Düşünen İnsanın On Özelliği

0
1168

Düşünen insanın özelliklerine girmeden, şu düşünmek kavramına şöyle bir göz atalım. Sahiden düşünmek nedir? İnsan ne yaparsa düşünmüş olur değil mi ya? Bana göre düşünmek, insanın şu ya da bu şekilde karşılaştığı, doğal-yapay, soyut-somut olayların, durumların, nedenlerini, niçinlerini, niyelerini, nasıllarını anlamaya çalışmanın adı olmalı.

Sözgelimi, Arşimet’ten önce de boş bir tas, su üzerinde durup yüzüyordu. Bu durumu bütün bir insanlık görüp gözlüyordu. Ne var ki bunu insanlık tarihinde ilk kez Arşimet denen bir adam görüp niçinini, nedenini sorgulayıp fark etti. Yer çekimi yasası da, başka yasalarda öyle.. Yolda ya da başka yerlerde yürürken hemen herkesin başına şöyle ya da böyle bir şeyler düşmüştür. Ama ilk kez Newton denilen bilim adamı bu düşüşlerin niçinlerini sorgulayıp anlamaya çalışmıştır… Demek ki düşünmek, hayata sorular sorup yanıtlar aramaktır. Onun için, “Hayata soruları olmayanların yaşanmağa değer insani bir hayatları da yoktur.”denilmiştir.

Bence düşünen insanın en güzel tanımı, ‘İnsan, soru soran bir canlıdır.’ şeklinde olmalı. Bilmenin, bilgeliğin biricik anahtarı soru sormaktır. Çünkü bu dünyadaki en ilginç şey, insanın düşünmek konusunda düşünebilen tek canlı türü olmasıdır. Yani insan soyu, simgesel simgeler kullanabilen bir varlıktır. Bir başka deyişle, yeni yepyeni düşler kurup, başka bambaşka şeyler bulup üretebilmesidir. Öyleyse, bu dünyada en görklü şey, insan denilen bu canlıya kendini kendine geri verebilmektir. Yani insanın kendinin kendi olmasında ona yardımcı olmaktır.

Eğer ki her insan kendi olma şansını elde edebilirse, bu dünyada insanlar daha bir esenlik içinde, kardeşçe yaşarlar. Şu hiç unutulmamalı ki, insanın mutlu olmak için bir tek şansı vardır. O da kendi olmaktır. Bir başkası olmak isteyenler ya da bir başkalarının olmasını istediği kişilikler olmak, imkânsızı mümkün kılmak kadar zordur. Bu hayatta insanın en kolay olabileceği kişilik yine kendisi olmasıdır. Öyleyse her insan kendi olmalı. Bu konuda kendini seven, kendine saygı duyan insan, hemcinsine yardımcı olur. İşte bu güzelliği ancak kendi olabilmiş olanlar başarabilir. Çünkü insan ancak ve ancak sadece kendinde var olanı verebilir. Nasıl mı? Şöyle: Özgür olanlar özgürlüğü, bilge olanlar bilgeliği, huzur içinde olanlar huzuru verebilirler. Yani her kimde ne varsa sadece onu verebilir.

Unutulmasın ki kendilerini bir başkalarına verenler, sonsuza kadar bir başkalarının kişiliklerinde yiter giderler. Öyleyse hiç kimse, hiç kimsenin izinde izdeş olmamalı. Her birey, ne yapıp edip, kendi biricikliğini keşfedip kendini sevip saymalı.

Kendini seven biri, kendine değer verir, yani kendini değerli hale getirmek için, hep bir arayış içre olur. Bunun için, okur, düşünür ve sürekli sorgulayıp en doğruyu bulmaya çaba gösterir. Çünkü yaşam salt bir yolculuk değildir. Ya nedir? Başlı başına bir süreçtir. Ona adım adım, evre evre ulaşılır. Eğer bu görklü yolculukta, her bir adımımız, her bir evremiz, anlamlı, renkli ve varsıl olursa, yaşamımızda aynen bu hal üzre olur. Öyleyse, bir insanı sevmek, o insanın her anlamda gelişmesini istemekle olur. Yoksa birbirlerine sarmaşıklar gibi sarılarak varılabilecek, özgün, asude bir yer yoktur.

Bir insan kendiyle ilgili her ne düşünüyorsa o odur. Yani ben ya da biz, ‘bir hiçiz’ diyorsalar, onlar gerçekten de birer hiçtirler. Çünkü insanlar kendi haklarında her ne düşünüyorlarsa ondan başka olma şansları yoktur.

Düşünen insanlar hep kendileri olmaya çalışırlar. Onun için, bu dünyada en kolay şey, insanın kendi olmasıdır. Bir başkalarına öykünen, bir başkaları gibi olmaya çalışanlar hem kendileri hem de o öykündükleri kişi olamazlar. Bu böyledir. Bu tür kişilikleri, çelişkiler, iç çatışmaları, kaoslar ve bungunluklar beklemektedir.

