Halife:
“Niye, bu kadar önemli mi?”
“Cahil halk, kardeşinizin size karşı tavrı olduğunu sanabilir. Böylesine sevilen birinin muhalif olduğunu düşünebiliyor musunuz? Allah saklasın, saltanatınız sallandı demektir.”
“Peki, ne yapmalıyız?”
“Onu cebredin, cuma namazlarında mescidinize gelsin.”
Ferman iletildiğinde Behlül itiraz etmez. Harun Reşid hutbeye çıktığında, o da herkes gibi dikkatle dinler. Namaza durulduğunda ilk safta yerini alır. Ancak ikinci rekâtın ortasında olmayacak bir şey yapar. Ansızın selam verip dışarı çıkar. Şimdi iş öncekinden de çetrefillidir. Öyle ya halk “Acaba Behlül namazı niye bıraktı” demez mi? Harun Reşid telaşla Behlül Hazretlerini aratıp, buldurur. Kırgın bir sesle “Mescidden niye ayrıldın?” diye sorar, “Hem öyle kıraatteyken çıkıp gitmek de neyin nesi?”
“Sen iftitah tekbiri aldığında komşu ülkeye savaş açmayı düşündün mü?”
“Düşündüm.”
“Fatiha okurken vergileri artırdın, zammı sure okurken asker topladın.”
“Tamam, bunların hepsi doğru.”
“Rükûda sefere çıktın, secdede savaşa tutuştun. Tekrar ayağa kalktığında muzaffer bir komutandın ve kralın güzel kızı ayaklarına kapandı.”
“İyi de, bunların konumuzla alakası ne?”
“Şimdi elini vicdanına koy ve doğruyu söyle sen bunu nikâh ettin mi etmedin mi?”
“Ettim.”
“Ve karı-koca baş başa kaldınız…”
“Kaldık.”
“Eee daha ne? Bana da gitmek yakışırdı herhalde.”
www.gencgelisim.com