Çürük Elmanın Bedeli

0
1020

Osmanlı devrindeydi. Devletin başında padişah Sultan İkinci Murat vardı.

 

At üstünde kıtalara ulaşmak ve ilahi adaleti, anlayışı, ölçüleri ve yaşama biçimini muhtaç gönüllere ulaştırmak için yarışın zirvede olduğu dönemler.

Ordu bir büyük sefere çıkmış.

Güzellikleri taşımaktadır dört bir yana.

Yol bu, çok engellidir, yolculuk hali yorar insanı.

Ordular da insanlardan ve can dostları hayvanlardan oluştuğuna göre, belli aralıklarla dinlenmek, soluklanmak, bir yerde gölgelenmek gereklidir elbette. Büyük mücadeleyi kazanmak için bedenen, ruhen ve zihnen dingin, dinlenmiş ve hazır olmak gerektir.

Ordunun konakladığı bir sırada ve yerde, padişahın kapısını bir Yahudi çalar ve der ki:

-Bir derdim ve şikayetim var efendim,izin verirseniz anlatmak istiyorum!

 

Padişahın kapısı henüz herkese açıktır o zamanlar. İsteyen gider, derdini anlatır, şikayette bulunur, hakkı ve adaleti ister. Sultan İkinci Murat der ki adama:

-Buyur, anlat derdini ve şikayetini!

 

Adam tarımla uğraşmakta, meyve ve  sebze yetiştirmekte, geçimini bu yolla sağlamaktadır.

Güzel bir elma bahçesine sahiptir. Şikayet konusu bahçeyle ilgilidir.

-Askerlerinizden birisi benim bahçemden elma yedi, fakat parasını ödemedi!

 

Padişah hayretler içinde kalır. O bilir ki, onun askerleri, hakkı olmayan hiçbir şeye elini uzatmaz, sahibinden izinsiz kimsenin malına elini sürmez, evine girmez, hiçbir şeyine zarar vermez. Sahibine ulaşamadığı bir şeyi yemişse, bedelini oraya bırakır fazlasıyla. Kul ve Allah hakkına dikkat eder, yaratıcısına karşı sorumluluk bilinciyle yaşar ve davranışlar ortaya koyar. Der ki adama:

-Bir yanlışlık olmalı. Böyle bir şey olması imkansız. Çünkü benim askerlerim kul hakkı konusunda ne kadar çok dikkatli olmaları gerektiğini bilirler ve buna göre davranırlar. Üstünde kul hakkı bulunan bir ordunun başarılı olamayacağının farkındadırlar. Bunda bir iş var!

 

Yahudi, kendisinden emin bir şekilde devam eder sözüne:

-İşin doğrusu budur sultanım. Askerlerinizden birisi benim bahçemden alıp yediği elmanın bedelini ödemedi!

 

Padişah askerlerine döner. Üzgün ve mahcup, biraz da kızgın konuşur:

-Adamın söylediklerini duydunuz. Söylediği şeyler doğru mudur?

 

Herkes susar. Bir tek kelime duyulmaz koca ordudan. Sükut ikrardandır/susmak suçunu itiraf etmek demektir bir bakıma. Padişah devam eder hayret içinde sözlerine:

-Siz benim kul hakkına ne kadar önem verdiğimi, dinimizin bu konudaki uyarılarını bilmez misiniz? Beni  ne kadar utandırdınız, başımı yere eğdirdiniz. Kim yaptıysa hemen söylesin bunu!

 

Askerlerden birisi öne çıkar. Melul, mahzun, utanç içinde ve endişeyle konuşur:

-Ben yaptım padişahım!

 

Sultan İkinci Murat öfke içinde dedi ki askere:

-Böyle bir şeyi nasıl yaparsın evladım? Kul hakkını ve ahiret hesabını düşünmedin mi hiç?

 

Başını öne eğen, korku ve endişeyle sararan asker zor duyulur bir sesle cevap vermeye çalıştı:

-Sultanım! Benim yediğim elma yere düşmüştü ve çürüktü. Onun para  edeceğini aklıma getiremedim. İki arkadaşım da oradaydılar. Sorabilirsiniz. Onlar daldan aldıkları elmanın parasını yerine koydular. Biz bilerek asla kul hakkına el uzatmayız!

 

İşin iç yüzünü fark eden Padişah bu sefer Yahudi’ye sordu:

-Askerlerin söyledikleri doğru mudur?

 

Yahudi cevaben dedi ki:

-Doğru söylüyor padişahım. O ikisinin yediği elmaların parasını aldım!

 

Padişah devam etti:

-Öyleyse istediğin nedir?

-Diğer askerin yerden alıp yediği çürük elmanın parasını isterim!

-Bedeli nedir o çürük elmanın?

-Bir kese altın isterim efendim!

 

Orada bulunan bu isteğe vezir itiraz etti:

-Bir çürük elmaya bir kese altın çok değil mi sultanım?

 

Padişah tarihe not düşülmesi gereken şu güzel ve anlamlı sözleri söyledi:

-Yahudi haklı. Bahçe onun, elmayı yetiştiren o, ne isterse vermek bizim görevimiz. Al bakalım, hakkın olan bir kese altın, buyur, güle güle harca, hakkını helal et bize!

 

Yahudi, padişahtan gördüğü alicenaplık, hak, adalet, eşitlik, hoşgörü, saygı, insanca davranış karşısında etkilenir. O güne kadar böyle bir şey görmemiştir çünkü. Verilen parayı geriye iter ve der ki memnuniyetle:

-Bu ne güzel, ne yüce ve büyük bir adalet! Hayatımda ilk kez böyle bir şeye tanık oluyorum. Bu kadar Allah’tan korkan, kul hakkına değer veren, insana saygı duyan, hakkını koruyan, zulmetmeyen, kötü davranmayan, hoş gören güzel insanlarla birlikte olmayı en büyük bir onur sayarım. Beni de aranıza alın. Sizinle birlikte yaşayarak bu güzel özelliklerinizi hayatıma taşıyayım.

 

Bir gönül daha kazanılmıştı.Bekleyenlere varılacaktı bir an önce. Bu seferin amacı buydu zaten.

 

 

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız