Bilindiği üzere “ortak” çalışma, birlikte iş yapma bir kültür. Ne yazık ki çoğu ortaklıkta kısa vadeli ve ortaklardan birinin daha çok kazanması odaklı düşünce “Ortak” başarıyı engelliyor. Oysa ortak iş yapmak başarı için çok önemli. Girişimlerimizde hani bir atasözümüzde denildiği gibi “bir elin nesi var? İki elin sesi var” ilk aklımıza geliyor ama ne yazık ki sonrası “nalıncı keseri gibi kendine yontma” ile son buluyor denemeler.
Ortak çalışmanın ilk temeli ailede atılıyor. Bazen ailenin reisi aile üyelerini ortak bir girişim-iş etrafında topluyor. Bazen de eşler veya kardeşler ortak girişimlerde bulunuyorlar. Bu aşamada ortak kazanç ve aile için kazanma öne çıkıyor. İlk çatlak sesler ise yönetimsel ve yetki paylaşımı ve gelir paylaşımında yaşanıyor. Eğer firmanın kurucu babası aileyi bir arada tutabilirse bu tür sorunları diyalog ile çözebiliyor. Aksi durumda salt emretmek ve zorlamakla sonuç almaya çalışırsa çözümler pansuman niteliğinde ve geçici oluyor. Bir sonraki çatlak ses ise firmanın sonunu hazırlıyor.
Ortak girişimlerde aynı okuldan (genelde aynı sınıftan) öğrencilerin mezuniyetle birlikte çabaları, asker arkadaşlarının birlikte sorunları çözme çabası ve fikir-sermaye ortaklıkları göze çarpıyor. Bilindiği üzere bazen ortaklardan birinin sadece fikri diğerinin ise sermayesi olabiliyor.
Aklıma gelen ilk başarılı örneklerden biri STFA firması yani iki mühendis olan ve isimlerinin ilk harflerinden oluşan firmalarını kuran Sezai Türkeş ve Fevzi Akkaya (www.stfa.com) beylerin ortaklığıdır. Diğer başarılı ortaklık ise Anadolu grubu (www.anadolugrubu.com.tr) kurucularından aynı zamanda iki asker arkadaşı olan Kamil Yazıcı ve İzzet Özilhan beylerin ortaklığıdır.
Kamil Yazıcı bey “Ortak Akıl” isimli kitabında “Askerlik yaparken İzzet Özilhan’la ebedi ortaklığımızın temelleri atıldı. Askerlik yapmak için geldiğim İstanbul’da, 57 yıldan bu yana iş ortağım olan, kader arkadaşım İzzet Özilhan’la o dönemde tanıştım” diye ortaklığın nasıl başladığını anlatıyor.
Ortaklık denilince akla nadiren “Evlilik” gelmekte. Oysa evlik tam anlamıyla bir ortaklık sayılabilir. Yoksa “İyi günde, kötü günde, varlıkta ve yoklukta…” diye boşuna mı diyoruz. Cicim ayları sonrası ortaklık sahiplenmeye mi dönüşüyor yoksa? Neyse bu detay çok daha kapsamlı başka bir yazı konusu olabilir.
Eşler arasında yapılan iş ortaklıklarında eğer biri daha zengin, daha güzel veya diğerine göre daha akıllı veya çevresi geniş ise ne yazık ki ciddi sorunlar (aldatma, paylaşamama, kıskançlık vs) peş peşe yaşanıyor. Bu konuda sanırım neden örnek veremeyeceğimi açıklamama gerek yok. İş yaptığım firmaları ve dostlarımı üzmek istemem.
İdeal ortaklıklar ise aynı veya benzer düşünce yapısında olan ve aynı hedefe ortaklaşa yürüyen ortaklıkla mümkün. Bu konuda doğal olarak detayına girmeden kendi iş ortaklıklarımdan birini örnek olarak verebilirim. Benimle bir iş ortağım arasında 35 yaş fark ve binlerce Km var ama günümüzde mesafe önemsiz bir detay. Çünkü önemli olan ortak iş yapma biçimi ve amaca odaklı çalışma.
Başarılı ortaklıklarda işin sırrı ne diye sorduğumuzda “samimiyet, inanç, paylaşım ve ayrı olma” gibi detaylar dikkatimizi çekiyor. Özellikle “paylaşım ve ayrı olma” detayını açıklayacak olursam sanırım yararlı olacak. Paylaşım derken tüm zorlukları ve kazancı (eşit veya katkı yani tanımlanan oranda) paylaşmaktan söz ederken “ayrı olma” durumu ise söz konusu kazancı bireysel kararlar doğrultusunda harcama ve hayatını yaşama detayında gizli. Bu konuda öne çıkan örnek ise Alarko (www.alarko.com) firmasından İshak Alaton ve Üzeyir Garih beylerin ortaklığı olarak verilebilinir.
Konunun çeşitli boyutlarından haber dar olan bir eğitmen ve danışman olarak “ortak” çalışma ve projelerde yaşadığım en büyük sorunun eşgüdüm ve amaca kilitlenmede yaşanan tereddütler olduğunu söyleyebilirim. Özellikle bazı projelerde bazı proje ortaklarımızın aylarca sanki bir arpa boyu yol almamışız gibi yanılgıya düşmesi, ümidini yitirmesi ve yine bazı ortakların sonuca çok hızlı ulaşmak için teknik hatalar yapması örneklerini verebilirim.
Şimdiye kadar yayınlanan bazı kitaplarımda konuk yazarların görüşlerine de yer vermiştim. Bu ise bir çeşit ortak girişimle konunun farklı boyutlarına ve sektörlere özel örnekleri içermesi açısından yaptığım bilinçli bir tercih idi.
Yazıyı “Bir elin nesi var?” sorusuna ek bir soru olarak “Peki ya 35 elin nesi var?” ile sonlandıracak olursak sanırım “Satış ve Pazarlama Öyküleri” e-kitabını neden tek başıma yazmadığımı daha net açıklamış olurum. Keyifli okumalar dilerim.
http://finance.groups.yahoo.com/group/SatisVePazarlamaOykuleri
Abdullah BOZGEYİK