Yaşadığımız dünyada hiç durmayan şeyler var, asla durduramadığımız şeyler… Evimizin önünde duran ağaç bir saniye önce baktığımız ağaç olmadığı gibi, aynadaki bizler de bir dakika sonraki biz değiliz. Zaman hiç durmuyor. Ünlü düşünür Heraklitos'un dediği gibi dünya sürekli değişiyor. Bir söz okumuştum: "Basit bir insan nasıl zaman öldüreceğini, akıllı bir insan da nasıl zaman kazanacağını düşünür."
Her canlı gibi bizim de bir ömrümüz var. Bazen kendimize bir araba gibi davranıyoruz. Kim bilir, belki de bir araba misali yaşayanlar da vardır. O teneke yığının ömrü dolduğunda yenisiyle değiştirmek mümkün. Ama bizim yenisiyle değiştirebileceğimiz bir hayatımız yok.
Ebru Kandemir
ebruzkandemir@hotmail.com
Yaşadığımız dünyada hiç durmayan şeyler var, asla durduramadığımız şeyler… Evimizin önünde duran ağaç bir saniye önce baktığımız ağaç olmadığı gibi, aynadaki bizler de bir dakika sonraki biz değiliz. Zaman hiç durmuyor. Ünlü düşünür Heraklitos'un dediği gibi dünya sürekli değişiyor. Bir söz okumuştum: "Basit bir insan nasıl zaman öldüreceğini, akıllı bir insan da nasıl zaman kazanacağını düşünür."
Her canlı gibi bizim de bir ömrümüz var. Bazen kendimize bir araba gibi davranıyoruz. Kim bilir, belki de bir araba misali yaşayanlar da vardır. O teneke yığının ömrü dolduğunda yenisiyle değiştirmek mümkün. Ama bizim yenisiyle değiştirebileceğimiz bir hayatımız yok. "Şekerim, ben bu hayatı beğenmedim, çok üzülüyorum, başka bir hayat yaşayacağım…" Kulağa ne kadar hoş geliyor!
Sahip olduğumuz tek şey zaman. Bize verilmiş en önemli armağan. Büyürken öğreneceğimiz en önemli şey zamanı iyi değerlendirmek olmalı. 4 sene önce nerede, ne yapıyor olduğunuzu hatırlıyor musunuz? Ya da hayatınızın ne kadarını uykuda geçirdiğinizi biliyor musunuz? Ben de hatırlamıyor ve de bilmiyorum. Her saniyesini aklımızda tutamayacak kadar çok zamana sahibiz. İstediğimiz her şeyi yapacak zamanımız olduğuna inanmak için neye ihtiyacımız var? Günde 8 saat uyuyan bir insanla 6 saat uyuyan bir insanın hayatındaki fark nedir? Bilgisayar başında günde 5 saat geçiren bir gençle, günde 1 saat kitap okuyan gencin farkı nedir?
Fark şu: Varsayalım ki bizler birer kitabız. Sizin kitabınızı rafa koyduğumuzda acaba kaç sayfalık bir kitap olurdu? İçindeki hikâyeleri okurken neler hissederdik? Ağlar mıydık? Güler miydik? Belki bravo derdik. Belki sıkılır, atardık. Başkalarına da tavsiye eder miydik? En önemlisi, tavsiye edilmek ister miydik? Aslında hepimiz bir hikâye yazıyoruz hayatta. Mutlu sonla bitirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Maalesef her kitap mutlu sonla bitmiyor. Başarı öyküleri okuyoruz, sonra gözlerimizi kapatıp bizmişiz gibi hayal ediyoruz. Bizler de insanların okuyup "ben de yapabilirim" diyeceği öyküler yazabiliriz.
Sevgisiz Gelen Başarı Dalgaları Çok Tuzludur
Zamana güvenmeyin! O, arkasına bakmadan gidebilecek en iyi dostunuzdur. Kaybettiğinizde doğal süreç başlar. Kazanmaya çalıştığınızda ise tarih farklı yazılır. Nisan ayı sonsuza dek her yıl gelir ama 26 yaş bir daha gelmez. 30 mu? O da gelmez. Zaman su gibi akıp gidiyor. Her damlasında yeni umutlar var, sevgi var, aşk var…
İçebilen, tadabilen herkes için sürekli akıyor. Hiç durmadan akıp giden zamanın bu coşkulu suyunda herkes yüzebilir ama farklı derinliklerde…
Yeter ki karşılıksız sevmeyi, paylaşmayı, zamanı zamanında yaşamayı, ağlarken şükretmeyi, özlemeyi, fedakârlık yapmayı bilelim.
Sevgisiz gelen başarı dalgalarının çok tuzlu olacağını unutmayalım. Tatlı sularda yüzmek için sabahın en güzel saatlerini kaçırmayalım.
Durduramadığımız, sürekli akan zaman, içindeki sevgi selini hiçbirimizden esirgemiyor. Bu dünyayı dengede tutan da zamanın geçerken her durağa uğrayıp sevgi bırakmasıdır.
Bir Yunanlı "Adalet eşitler arasındadır" demiş. Bunu Floria Aemilia'nın Aurel Augustine'e yazdığı mektubunda okumuştum. Eşitlik, her zaman karşılıksız sevenler arasındadır…