Adalet Anlayışı

0
670

İmamı Azam, hukuk alanındaki yeterliliği, bilgisi, takvası, sorumluluk anlayışı, müslümanca yaşama duyarlılığı ile zamanında en iyiler arasında kabul ediliyordu.

 

Gecelerini ve gündüzlerini samimi, bir gönül, arı-duru düşünceler içinde değerlendirir, ibadet ve ilimle dolu dolu yaşardı her anını. Yaptığı işler, söylediği sözler, İslam ahlakının en güzel örneğini ortaya koyan tavırlarıyla herkesi kendisine hayran bırakırdı.  Her şeyi sadece Allah rızası için yapar veya yapmazdı. Hesabını veremeyeceği bir hayatın içinde olmamaya çalışırdı. Dünyaya dair beklentisi en az seviyedeydi. Devlet makamlarından ve yöneticilik tekliflerinden,en iyi bildiği alanın işinden, kadılık tekliflerinden kaçınır, yapılan önerileri hemen geri çevirirdi.

O devirde hukukla ilgili konuları ondan iyi bilen yoktu. Kendi, ayarında pek çok öğrenci yetiştirmişti.

Onunla herhangi bir konuda tartışmaya girip de sorularının cevabını en güzel ve doyurucu biçimde almayan çıkmamıştır.

Onun yegane amacı Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak, insanların İslam’ı doğru öğrenmelerini ve yaşamalarını sağlamaktı.

Müthiş bir zekası vardı. İslam ilimlerinde, hukuk konularında ve diğer ilim dallarında denizler gibi derin, okyanuslar gibi geniş, gökler gibi uçsuz bucaksız bir bilgi dağarcığına sahipti.

Abbasilerin yönetimde olduğu yıllardı. Onun bilgisini, güvenilirliğini, dürüstlüğünü, takvasını ve tertemiz yaşantısın bilen Halife Me’mun, İmam-ı Azam’ı Kufe’ye kadı/hakim yapmak istiyordu. Adam kıtlığının olduğu, herkesin mal mülk para ve dünyalık sevdasına düştüğü bir devirde ondan iyisini bulmak mümkün değildi.

Günlerden bir gün, bu niyetini ve düşüncesini açıklamak, kendisine görev vermek için İmamı Azamı yanına çağırdı.

Davete katılmamak olmazdı.

İmamı Azam Halifenin yanına gitti.

Halife görev teklifini yaptı. Önemli bir görevdi bu, geri çevrilmeyeceğini düşünüyordu.

.    İmam-ı Azam bir an bile tereddüt etmeden bu teklifi geri çevirdi. Bu öyle netameli bir işti ki, yönetimin yanlışlarına, siyasetine, zulmüne, kötülüklerine alet olmak, işini yaparken engellenmek ve baskıya uğramak vardı. Zulme alet olmak zulmü yapmak demekti. Dünyada ve ahirette bunun hesabını Allah’a nasıl verecekti.  İmamı Azam Ebu Hanife dedi ki:

– Ben kadılık yapamam!

Halife de biliyordu, herkes de kabul ediyordu ki,  bu devirde ondan daha iyi kadılık yapacak birisi bulunamazdı.

Halife sert bir tavır takındı ve azarlar gibi dedi ki:

– Yalan söylüyorsun, sen kadılık yaparsın!

İmam-ı Azam Halifeyi şaşırtan ve sorusuna cevap olan  şu güzel cümleyi söyledi:

-Eğer ben yalan söylüyorsam, yalancıdan kadı olmaz, öyleyse ben sana yalan söylediğim için kadılık yapamam. Bugün seni aldatan yarın insanları da aldatır. Eğer “yapamam” dediğim zaman doğru söylüyorsam, sözümün gereği olarak kadılık yapamam. Öyleyse ben her iki  durumda da kadılık yapamam!

Denilir ki, kadılık teklifini geri çeviren İmamı Azam ondan sonra zindana kapatılmış ve işkenceler altında hayatını geçirmiş, orada ölmüştür.

Bu da onun, kadılık önerisini geri çevirmekle ne kadar haklı olduğunu ve ileri görüşlülüğünü ortaya koyar.

Ölümü pahasına kimsenin oyuncağı olmamış ve hiçbir şartta İslam ölçülerine aykırı davranmamıştır.

Ruhu şad olsun!

 

www.gencgelisim.com

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız