Hiçbir Şeye Sahip Değilim

0
840

Mehmet Lütfü Özdemir

mehmetlutfu@gmail.com

Siz bu yazıyı okurken; İstanbul’da saat 03:22, Viyana’da saat 02:22 idi ve bir kelebek son kez kanat çırpıyordu Kuzey Amerika’da, bir maden işçisi yerin yüzlerce metre altında birileri zengin olsun diye zehirlenmeye devam ediyordu, Karasu Hidroelektrik Santralı Göleti’nde kaybolan 5 işçiden 2’sinin cansız bedenine ulaşılmış diğer üç işçiden henüz bir haber çıkmamıştı, yarın kirasını ödeyecek insanların acısı henüz resmi makamlardan gelen bir açıklamayla son bulmamıştı ve o kiralar ödenecekti, bir baba daha uyumadan hemen önce, ertesi gün ödenecek faturaları yastığının altına koyup depresyon ilaçlarını alacaktı ve siz bu yazıyı okurken, F tipi cezaevinde bulunan kör bir mahkum soğuk hücresinde ölümü beklerken son cigarasını yakıyordu.

Devam edelim.. Edelim etmesine de tüm bu olup biten şeyler hakkında zorlama yaptığımı sakın sanmayın. Sizden bir adım öndeyim çünkü düşünüyorum ve benden bir adım önde olmak isteyenler içinde yoldan çekileceğimi belirtmek istiyorum. Yolumuza, düşünmeye devam edelim.

Evet, siz bu yazıyı okurken, rutubetli ve sadece bir göz odası olan bir evde beş çocuk, anne ve inşaatlarda çalışmaktan beli kırılmış bir baba belki de yapmaktan zevk aldıkları en güzel şeyi yani uyumayı tercih ediyordu, bilirsiniz rüyalar güzeldir ve garibanların sadece rüyaları vardır.

Siz bu yazıyı okurken, Erich Fromm, Goethe, Marks, Che, Ali Şeriati, Chomsky ve diğerleri kütüphanelerin tozlu raflarında, yukarıda yazılan sosyo-ekonomik çelişkilere yıllar öncesinden kendilerince formüller üreterek ideallerini bizlere aktarmanın hazzıyla, öylece durmaktaydı. Ve ‘sen’ tenezzül edip o raflara dokunmaktan korkarak, uyuşmaya, düşünmemeye devam ederek yaşamayı maharet sanıyorsun ve sanırım birazdan sende uyuyacaksın. Senin kim olduğunu yazının sonunda tarif ediyorum.. Az sabret..

Siz bu yazıyı okurken ben bir şarkı daha keşfetmiş ve başkaları da keşfetsin diye sosyal-medya da dolaşıma sokmuştum. Ve yine uyumadan önce izleyeceğim filmi seçmiş, okumaya devam ettiğim kitabın içinde unuttuğum kaleme sarılmıştım..

Uzun bir yazı olsun istemiyorum.

Biraz düşünün istiyorum.

Düşünmek..

Nasıl isterseniz artık, sesli ya da sessiz size kalmış.

Mesela, “sahip olmak” güdüsünün temelini, insanın “sahip olmak” davranışına yönelten şeyin ne olduğunu, “sahip olmak” ile “olmak” arasındaki farkın önemini..

Mesela, “erdemli olmak” neden gerekli? “insan erdeme nasıl ulaşır?” sorusunu düşünün istiyorum.

Siz akıl sahibi, vicdanlı ve dürüst insanları da bu eyleme davet ediyorum.

Ben düşünmeye devam ediyorum.

Hatta “sahip olmak” duygusuyla yetişen insanların arasında saatli bir bomba gibi dolaşıp durduğumu, benimde var olmama neden olan ebeveynlerimin bu duyguyla beni var ettiklerini,  genlerimin nasıl oldu da “olmak” duygusuyla kaplandığını, düşünüp duruyorum..

Özel mülkiyet, kâr ve iktidar üzerine kurulu bir toplumda yaşadığımın farkındayım. Ve bu düzenin insanları nasıl da mutsuz ettiğini görüyor ve biliyorum.

Mutsuzluklarımız başkalarının mutluluğu haline nasıl dönüşüyor bunun da farkındayım. Volümü her gün biraz daha yükselen cehennemi izleyip duruyorum penceremden. Saatler sonra gün ağaracak ve o koca köprüden yine sırayla geçecek bütün mutsuzluklar..

Mutlu olduğunu sanan insancıkların da bizleri, yani mülksüzleri anlamakta biraz zorlanacaklarını düşünüyorum. “Mutluluk nedir ve gerçek mutluluğa nasıl ulaşılır?” sorusunu son kez sorup baş ağrımla yüzleşmenin vakti geldi diye düşünüyorum.

Yazının sonuna gelmişken…

Sana da gelelim..

Sen bu yazıyı okurken, sen yani bir şeylere “sahip olduğunu” zanneden küçük insan sen, şunu aklından geçireceksin belki de: “Mülkiyetimi nereden ve nasıl elde ettiğim, ayrıca onu nasıl kullandığım, kimseyi ilgilendirmez. Yasalara karşı gelmediğim sürece, haklarım mutlak ve sınırsızdır.” İşte tam da böyle olduğunda, yazının tam da başında zikrettiğim, senin büyük egonun anlamayacağı çelişkileri, senin dışında kalan insanlar, acılarla yaşamaya devam edecek ve sen onların acısına dahi saygı duymadan, buna özgürlük diyeceksin. Seni Goethe ile baş başa bırakıyorum, zevk alman ümidiyle, senin içinde ümitliyim bil bunu..

Goethe’nin aşağıdaki kısa şiiri, “olmak” duygusunun kalitesini güzel ve duru bir biçimde anlatıyor:

“Mülkiyet:

Biliyorum ki ben,

Ruhumdan akıp gelmek isteyen düşünceler dışında

Hiçbir şeye sahip değilim.

Biliyorum ki ben,

Tatlı bir sevgiyi, küçük bir sevinci tattığım anlar dışında,

Hiçbir şeye sahip değilim.”

* * *

Ve siz, özü arı ve duru olan, dünyaya gururla bakan insanlar..

Sizleri çok seviyorum.

‘Mülksüzlük’ün şerefiyle yaşamak ve ölmek dileğiyle.

Düşünmeye ve çitleri yıkmaya devam edelim.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız