Hayat Alanınızı Genişletin

0
931

Hayat alanı, insanın yaşadığı zaman, mekân ve ilişkiler toplamından ibaret olarak değerlendirilir genellikle. Özellikle de yaşadığı mekân ve ilişkiler toplamı olarak anlaşıldığı durum daha yaygındır. Bu tür değerlendirmeler hayat alanı ile ilgili doğru…

 

 

 

 

Yazar : Haki Demir
demirhaki@gmail.com

Hayat alanı, insanın yaşadığı zaman, mekân ve ilişkiler toplamından ibaret olarak değerlendirilir genellikle. Özellikle de yaşadığı mekân ve ilişkiler toplamı olarak anlaşıldığı durum daha yaygındır. Bu tür değerlendirmeler hayat alanı ile ilgili doğru yaklaşımları göstermemektedir.
Hayat alanı öncelikle yaşanan hayat ile sınırlı değildir. Yaşananlar, hayatın kendisidir ama hayat alanı bunlarla sınırlı değildir. Hayat alanı insanın imkân alanıdır. Yaşadıkları ile beraber yaşama imkanı olan her hadise yaşanmasa ve hatta ömür boyu yaşanmasa dahi insanın hayat alanındadır.
İnsanın hayat alanı, geçmişte yaşadıkları, halen yaşıyor oldukları ile ilgilidir. Fakat hayat geriye dönük olmadığı ve sürekli ileriye doğru hamle yaptığı için, gelecekte yaşanma ihtimali olan olaylar ile daha fazla ilgilidir. Gelecekte yaşanma ihtimali aynı zamanda insanın imkân alanı ile ilgili olduğu için imkân alanı hayat alanını belirleyen en önemli amillerden biridir. İmkân alanı hayat alanının gelecekte kazanacağı boyutları ve yönleri belirlemek fonksiyonuna sahip olduğu ve hayat ise geleceğe doğru aktığı için, hayat alanının büyük bir kısmı imkan alanında ortaya çıkacaktır. İmkân alanı hayatı devam ettirebilmeyi ve geliştirebilmeyi sağladığı için hayat alanının büyük kısmını teşkil eder.
İmkân alanı, maddi imkanlarla sınırlı değildir ve maddi imkanlar imkan alanının aslında küçük bir kısmını oluşturur. Mesela insandaki idrak kuvveti imkan alanının en geniş sahasını teşkil eder. Zira insan idrak edemediğine yabancı kalacak ve o konuyu hayat alanına alamayacaktır. Hayat alanına alamayacağı bir konu imkan alanında yok demektir.
İmkân alanı, hayatı anlama ve üretebilmedir. Hayatı anlamadan onu üretebilmek ve dolayısıyla yaşayabilmek kabil olmayacaktır. Bu sebeple imkan alanı idrak alanı ile sınırlıdır. İdrak etmeden yaşanan hadiseler vardır. Bundan kaçınmak kabil değildir. Her insanın tüm çabasına rağmen kaçamadığı ve kaçamayacağı fakat anlamadığı ve hatta anlamayacağı hadiseler vardır ve bunları yaşamak durumundadır. Anlamadığı ve yaşamaktan kaçınamayacağı hadiseleri hayat alanında değerlendirmek gerekmemektedir. Hayat alanı, neticede zaruretler olsa dahi mutlaka ikinci bir alternatifin olduğu, bu sebeple gizli rızanın veya kabulün varlığını kabul ettiğimiz hadiseleri muhtevidir.

