Sevgisiz hayat, mücevherlerle bezenmiş içi boş bir kadehe benzer.
Herkes sevilmek ister. Bu hepimizin arzusudur. Çünkü sevgi, hayatımızı anlamlı kılmakla beraber, üstümüzdeki ağırlığı alır, içimizi ferahlatır. Sevilince veya sevince hayat gözümüze bir başka güzel görünür. Sanki her şey anlamını bulmuş, bütün taşlar yerine oturmuş gibi… Sevilmek, bizi biz yapan en şirin duygudur. Hayatın tadına vardıran, yaşama isteğimizi perçinleyen bir başka güzelliktir. Çünkü sevgi hayatın dilidir. Her şey sevgiyle kaimdir.
Sevgi yolu daire şeklindedir ve bu yolu ilk ailemizde adımlamaya başlarız.
Chuck Gallozzi
zeynep@gencgelisim.com
Çeviren: Zeynep Özkan
Sevgisiz hayat, mücevherlerle bezenmiş içi boş bir kadehe benzer.
Herkes sevilmek ister. Bu hepimizin arzusudur. Çünkü sevgi, hayatımızı anlamlı kılmakla beraber, üstümüzdeki ağırlığı alır, içimizi ferahlatır. Sevilince veya sevince hayat gözümüze bir başka güzel görünür. Sanki her şey anlamını bulmuş, bütün taşlar yerine oturmuş gibi… Sevilmek, bizi biz yapan en şirin duygudur. Hayatın tadına vardıran, yaşama isteğimizi perçinleyen bir başka güzelliktir. Çünkü sevgi hayatın dilidir. Her şey sevgiyle kaimdir.
Sevgi yolu daire şeklindedir ve bu yolu ilk ailemizde adımlamaya başlarız. İlk olarak ailede öğreniriz sevmeyi, sevilmeyi… Sonra daire genişler ve sevgi her bir adımda kat be kat büyür. Sevgi, değerlilik duygusuyla anlam kazanır. İnsan kendini nasıl değerli hisseder? Sevginin bu anlamda nasıl bir etkisi vardır? Ben bu döngüyü 5 adımda şu şekilde ifade ediyorum:
1- Ailelerimiz bizi sever, böylece sevilmekle ne kadar değerli olduğumuzu bize öğretmiş olurlar.
2- Değerlilik duygusu kendi kendimizi sevmemizi sağlar.
3- Değerli olan insanların sevildiğini öğrendiğimiz için ailemizi severiz.
4- Daha sonra başkalarını sevmeyi de öğreniriz. Onlar da bizi severler.
5- Sonunda seviliyor olmak bizim değerlilik duygumuzu tekrar pekiştirir.
Bu şekilde sevgi döngümüz 360 derecelik bir açıyla dünyamızı sarmalar. Fakat bazılarımız sevgi yolunu ailede adımlayamamış olabiliyor. Sevgiyi hissetmemiş, çocukken o güzelliğin tadını alamamış bireyler sevmekten uzak oluyor, fakat hiçbir zaman hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız. Bu bağlamda, yetişkinlikte bu eksikliğimizi iyileştirme yoluna gidebiliriz. Öncelikle, her insanın sevilmeye değer olduğu düşüncesiyle sevgi döngüsünü başlatabiliriz. Daha sonra iç dinamiklerimizi göz önünde bulundurarak topluma kattığımız değerleri ve iyi yönlerimizi ortaya koyarız. Bunların sonucunda kendimizi sevmeyi öğreniriz.
Sevebilmenin yolu, önce kendimizi sevmekten geçer. Bir kere bu döngü oluştuktan sonra, diğer insanları da sevmeye başlarız ve merkezinde kendimizin olduğu bir sevgi dairesi hayatımızın her yanını kaplar. Bu şekilde, sevme ve sevilme bizim için anlamlı hale gelmiş olur.
Sevginin Üç Temel Direği Üzerine Kurulu Evlilik
Boşanma oranlarının yüksek olması, insanların birçoğunun sevginin doğasını anlamıyor olmalarının bir işaretidir ve sevgi, 3 üç temel direkle ayakta kalabilir: tutum, bilgi ve anlayış.
Tutum: Doğru olan tutum nedir? Evlilik dediğimiz şey, ölene kadar devam edecek bir bilinç gerektirir. Bu yüzden partner seçimi ciddiye alınması gereken bir iştir ve evlilik sürecinde problemler ortaya çıktığında beraberce çözümlenmelidir. Sevgi (aşk) ve evlilik hususunda yanlış olan bir davranış, kişinin sevdiği insanla bu konuda önceden bir anlaşma imzalaması veya çiftlerin “deneme evliliği” adı altında birlikte yaşamasıdır. Bu şekilde, arada sevgi olmaksızın, anlamlı kılınmaya çalışılan bir ilişki başlatılmış olur ki, böyle bir durumda çiftlerden en azından bir tanesi güven eksikliği yaşayacak demektir. Çünkü sevgiyle, aşkla birbirlerine bağlılıklarını henüz kabul etmiş değiller, sadece bunu denemek istiyor olacaklar. Halbuki evlilik, deneme yanılma yoluyla tecrübe edilecek bir şey değil, aksine bir taahhüt ve teslim olmadır.