 

Düşünen insanın başlıca özellikleri:

1. Düşünen insan, özgürlük ve bağımsızlık için her bir engeli göze alır.

Bu uğurda ne yapıp edip elinden geleni yapmaya çalışır. Çünkü insanın gelişip, kendini ve yaşamı keşfetmesinin biricik yolu budur. Bireyler özgür ve bağımsız olmadan kendilerine özgü özellik ve güzelliklerini ortaya çıkaramazlar. Yani var oluşlarını gerçekleştirip, iyi ve güzel insan olmanın anlamını yaşayamazlar. İnsan yaşamak için, havaya, suya, ekmeğe ve barınağa mecburdur. Ama özgürlük ve bağımsız kişilik bunlardan da önce gelir. Çünkü gerçek anlamda özgürlük ve bağımsızlığı tatmış bir insan, hava, su ve ekmek için kolay kolay ölmez ama özgürlüğü ve bağımsızlığı için ölür. Demek ki düşünen insanın en önemli özelliği ve güzelliği, özgürlük ve bağımsızlığı bir aşk gibi görüp ona değer verip saygı duymasıdır.

2. Düşünen insan, birey olmaktan, kendi olmaktan, kendi özünü keşfedip yalnız kalmaktan çekinip korkmaz.

Onun bütün bir düşleri kendi içinde var olan, yani Yüce Yaratan’ın her bir insana ayrı ayrı bağışlamış olduğu o eşsiz defineye doğru bir kutlu, evrensel, ödünsüz yolculuktur. Bu kutlu yolculuğunda önüne ne tür engeller çıkarsa çıksın, onun yüreği hep o defineye ayarlıdır. O define için atar. Oysa, düşünmekten geri duran insanlar, hemen alelacele bir gruba, bir guruya yani bir öncüye istencini devredip onların kalıplarıyla kalıplanıp, bir tür esrar almış adamların uyuşukluğu ve uyumluluğu içinde dönenip dururlar. Tıpkı bağlısı olduğu grup gibi giyinip, onlar gibi düşünüp onlar gibi davranışlar gösterirler. Böyleleri kendi özgün kişiliklerinden kopuk birer zavallıdırlar. Yani kendilerine özgü, bir duyuş, bir düşünce, bir düşleri yoktur. İşte öylesine içlerinde bir çöl kuraklığını, bir ayaz kuruluğunu hep büyütüp dururlar.

3. Düşünen insan, ne olursa olsun, ezber ve öykünmeden olabildiğince kaçınıp uzak durur.

Çünkü ezberin bir zihinsel soykırım olduğu gerçeğini bilip tiksinir. Bilir ki, ezber denen şeyde, bellek, tasarı, ölçümleme ve zekâ gelişemez. Bilen bilir ki, insan bilmediği, anlamadığı bir şeyi, tasarlayıp zekâsını, emel duygularını geliştirip çoğaltamaz. Bu tür insanların zaman içinde anlama yetenekleri körelip yiter gider. Velhasıl… Kalıplanmış insan, sadece edinmiş olduğu kalıpların izin verdiği oranda düşünüp değerlendirmeler yapabilir. Oysa bütün bir yaşam, başlı başına bir sınama ve denemeler bütünüdür. Öyleyse her bir insan, bütün bir yaşamı, kendi özgür duygularıyla, deneyimleriyle görüp gönenmeli. Bağımlı kişilikler yani kendi olamayan insanlar, kendi kalıplarının dışındaki bütün bir dünyaya nefretle, düşmanca duygularla bakıp huzursuz, mutsuz olurlar. Kendileriyle benzer şeyleri paylaşmayanları karşı saflarda görüp, onlara karşı içlerinde hep bir olumsuzlukları beslerler. Bunlar giderek kendi kendilerini zehirleyen esrikler gibidirler.

4. Düşünen insanın en önemli özelliklerinden biri de değişime açık olmasıdır.

Yunus Emre’nin, “Biz her gün yeniden doğarız/Bizden kim usanası…”demesi gibi. Bir başka söyleyişle, düşünen insan, bir yerde göl olmayı değil, her zaman, her yerde, çağıl çağıl, köpük köpük ırmak olmayı seçen insandır. Düşünen insan hep arar durur. Bildiklerinden mutlak anlamda emin olmaz. Doğasında, henüz doğarken var olan o kuşku duygusunu her zaman yedeğinde taşır.

5. Düşünen insanın bir özelliği de, şu “acz” duygularına kapılıp gitmiş, onun-bunun güttüğü bir insan olmayı içlerine sindiremeyenlerdir.