Ufuk ve hayat alanı

Hayat alanının üretilebilmesi insanın ufkuna perçinlidir. Ufuk hayat alanının en geniş sınırıdır ve doğrusu hayat alanının sınırları, insan ufkunun sınırlarına kadar genişleyemez. Ufuk bir anlamda idrak alanıdır. Hayat ise idrak alanının tamamını pratiğe dönüştürme imkânını bulamaz. Gerçi idrak etmek, yaşamaktır. Bu anlamda ufuk hayat alanıdır mutlaka. Fakat burada kastedilen hayat alanı yalnız yaşanan hayat alanı değildir.
Hayat alanı yaşanan alan olduğu için düzenlenmiş bir alandır. Bir alanın düzenlenebilmesi için önceden tesviye edilmesi gerekir. Ufuk, insanın hayat alanını oluşturabileceği tesviye edilmiş sahayı belirler. Ufkun ulaşmadığı yere hayat alanını taşımak veya o noktaya doğru hayat alanını genişletmek kabil değildir. Bu anlamda hayat alanı ufkun peşinden gider.
Hayat tarzı ve hayat alanı
Hayat tarzı hayat alanını belirleyen önemli özelliklerden birisidir. Hayat tarzına uymayan bir davranışın ve hatta bir konunun insanın hayatında gerçekleşmesi sözkonusu olmaz. Başka bir ifadeyle insan hayat tarzına aykırı bir hadiseyi yaşamak istemez. Bu sebeple hayat tarzı hayat alanının sınırlarını imkan alanına rağmen belirler. İmkân alanında olan bir hadisenin yaşanabilmesi mümkün olduğu halde hayat tarzına uygun olmamasından dolayı yaşanmaması, yaşanamayacağı anlamına gelmez. İmkan alanı hayat alanının sınırlarını surlarla çevirir ve tespit ederken, hayat tarzı hayat alanının sınırlarını çizgi olarak belirler. Çizginin aşılması her zaman fiilen mümkündür ve insan bu çizgiyi zaman zaman aşar da… 

Mekân olarak hayat alanı

Mekânın hayat alanı ile doğrudan ilgisi olduğu muhakkaktır. Fakat hayat alanının yaşanılan mekânlar olarak anlaşılması, yanlış anlaşılmadır. Yaşanılan mekânların hayat alanı içinde olduğu doğrudur ve fakat hayat alanı mekân ile sınırlı değildir.
Mekân hayat alanının zeminini ve muhtevasını tayin etmede etkili bir amildir. Mekan aynı zamanda imkan alanı oluşturmak ve hayatın açılarını yakalamak bakımından da önemlidir. Hayat alanını mekânda genişletmek, kullanılan evin büyütülmesi değildir. Kullanılan evin yaşanılan hayat tarzını taşıyacak büyüklükte olması kâfidir. Hayat alanının mekânda genişletmek, en bariz biçimiyle seyahattir. Seyahat tatil anlamında değildir sadece ve iş gezide bu anlamdadır.
Mekân ile ilişki kurabilmiş insanlar için daha önemli olan hayat alanının mekânlaşmış hali, (mekân çerçevesi) birçok kimse için önem ve anlam arzetmez. Gerçekten mekân ile temas kurabilmek zannedildiği kadar kolay değildir. Mekân ile gerekli teması kuramamış insanların hayat alanlarını mekânda genişletmelerine gerekte yoktur.