Bilgi: “Bhutan ülkesini seviyor musunuz?” desem, “Hayır” diyeceksiniz, çünkü hakkında hiçbir şey bilmediğiniz ve daha önce hiç bulunmadığınız bir yeri elbette sevmeyeceksiniz. Sadece hakkında bir şeyler bildiğimiz bir ülkeyi veya tanıdığımız bir insanı sevebiliriz. Sevgi, bilgi üzerine kuruludur demekten kastım bu. Kim ilk kez görüştüğü birine aşık olur ki? Bu ancak görüşmeye devam edildikçe gerçekleşecek bir şeydir. Yani tanıdıkça severiz birbirimizi.
Önemli noktalardan biri de olabildiğince çok insanla tanışmış olmaktır. Çünkü hayatımızın insanını seçeceğimiz zaman bir karşılaştırma unsuru olarak çok insan tanımış olmak bizim için anlamlı olacaktır. İlk görüşte birbirlerine aşık olduğunu söyleyen insanlar olursa onlara; “Aşk gözlerle görerek değil, yürekten bilerek hayat bulur” deyin. Eğer biri yıkıcı, zarar verici bir ilişki içindeyse, onun bu halini “aşk kördür” diye açıklayabiliriz. Aslında aşk kör değildir, aşk bilgi ve anlayışlılık üzerine kurulmuştur.
Gerçek aşk berrak, duru ve açık bir görüşe sahiptir; sizi kör etmez. Şayet sözkonusu olan delicesine aşık olma, tutku ve ilk aşksa bunlar körlük yaratabilir. İlişki, kumdan örülmüş delicesine bir aşkla yapılandırılmışsa, yıkıldığında neden şaşıralım ki?
Anlayış: Anlayışlılık, aynılıkları ve farklılıkları kabul etmektir. Biz umutlarımızı ve korkularımızı paylaşırız. Veya Alexander Smith’in dediği gibi, “Aşk, başkalarında kendimizi keşfetmek ve kabul edilmenin tadıdır.” Biz insanları değişmediklerinde ve eksiklikleri olmadığında anlarız veya anlayışla karşılarız. Bu anlayış, hayatımızı paylaşacağımız insanın ufak tefek kusurlarını kabul edebilmemizi kolaylaştırır. Bunun bir yansıması olarak, partnerimiz de bizim zayıflıklarımızı kabullenir. Karşılıklı affetmek mesele değil, önemli olan karşılıklı anlaşmak. Benjamin Franklin, anlayış ve bilginin önemine inanan biri olarak, “Evlilik öncesi gözlerinizi dört açın, sonraysa yarı yarıya kapatın.” der.
Evlilik, Eşini Her Gün Sevmenin Yoludur
Sevildiğinizde iyilik, şefkat, saygı, hayranlık ve sadakatle işlenmiş olursunuz. Aşkı sıkılmış bir yumruk gibi ifade etmek mümkün değildir. Kötü sözler veya hoş olmayan muamele de sevgiyle asla bir arada olmayacak şeylerdir. Eğer biri kötü sözlerin ve nahoş muamelelerin bulunduğu bir ilişki yaşıyorsa, mutlaka bir danışman araştırmalı ve ilişkinin kurtarılıp kurtarılamayacağını öğrenmelidir. Eğer sonucunda başarıya ulaşılmışsa, ilişkiniz karşılıklı sevgi üzerine tekrar inşa edilmelidir.
Bazı gençler çekici, iyi bir işi, evi ve arabası olan biriyle evlenmek istediklerini söylerler. Onlar sevmenin istemek değil, vermek olduğunu henüz fark edememişlerdir. Sevmek, kendinizi bir başkasına hediye etmektir. Erich Fromm’a göre olgunlaşmamış sevgi, “Seni seviyorum, çünkü sana ihtiyacım var” der, olgunlaşmış sevgi ise, “Sana ihtiyacım var, çünkü seni seviyorum” der.
Sevginin hüküm sürdüğü bir ilişkide çiftler birbirlerine güvenirler ve korkusuz olurlar. Ayrıca, eşlerin birbirlerini sevmeleri çocukları için yapabilecekleri en önemli şeydir. “Evlenmek isim değil, fiildir” der, Barbara De Angelis, “Aldığın bir şey değil, yaptığın bir şeydir. Evlilik eşini her gün sevmenin yoludur. Evlilik, ne balo salonunda, ne kilisede, ne de sinagogda, evlilik kalplerde yer edinir.
Dipnot: “Sevginin üç temel direği” kişisel bir tecrübenin, yani eşimle birlikte paylaşmış olduğumuz 40 yılın ürünüdür. Umarız bu prensipler doğrultusunda başkaları da aşklarının ömrünü uzatırlar.