Şükrün Zikrin Olsun

0
950

 

Yoğunum… Öyle bir yoğunluk ki, bedenimin ağrısını akşam eve gidince hissediyorum. Yaşlı teyzelerin ağrılarını ballandıra ballandıra anlatmalarını şimdi daha iyi anlıyorum çünkü sırt ağrımdan bir roman kahramanını yüceltir gibi bahsetmeme az kaldı!

Bilinçaltımda ne var hiç bilmiyorum ama iş hayatımda nereye gidersem gideyim mutlaka bir taşınma olayı yaşadım.

Evin güzelim badanasının rengini beğenmediğinden her yıl badana yaptıran ya da tuvalette oturup zaman geçirirken fayansların üzerindeki çiçeklerden sıkılıp sırf desen değişikliği olsun diye tüm tuvaleti kırdırıp bununla da yetinmeyip hızını alamayarak uyumlu olsun diye mutfağı, antreyi, salonu da yenileyen kadınlar gibi olamayacağım kesin! Evde bir tadilat mı var, hemen odama kaçarım, yetmezse evden kaçarım.

Koli mi gördüm? Yine kaçarım. Sevmem koli doldur, taşın, boşalt, gittiğin yeri sil – süpür, kolidekileri yerleştir… Taşınma işinden korktuğum için çocukluğumda lolipop ve Barbie bebek yapışkanlarını buzlu camına yapıştırdığım odamdayım hala…

Korkunun üzerine git diye boşuna söylemiyorlar tabii ki! Çünkü Allah ya da Tanrı veya Büyük Güç, artık neye inanıyorsan, seni sınamak için seni tüm korkularınla yüzleştiriyor. Böylece o korkunun seni öldürmediğini görüp gücünün farkına varıyorsun.

İşte ben taşınmak ve tadilat korkularımla yüzleşmek için iş hayatım boyunca taşındım. Alışveriş Merkezi yönetimi sektöründeyken, merkezin içerisinden başka yere taşınma gibi bir durumumun olmayacağı aşikardı ama bu sefer de ilk çalıştığım yerde ofislerin mimarisini değiştirdiler ve ustalar arkamda duvar sıvarken, ben işimi yapmaya çalıştım.

İkinci alışveriş merkezimin ise açılışında çalışmıştım. İlk önce konteynırda yazın daha sıcak, kışın daha soğuk olan bir ofiste çalıştım. Sonra ofislerimiz inşaat halinde olduğu için geçici olarak otoparkta depodan bozma bir ofise taşıdılar bizi. Haydaaa yine koliler… Ama açılış olacak sonuçta, bir şeylerin yerine oturması için taşınmak da gerekirdi. Sonunda ofisimizi yaptılar ve kolilerle “kalıcı ofisimizin” yolunu tuttuk yine. Birkaç ayda üç ofis değiştirerek rekor kırdığımı düşünüyordum ama çok normal bir durummuş meğerse!

Üçüncü alışveriş merkezimde yaşadıklarım tam Aziz Nesin’lik bir hikayeydi. Daire şeklinde bir holü olan ofis katında ilk önce doğuya bakan ofisime yerleştim. Sonra bir başka yönetici gelince beni kuzeye bakan ofise aldılar. Dolaplara baktım, içi dosya dolu. “Bu dolapları içindeki dosyalarla taşımanız mümkün mü?” dedim. “Yok ya!” dediler. Tüm dosyaları tek tek indirip kolilere doldurdum, bu işten kaçamadım.

Birkaç ay geçti, geçmedi, “Bu ofisin mimarisi değişecek, iki ofis birleşecek. O nedenle sana batıdaki ofisi veriyoruz” dediler. Haydaaa başladım yine kolileri doldurmaya…

Bir ara da gittiğim iş görüşmelerinde, “Yalnız bir birkaç ay sonra taşınıyoruz” cümlelerini duymaya başladım. Bu sözleri duyduktan sonra yukarı bakıp gülüyor, “Hey güzel Allah’ım ne güzel sınıyorsun” diyordum.

Şimdi yine bir taşınma hikayem var. Fakat bu sefer korkumun üzerine gittim sanırım. Eskisi gibi elim, ayağım titremiyor.

Koliler nasıl kapatılır? Kolinin dört kulakçığı vardır. Önce kısa olanlardan biri içe katlanır, onun üzerine uzun olanlardan biri, sonra öbür kısa olan uzun olanın üzerine, diğer uzun olan da altta kalan küçük kulakçığın dışarıda çıkması için altına katlanır. Gözünüzün önüne geldi mi? Hadi oradan, kafanız karıştı değil mi? Ben de zor öğrendim zaten.

Kokoş bir kadın taşınma anında nasıl olmalıdır? Mesela asla koyu renk oje sürmemelidir çünkü koli bandı ojenin ucunu alıp götürür. Etek giymemelidir, çünkü eğilip kalkar. Mümkünse tayt giymeli, üzeri dökümlü bir penye… Ya da çok dar olmayan kot pantolon ve spor ayakkabı ya da düztaban çizme…

Kolilerin içlerine mümkün olduğunca çok şey sığdırılmaya çalışılır. Minik bir boşluk bile kalmasın ama iyice de bantlayın ki açılmasın…

Böyle eğil – kalk, dolapla koli arasına mekik doku… Ne göbek kalır, ne selülit… Sadece biraz sırt ağrısı akşamın hediyesi olur.

Ve ben kendimle yüzleştim, taşınma korkumu yendim. Geçen gün yalnız oturmuş kendimi dinlerken de kulağıma fısıldanan söz, hayatımın özeti oldu:

“Şükrün zikrin olsun”

 

Öyle çok şükredin ki, zikir haline gelsin. Zikir ettiğiniz şey şükürleriniz olsun. Böylece korktuğunuz şey başınıza geldiğinde ve o işin de üstesinden geldiğinizde gücünüzü fark edeceksiniz.

 

serenuyan@gmail.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız