Kimsenin hayatı düz bir çizgi halinde gitmez. Bu çizgi aşağı doğru da kayar, yukarı doğru da çıkar; dibe doğru da dalar; zirveye doğru da fırlar…
Benim de hayat çizgimin aşağı doğru olduğu bir dönemde “Eyvah Eyvah 2” filmine gitmiştim. İnanır mısınız, o gülmeyen renksiz suratım; resmen Geyikli’ye gidip oksijeni içime çekip, üstüne de fasıl eşliğinde mangal yapmış gibi bir renge bürünmüştü. Filmdeki karakterlere öyle çok gülmüştüm ki, gözlerimden yaşlar gelmişti.
İşte bu nedenledir ki, “Eyvah Eyvah” filmine zaafım vardı ve bu güzel maceranın devamını izlemezsem, bir şeylerin eksik olduğunu bilirdim.
Hüseyin (Ata Demirer) ile Müjgan’ın (Özge Borak) aşklarının devamında ne yaşanacaktı? Firuzan (Demet Akbağ) ünlendikten sonra ne yapacaktı? Hüseyin’in dedesi (Salih Kalyon) yine ne parlak fikirlerle izleyicinin karşısına çıkacaktı?
Eyvah Eyvah 2’nin devamı niteliğindeki bu filmde Hüseyin ve Müjgan’ın bir bebekleri oluyor ve bebek çevresinde şekillenen klasik bir evlilik hikayesini izlerken, bu diyalogların biraz daha orijinal ve komik olmasını beklemedim değil. Örneğin Hüseyin, bebeğin altını değiştirirken, “Annen köfte mi yedirdi? Nasıl bir koku bu?” cümlesi çok yaratıcı değil.
Bu filmde karakterler Geyikli’de toplanınca, konular da birbiri ardına geliyor. Firuzan’ın sevgilisi İspanyol’un evli çıkmasıyla gelişen olaylarda, İspanyol’un formalite olarak evlendiği Mercedes (Serra Yılmaz) de kasabaya gelince karakterler daha da hareketleniyor.
Mercedes’in yılandan korkup yuvarlandığı sahne ise kült olacak film sahnelerinden!
Tabii bu filmde de Müjgan’ın anne ve babasını unutmamak lazım. Hüseyin’in pavyonlarda klarnet çalarak para kazanmasına karşı olan Müjgan’ın babasının, O’na belediyede zabıta olarak iş bulması ile başına gelen olaylar da izleyiciyi gülümsetebiliyor.
Hüseyin’in film boyunca belirli aralıklarla başının kedilerle belaya girmesi ise, konu sıkıntısı yaşandığını hissettirirken, izleyiciye dejavu etkisi yapıyor.
Yunanistan ve Türkiye’yi birleştirecek festivalin Geyikli’de gerçekleşmesi ise filmi hareketlendiren konulardan. Hele de festivali düzenleyecek olan organizatörün üçkağıtçı çıkması ve krizlere neden olması “bu durumdan nasıl kurtulacaklar?” sorusunu sorduruyor.
İki sahnedeki efektleri çok zayıf buldum. Birisi, balık avlamak için denize giren Müjgan’ın babasının dinamitle havaya uçtuğu sahne. Sular ve uçan insan resmen kesilip konulmuş, kolaj çalışması gibi olmuş. Diğeri de üçkağıtçı organizatörün botunun, koca bir gemi altında kaldığı sahne… Açı ve ışık konusunda sıkıntı yaşanmış. Güneş ışığı büyük gemiye ayrı, bota ayrı vurunca ton uyuşmazlığı olmuş. Sıçrayan sular da o kadar yapay ki, 1980’lerdeki teknolojiyle çekilse bu kadar çekilirdi.
Her komedi filminin sonu mutlu biter. Son sahnede bir de sürpriz bekliyor seyircileri… Keyifli seyirler!
*
Seren Muyan
serenuyan@gmail.com