Her devrin hoşa gitmeyen, istenmeden olan, başa bela kimi olayları vardır. İz bırakır tarihte. Maddi ve manevi kayıplara nedendir. Boş yere kanlar dökülür, canlar telef olur. Geçip gider ama iz bırakır silinmez biçimde.
Cemel savaşının ardından gelen Sıffin kavgası böyle bir şeydir.
Fitne ateşi tutuşturulmuştur.
Kardeş kardeşi kırmak üzere karşılaşacaktır.
Hz. Ali Muaviye ordusuyla buluşmak üzere yola çıkmıştır. Yolda zırhını kaybeder Hz. Ali.
İki taraf arasındaki kavga sonuçlanır.
Kazanan da kaybetmiştir. Kaybeden de bir şey kazanmamıştır.
Herkesin kaybettiği, hiçbir şey kazanmadığı bir sonuçsuz çaba.
Vakit geçer.
Bir gün bir şekilde kaybettiği zırhı bir Hıristiyanın elinde görür Hz. Ali.
Malı insanın yüzüne gülümsermiş, nerede görse tanırmış onu kişi. Hz. Ali adama sorar:
-Bu zırh benimdir, onu nereden aldın?
Adam kendinden emin bir şekilde cevap verir:
-Nereden senin oluyormuş bu zırh, benimdir.
Adamı Kufe kadısına götürür Hz. Ali. Davacı olduğunu söyler.
Kadı Şüreyk ikisini birden ayakta tutar. Hz. Ali’ye sorar:
-Bu zırhın sana ait olduğuna dair şahidin var mıdır?
-Evet vardır, oğlum Hasan bu zırhın benim olduğunu bilir, görse tanır.
-Oğlun babaya şahitliği geçersizdir. Başka şahidin var mıdır?
-Kölem Kamber de bu zırhın benim olduğunu bilir. Çağıralım gelsin.
-Onun şahitliği de mahkememize göre geçersizdir. Başka bir şahidin varsa getir.
-Başka bir şahidim yoktur. Bu zırhın bana ait olduğunu sadece onlar bilirler.
Kadı Şüreyk kararının bildirir:
-Ey mü’minlerin emiri! Madem ki zıhın sana ait olduğu geçerli delillerle ispatlayamadın. Ben de, davalının beraatine, zırhın ona ait olduğu hükmünü verdim!
Devletin başkanı da olsa, kişinin mahkemenin kararı karşısında yapacağı bir şey yoktur. Hukuk önünde herkes eşittir. Adalet herkese lazımdır.
O ana kadar korkuyla titreyen, renkten renge giren, söylenenleri endişeyle dinleyen ve kararın aleyhine çıkacağını sanan adama dönü Kadı Şüreyk. Yumuşak bir ses tonuyla dedi ki:
-Gidebilirsiniz, mü’minlerin emiri zırhın kendisinin malı olduğunu kanıtlayamadı.
Tarifi imkansız bir sevinç ve mutlulukla kadının huzurundan ayrıldı adam.
İçindeki duyguları ve heyecanı anlatacak kelime bulması mümkün değildi.
Bu nasıl bir adalet anlayışıydı?
Suçluyken suçsuz kabul edilmişti. Çaldığı zırhın kanunen sahibi olmuştu.
Kıvılcımlar saçılan gözleri bir başka yere bakıyor, bambaşka şeyler görüyor gibiydi.
Düşünceleri değişiyordu işte. Kalbinde farklı duygular yer buluyordu. Gerçeğin sesine kulak veriyordu.
Vicdanı ileri gitmesine izin vermiyordu.
Oracıkta Hz. Aliye döndü yüzünü ve dedi ki heyecan içinde:
-Beni bağışlayınız efendim. Bu zırh gerçekten sizindir. Böylesine adaletli bir hükmü, ancak bir peygamberin getirdiği ilahi bir dine bağlı olanlar verebilir. Kadı efendi, siz de bana dininizi anlatınız ve öğretiniz. Adalete dayanan bir din batıl olamaz. Anladım ki doğru olan din budur!
Kadı Şüreyk’in yol göstermesi ve Hz. Ali’nin şahitliğiyle oracıkta Müslüman olur adam.
Bir insanın iman etmesine vesile olmak dünyadaki her şeyden daha değerlidir.
Bu olaya her şeyden çok sevinir Hz. Ali ve derki:
-Efendi, tebrik ederim seni. Gerçeğin ışını hemen görebilen birisin sen. Bu zırhı sana verdim. Bir de at hediye ettim. Mübarek olsun!
www.gencgelisim.com