Sosyal çevre olarak hayat alanı

Hayat alanı genellikle sosyal çevre olarak anlaşılır. Bu anlayış çok yanlışta değildir. Hayatın yoğunluğu insanlarla ilişkilerde gerçekleşir. Hayat hangi konuda yoğunlaşıyorsa hayat alanı o merkezde toplanmaktadır. Fakat sosyal çevre ve hatta iş çevresi de dahil hayat alanının tamamını kuşatacak genişlikte değildir ve asla bu kadar genişleyemez.
Hayat alanının geometrik merkezi yoktur, ağırlık merkezi vardır. Hayat alanının ağırlık merkezi ise hayatın yoğunlaştığı noktada meydana gelir. Hayatın yoğunluğu her zaman aynı noktada olmaz ve genellikle hareketlidir. Dolayısıyla hayatın ağırlık merkezini sabitlemek kabil olmadığı gibi, sabitleme çabası hayatın dengesini de bozar.
Hayat alanının ağırlık merkezinin yoğunlaşma ile yer değiştirmesi her zaman sıhhatli bir durum değildir. Bu anlamda hayat alanı için bir merkez tespit etmek ihtiyacı vardır. Fakat bu merkezi değişmez ve yerinden kımıldamaz şekilde sabitlemek doğru değildir. Hayatın yoğunlaştığı noktalara taşınan ağırlık merkezi, geçici bir durumdur ve o noktadaki yoğunluk geçtiğinde veya azaldığında ağırlık merkezi oradan kalkacağı için avdet etmesi gereken bir merkez ihtiyacının hissedileceği açıktır. Tespit edilecek merkez ağırlık merkezi mahiyetinde değil de idrak merkezi olarak tespit edildiğinde problem çıkmayacak ve faydalı olacaktır.
Hayatın kavrayış merkezi, hayatı anlamlandırma ile ilgilidir ve insanın “değer” sıralamasını yapar. Ağırlık merkezi ise bundan farklıdır. Sosyal hayat ve iş hayatı, hayat alanındaki yoğunlaşmaların sıklıkla yaşandığı konuları muhtevi olduğu için, ağırlık merkezinin genellikle buralarda meydana gelmesi normaldir. Kavrayış merkezi ise bu alanlarda olmamalıdır. Zira kavrayış merkezi hayatı anlamlandırmakla beraber nasıl yaşanacağına dair tarzını da tayin etmek pozisyonundadır. İş hayatı ve sosyal hayat ise hayatı yaşamanın bir anlamda imkan alanını oluşturmak için gereklidir. Bu sebeple hayat, iş hayatı ve sosyal hayatta yaşanmaz. Bunun her ikisinde de yaşanacağı ve yaşanması gerektiği doğrudur ama hayatın esas yaşanması gereken özü bu ikisinde ve özellikle de iş hayatında değildir. İş hayatında veya sosyal hayatta yoğunlaşan akıl, yoğunluğun uzun sürmesi ve yoğunluğa rağmen başka alanlarla ilgisini sürdürememe durumunda “alan kilitlenmesi” yaşayabilir. Alan kilitlenmesi genellikle insanın iş hayatında başına gelmektedir.
Alan kilitlenmesinde aklın kilitlendiği fark edilmediği ve aklı yeterince de meşgul ettiği için aklın kilitlenmesinden daha az tehlikeli değildir. Zira aklın kilitlenmesinin farkına varılabilmesi, aklın alan kilitlenmesine düşmesinden daha kolaydır. 

Hayat alanını genişletmek

Hayat alanını genişletmenin aklın gelişime doğrudan etkisi bulunmaktadır. Akıl, hayat alanında kendini gerçekleştirir. Aklın bünyesi hayat alanı ile sınırlı değildir mutlaka fakat hayat alanı pratiği de muhtevi olduğu için aklın iskeleti bu alanda oluşur. Hayat alanı aklın doğrudan muhatap olduğu varlık ve vakıalar yekûnunu sınırları içinde topladığı için akılla ilişkisi canlıdır. Aklın intibak mahareti bu alanda kendini gösterir. Aklın intibak edeceği alanın genişliği aklın bünyesinin hacmine doğrudan etkilidir.
Hayat alanı aynı zamanda pratiği de ihtiva ettiği için yaşanılan olayların idrak edilmesi daha derinliğine olacaktır. Teorik idrak faaliyetlerinin bir sınırının olduğu ve akli olan ile fiili olanın her zaman aynı çerçeve içine yerleşemeyebileceği bilinir. Hayat alanının genişletilmesi, akli olan ile fiili olan arasındaki çatışma veya çelişme durumlarını ortadan kaldıracaktır. Bu zıtlıkları giderme görevi mecburen akla düşecek ve aklın idrak faaliyeti şümullü ve daha derin olacaktır.  Hayat alanını genişletmek aynı zamanda hayatı iş hayatı ve sosyal hayata mahkûm etmekten kurtarır. Akıl, iş hayatı ve sosyal hayata sıkışmış bir hayat alanında verimsizleşir ve imkânlarını kaybeder. Özellikle iş hayatındaki yoğunluktan kaynaklanan ve o yoğunluğun icbar ettiği “alan kilitlenmesi” meydana gelebilir ki, bu durum akıl için fevkalade önemlidir.
 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız