“YOK OLMADAN”

0
651

İstanbul Modern’in yeni sergisi doğanın değerini ve sürdürülebilirlik kavramını vurguluyor

“YOK OLMADAN”

İstanbul Modern, 2016 yılındaki ilk ana sergisi “YOK OLMADAN: Doğa ve Sürdürülebilirlik Üzerine Bir Sergi” ile doğa ve ekolojiyi konu alırken sürdürülebilirlik kavramına da değinen sanatçıları bir araya getiriyor. Eczacıbaşı Topluluğu ve Şekerbank sponsorluğunda, TAV Havalimanları Holding’in katkılarıyla, 13 Ocak – 5 Haziran 2016 tarihleri arasında dünyanın farklı köşelerinden yirmi sanatçı ve sanat grubunu ağırlayan sergi, doğa algımıza dair farklı bakış açıları ve ekosistemle ilişkimize dair yeni farkındalıklar öneren çalışmalara yer veriyor. Serginin basın toplantısına İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Eczacıbaşı Topluluğu CEO’su Dr Erdal Karamercan, Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız, sergi küratörleri Çelenk Bafra ve Paolo Colombo, sanatçılar Alper Aydın, Bingyi, Jasmin Blasco, Elmas Deniz, Lars Jan ve Annie Saunders, Maro Michalakakos, Camila Rocha, Canan Tolon ve ikonoTV “Art Speaks Out” programı temsilcileri katıldılar.

 

SERGİDE YER ALAN ÇALIŞMALAR

 

 Çalışmalarında temel mecra olarak doğayı seçen Britanyalı Roger Ackling, hiç

 

karbon ayak izi bırakmamış bir sanatçı olarak iz bıraktı. Sanatçı 1960’ların

 

sonlarından ölümüne dek, tek mecrası olan güneş ışığını buluntu tahta artıklarını

 

büyüteçle yakıp işlemek üzere kullanmıştı.

 

 Bas Jan Ader’ın “Broken Fall (Organic)” [Hızı Kesilmiş Düşüş (Organik), 1971]

 

videosu yerçekimi kuvvetini bir mecra olarak kullanıyor. Yapıt, doğanın güçleri

 

karşısında insanın ne kadar kifayetsiz olduğunu, sanatçının gücü tükenene dek bir

 

ağaç dalına asılı duruşuna ve sonunda çamurlu ırmağa düşüşüne dair bir çekimle

 

gözler önüne seriyor. Yapıttaki yerçekimi kuvvetinin sanatçıyı bilinmezin içine

 

düşürmesi, Ader’in gerçek hayatta yelkenliyle çıktığı bir seferde okyanus tarafından

 

yutulup dünya yüzeyinden silinişini de hatırlatıyor.

 

 Sergideki en genç sanatçı Alper Aydın, “YOK OLMADAN”da yeni bir üretimle,

 

Türkiye’nin çeşitli bölgelerindeki topladıklarıyla inşa ettiği “Taş Kütüphanesi” ile yer

 

alıyor. Arazi sanatının ve çevreci sanatın takipçisi olan Aydın sanat yapıtlarını

 

doğada; varoluş, dönüşüm ve yıkım gibi doğal süreçlere odaklanarak meydana

 

getiriyor. Karadeniz kıyısında çekilmiş tamamlayıcı fotoğrafları, sanatçının kayalardan

 

yararlanarak yaptığı müdahaleleri belgeliyor. Kayaların gerçek ağırlığını hesaplayıp

 

üzerlerine yazan Aydın, bu hayli kavramsal seride bir taşı da “okkalı” bir oto-portreye

 

dönüştürüyor.

 

 Çinli sanatçı ve araştırmacı Bingyi, sergideki heybetli parşömen resminin başlığında

 

da ifade edildiği üzere kıyamet kavramına eğiliyor ve afetler üzerine çalışıyor. Yapıt,

 

sanatçının 2008 tarihli Siçuan deprem ve selinden etkilenmiş alanlarda yaşadığı,

 

incelikle süzülmüş deneyimlerin sanatsal alanda ifadesi. Bingyi’nin yapıtındaki

 

manzaralar ve diğer sahneler bir afetin şiddetli yıkımı ile doğanın yaşamsallığını ve

 

iyileştirme gücünü bir araya getiriyor.

 

 Sergide gelecek senaryolarına kafa yormak üzere teknolojik araştırma ve gelişmelere

 

eğilen bir yapıt ise, Jasmin Blasco’nun Los Angeleslı sanatçı ekibi Pico Studio ile

 

birlikte hazırladığı “First Human Born in Space” (Uzayda Doğmuş İlk İnsan). Sekiz

 

kısa bölümden oluşan yapıtta uzayda doğan ilk insanın tahmini yaşamı ve Dünya’ya

 

gelişinden önceki eğitimi, arzuları ve umutları anlatılıyor.

 

 20. yüzyıl başlarında, uzay kolonilerinden oluşan parlak bir gelecek tasavvur eden

 

Charles A. A. Dellschau’nun umut dolu suluboyalarında gezegenler arası yolculuk

 

arzusuyla, devre özgü keşiflerden beslenen bir hikaye anlatılıyor. Kendi kendini

 

yetiştirmiş sanatçı Dellschau’nun renkli kompozisyonları yalnızca sanatçının yaşadığı

 

devir için değil, günümüz açısından da şaşırtıcı seviyede bir hayal gücü ve yenilikçilik

 

arz ediyor.

 

 Elmas Deniz, Güney Kafkasya’nın olağanüstü doğasındaki insansız bir hava

 

aracına ait buluntu görüntülere sanatsal müdahalede bulunuyor. “Güzel” ve “el

 

değmemiş” doğa görüntüleri ve deneyimi talebinin gitgide artışını sorgulayan

 

“İnsansız” ve ona eşlik eden drone-kuş melezi heykel ile, teknolojileri durmaksızın

 

ilerleyen tüketim odaklı günümüz toplumundaki görsellik politikaları ve doğa

 

temsilleri üzerine alternatif bir yorum öne sürüyor.

 

 Mark Dion’un bir araya getirdiği 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarına ait yaklaşık yüz

 

adet kutup ayısı baskısı, hayvan türlerinin tükenişine ve küresel ısınmaya, bilhassa

 

da kutuplardaki buz tabakalarında yaşanan şiddetli erimeye gönderme yapıyor. Dion,

 

ayıları artık var olmayan bir doğa tarihi müzesi ilginçliği halinde sunuyor.

 

 Doğayı ve zamanın akışını süreç ve deneyim üzerinden ele alan Hamish Fulton,

 

sanatının “zaman öğesini, ömrün zamanını güneş, ay ve yıldızlara göre” idrak ettiğini

 

söylüyor. Doğayı yürüyüşleriyle belgeleyen ve tecrübe eden sanatçı, mevcut

 

koşullara dair yeni yorumlar önermek üzere, doğayla ilişkili nesne ve malzemeleri

 

toplanmaya, muhafaza etmeye, kategorilere ayırmaya ve hatırda tutmaya

 

odaklanıyor.

 

 Sergideki en eski tarihli yapıt, İtalya’nın Piedmont bölgesinde yetişen tüm meyveleri

 

yerel bir fidanlık için kayıt altına almış, az bilinen Torinolu 19. yüzyıl zanaatkarı

 

Francesco Garnier Valletti’ye ait. Garnier Valletti’nin modellerini çıkardığı

 

meyvelerin çoğu günümüzde yetiştirilmiyor, mevcut olanlarsa artık yalnızca tohum

 

bankalarında bulunabiliyor.

 

 Rodney Graham imzalı, halüsinasyon etkisi yaratan büyük ağaç fotoğrafları

 

kapsamlı bir belgeleme ve temsil revizyonu öne sürüyor. Meşe ağaçları ve

 

dalları bize doğanın görsel temsilinin sürekli yeniden üretildiğini ve çoğaltıldığını

 

anımsatmak üzere hem mekânda hem de izleyicilerinin zihninde asılı duruyor.

 

Görüntülerin ters çevrilmesi, ufuk ve yerin nerede olduğuna, hatta bir ağacın kök

 

ve dallarının neye benzediğine dair algılarımızı yoldan çıkarıyor.

 

 Sergide çevreci temalara eğilen güncel videolardan bir araya geldiği kapsamlı bir

 

video seçkisi de yer alıyor. 2015 Paris İklim Konferansı (COP21) vesilesiyle ikonoTV

 

tarafından tasarlanan “Art Speaks Out” (Sanat Sözünü Sakınmıyor) 57 uluslararası

 

katılımcının videolarına beş bölümde yer vererek çevresel çözümlere dair farklı

 

seviyede öncelikler ve bunlara karşılık gelen düşünme, ilgi, kaygı, korku ve umut gibi

 

hisler içinde bir gezintiye çıkarıyor izleyiciyi.

 

 Lars Jan imzalı “Holoscenes”, bir akvaryum içinde kimi günlük faaliyetleri

 

gerçekleştiren çeşitli oyuncuları tepeden gösteren, üç kanallı bir video yerleştirmesi.

 

Akvaryumdaki suların birden akın edip çekilmesi ve yeniden taşması kapalı tank

 

alanlarındaki bir dizi olay koreografisinin de önünü açıyor. 2011’den beri süregiden bu

 

canlı performans serisi, iklim değişikliği ile doğal afet meselelerini ve günlük

 

yaşantılarımız üzerindeki etkilerini ele alıyor.