Bu tür insanlar, geleneksel kader anlayışına teslim olup boyun bükmezler. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu Yaratan’ın bağışladığı akıl nimetiyle ölçümleyip ona göre seçimlerini yaparlar. Kendilerine güvenip arayışlarını bir büyük coşkuyla sürdürürler.

6. Düşünen insan, diline olabildiğince önem verir.

O bilir ki, insan dilinin ucundadır. Her kim duygularını, düşüncelerini, düşlerini ne kadar ifade edilebiliyorsa o kadardır.Düşünen insan, anlatmak istediklerini, basitleşmeden, en basite indirgeyerek arı-duru, dupduru anlatmaya çalışan insandır. Öyle alengirli, girift, imâlı anlatımlara tenezzül etmez.Yabancı sözcükler kullanarak, o mendebur egosunu tatmin etmeye tenezzül etmez.

7. Düşünen insan, eleştirel aklı her zaman, her yerde önder edinir.

Üzerine üşüşüp gelen, çağdaş ve geleneksel bilgi ve vehimleri, bu eleştirel akıl eleğinde eleyerek beynini, hayatını koruma altına alır. Çünkü her bilgi zaman içinde, önce belleğini, zekâsını, duygularını ve istençlerini etkileyip sağlığını bozabilir. Bir başka deyişle, her bilgi ve vehim önce düşünceleri, düşünceler davranışları, davranışlarda bütün bir yaşamı etkisi altına alır.

8. Düşünen insan, sadece kendi yaşadıklarından değil, başkalarının tecrübelerinden de yararlanır.

Belleklerini hiç bir ayrım yapmadan insanlık tecrübeleriyle varsıllaştırırlar. Eskiye, geçmişte yaşadıklarına takılıp kalmazlar. Unutmaları gerekli, artık miadı dolmuş hatıraları belleğinden atarak yeğnileşerek yoluna devam ederler.

Dışarıda, geçmişte anlamsızca yapılıp edilen yolculukların, geleceğe bir yararı yoktur. İnsan ancak, kendine ait, kendine özgü değerlerle bu bilinç yolculuğunu yaparsa bir anlamı vardır. Büyük düşün adamı Emerson, “Her davranışın atası düşüncedir.” der. Kendi evrensel, temel değerlerini keşfedemeyen biri, kendine enjekte edilen yapay kalıpların ardında sadece bir gölge olup gider..Yöneldiği kimi şeyleri elde etse bile, iç dünyasını savsakladığından dolayı, mutsuz ve huzursuz olur. Onun için düşünen insanın zihinsel gerçeği kendine özgüdür.

9. Düşünen insan, dinlemesini bilen insandır.

Çünkü insan ilişkilerinde, dinlemek konuşmaktan daha bir önemlidir. İnsan dinlemeden muhatabının içsel ve dışsal paradigmalarını çözemez. Kalıplanmış insan, kendi kalıplarının ayırdında değildir. İşte tam da bu yüzden eleştirel düşünceye kapalıdır. Oysa düşünen insan, her tür kalıplanmanın ötesindedir. Ve bu yüzden de düşünen insan, risk almaktan çekinmez. Yani yanlış yapma hakkını her zaman etkin tutar. Neden? Neden olacak? İnsan yeni, değişik, çarpıcı şeyler öğrenebilmesi için, bu riske hep ihtiyaç duyar. Hani derler ya: “Hiç hata yapmak istemeyenler, en büyük hataları yaparlar.” diye. Öyleyse insan kendi gelişimini tamamlayabilmek için, sürekli geleceğine ilişkin yatırımlar yapmak zorundadır.

10. Düşünen insan, küçük ve sade şeylerden keyif almasını bilir.

Çünkü düşünen insan, pahalı, lüks şeylerden değil, ince ve zarif olanlardan daha çok hoşlanır. Düşünen insan, zengin olmak yerine sadece ona-buna muhtaç olmadan yaşamayı yeğ tutar. Sükûnetin ve sessizliğin içinde gerçeğin sesini duyarak, gelecek zamanlara doğru bir yer altı ırmağı gibi akar da akar. Bir de en çok yaz gecelerinde yıldızlarla söyleşir. Dört mevsim kuşların sesiyle çoğalıp gönenir. Tanrısal bir şiir dili olan çiçeklerle esrik duygular yaşayıp dinginleşir. Dağ başlarında, ormanlarda, bıngıl bıngıl bıngıldayan pınarlarla hemhâl olur. Ve de en çok insan, yaşamının ilkyazı olan krizantem olan bebeklerin yüzlerinde, yüzlerinde domur domur yuvarlanıp düşen gözyaşlarında, yüreğinin çarpışlarını dinleyerek yeğnileşir.

Düşünen insan, aşk adamlarının bilgelik sofralarında yani yağmurlarında ıslanarak daha çok huzur bulup rahatlar.

Ekmel Ali Okur

www.gencgelisim.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız