizide evlilik dışı hamilelikler ve bu çocukların kürtajla alınması gündeme geliyor. Bazılarında ya son anda çocuk kurtuluyor, bazısında ise çocuk gereksiz veya zamansız görülerek aldırılıyor. Bir başka ilginç konu da pek çok dizide baba çocuğunun varlığından habersiz yaşıyor, anne bir nedenle evlilik dışı bir ilişkiyle olan bebeğini babasından saklıyor.
c) Yine dizilerin pek çoğunda evliliklerinden mutlu olmayan insanların evlilik dışı ilişkileri konu ediliyor. Boşanmalar sıkça ekrana geliyor. Bunların izleyiciler açısından ne kadar doğru mesajlar oldukları tartışılmaya değer.
d) Dizilerin hemen hepsinde ama özellikle de mafya ve ağa-aşiret dizilerinde silah ve silah taşıma o kadar normal bir olgu olarak yansıtılıyor ki hemen her erkek silah taşıyor ve kullanmakta da çoğu zaman tereddüt göstermiyor. Bazı mafya dizilerinde dizi başı ölen insan sayısı 20-30'lara varabiliyor.
e) Dizilerde, özellikle de bazı komedi dizilerinde kullanılan dil Türkçe'mizi tam anlamıyla bozuyor, adeta ikinci bir sokak lehçesi ortaya çıkartıyor. "Oha oldum abi, manyak güzel bir film, benim hafıza cart oldu" gibi nice ifadeler bu dizilerin takipçisi gençlerin dillerinde dolaşıp durmakta. Bir üniversite hocası olarak ders esnasında veya aralarda öğrencilerin bu dizilerden etkilenerek yaptıkları bazı esprileri takip etmekte zorlanıyorum.
f) Bazı dönem dizilerinde "tarafsızız" iddialarına rağmen bir kısım yasa dışı örgüt mensupları kahramanlaştırılıyor. İnsan kaçıran, insan öldüren, devletin güvenlik kuvvetleriyle çatışmalara giren, yurtdışında silahlı eğitim alan, banka soyan teröristler bunları sadece davaları için yapan masum ve mağdur gençler olarak ekrana yansıtılıyor. Davası uğruna yapılan her türlü yasa dışı faaliyetin masum ve mubah olduğu imajı aslında genç ve körpe beyinlere kazınıyor. Bir taraftan da hiç istisnaya tabi tutulmadan bütün devlet görevlileri baskıcı, işkenceci ve acımasız bir şekilde insanlara gösteriliyor.
g) Belki küçük bir ayrıntı gibi gelebilir ama dizilerde insanlar evlerine girerken ayakkabılarını çıkartmıyorlar. Bunu bir yaşam tarzı olarak seçen bazı aileler vardır ama bizim Türk ailelerinin çok büyük çoğunluğu evlerinde ayakkabıyla gezmezler. Madem Türk toplumuna yönelik ve Türk ailelerini anlatan diziler yapılıyor, kültürümüzün genel inceliklerine dikkat edilmesi gerekir.
h) Son olarak da sihir-büyü dizilerinde doğaüstü güçleri olan, sihir yapabilen, bir büyü ile çok şeyi değiştirebilen insanların öyküleri konu ediliyor. Bunun da özellikle çocuklarımız ve gençlerimiz için ne kadar faydalı ve doğru olduğu iyice düşünülmesi gereken bir konudur.
Peki bütün bunların sonunda neler yapılmalı? Bu konuda öncelikle dizi yapımcıları ve yönetmenleri yaptıkları dizilerle koca bir toplumu etkilediklerini ve doğru ya da yanlış insanların hiç azımsanmayacak bir oranının bu dizileri takip etmekte ve etkilenmekte olduklarının bilincinde olmalıdırlar. Bu bilincin gereği, tamamen ticari kaygılarla hareket etmemek ve toplumun bireylerinin faydasına ve onların kültürlerine, genel ahlaki değerlere uygun yayınlar yapmak olmalıdır. İkinci olarak başta RTÜK, ilgili devlet organları bu dizilerde verilen yanlış mesajlar konusunda denetim görevlerini iyi yapmalıdır. Belki en önemli görev anne-baba ve büyüklere düşmekte; çocuklarının hangi programları izlediklerini ve nasıl etkilendiklerini takip etmelidirler. Tabii bu dizlerde oynayan oyunculara da bazı yükümlülükler düşmektedir. "Ne yapalım bize ne senaryo veriliyorsa biz onu oynarız; biz sanatçıyız" demek yeterli bir mazeret midir acaba? Sanatçı her şeyin başında topluma faydalı olmayı hedef edinmelidir.
Ya bu dizileri seyreden ve gördükleri kötülükler karşısında herhangi bir tepki vermeyen bizler?.. Bu da bizim öz eleştirimiz olsun. Zamanının kıymetini bilip kültürüne sahip çıkanlardan olmak dileğiyle…