 

 1960 ve 1970’lerdeki Arte Povera hareketinin başlıca figürlerinden Mario Merz

 

sergide doğa kavramını, Fibonacci dizisiyle sürekli büyüyen, kuvvetli ve bereketli bir

 

güç olarak keşfe çıkan büyük bir spiral masayla yer alıyor. 12. yüzyılda İtalyan

 

matematikçi Leonardo Fibonacci, doğadaki büyüme örüntülerini incelemiş ve tavşan

 

nüfusundaki artışa dair bir problemi Batı dünyasında Fibonacci dizisi adıyla bilinir hale

 

gelen, her bir sayısı önceki iki sayının toplamından oluşan seri aracılığıyla çözmüştü.

 

Dizinin görsel açıdan en iyi anlatımı olan spiral, Merz’in yapıtlarında tekrarlayan bir

 

motif.

 

 Serginin de ana görseli olan, Maro Michalakakos imzalı, boynu bacağına dolanmış

 

“İsimsiz” flamingo, kendi kendimizi uğrattığımız yıkımın bir metaforu. Maro

 

Michalakakos’un sergide yer alan suluboya resimleri, üslubuyla 19. yüzyıldaki bilimsel

 

kuş tasvirlerini çağrıştırıyor.

 

 Sergiye adını veren müzik parçası “Big Yellow Taxi”nin de sahibi sanatçı Joni

 

Mitchell, “YOK OLMADAN”da yakın tarihli bir çalışmasıyla, koreograf Jean Grand-

 

Maître ve Alberta Bale Topluluğu’yla ortaklaşa hazırlanan The Fiddle and the Drum

 

(2007) balesiyle yer alıyor. Mitchell’ın dairesel fotoğraflarıyla döşenmiş, boş bir

 

sahnede geçen bale, her biri sanatçının bir şarkısına karşılık gelen bölümlere

 

ayrılmış; bazıları ekolojik felaketlerin önemli bir nedeni olan savaşı, bazıları da insan

 

ilişkilerini konu alıyor. Yapıt, “Big Yellow Taxi” koreografisiyle sona eriyor.

 

 Yoko Ono’nun tabutlardan ve canlı zeytin ağaçlarından oluşan “Ex It” adlı

 

yerleştirmesi yalnızca ölüme dair fikirler değil, insan varlıklarını başına geleceklere

 

dair iyimserlik de aşılayan, lirik bir ortam sunuyor. Müze koleksiyonundan alınan ve

 

canlı kuş sesleri ile sanatçının kendi sesinin eşlik ettiği bu yapıt, Ono’nun ifadesiyle

 

“bir süreklilik olarak yaşamın ta kendisini”, ölümün gerçekliğine rağmen, içinden

 

daima hayatın da serpildiğini gözler önüne seriyor. Yoko Ono’nun çalışması 20 Mart

 

2016’ya dek görülebilir.

 

 Camila Rocha’nın projesi müzenin fuaye kısmını ortak deneyime açık yeni bir ortama

 

dönüştürüyor. Memleketi Brezilya’nın zengin görselliğinden ve doğa felsefesinden

 

esinlenen sanatçı canlı, yapay ve özel üretim bitkiler, sesler, yansıma yüzeyler ve

 

hatta bir salıncak içeren bambaşka bir “sefa” alemi yarattı. “Sefatoryum”  kişisel

 

ifadeler, birlikte düşünme ve sohbete açık, konuksever bir platform da sunuyor.

 

 Canan Tolon, 1980’lerden bu yana taze çimen ve paslanmış yüzeyler gibi çeşitli

 

organik malzeme kullanarak “işlenmiş peyzajlar” yaratıyor. Sergide sanatçının on

 

yıllardır “soluk alıp veren” ve değişim geçiren erken tarihli iki yapıtı yer alıyor.

 

Tolon’un derinlikli yapıtları doğa, zaman ile yaşamın; süregitme ve yok oluş, geri

 

çevrilmezlik ve dönüşüm, serpilme ve çürüme gibi karşıt fakat tamamlayıcı yönlerini

 

meydana çıkarıyor.

 

 Pae White “YOK OLMADAN” için, bir neon yapıt dizisi olan

 

“<L3U~.>C≈K¥◊CH∆RMS‡” projesini mevsimsel duygudurum bozukluğunu telafi

 

edecek bir tür ışık terapisi halinde yeniden uyarladı. Tünel benzeri bir ortam içinde

 

bulunan, alana özgü bu yerleştirme, galerinin iki ana kapısından birine uzanan bir

 

kanal görevi görüyor. Yapıtta farklı neonların ışığı gündüz etkileri yaratıyor, oyunbaz

 

formlar da izleyicilerin keyfini sürebileceği bir “ışık odası” meydana getiriyor.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız