Hûlya Konar ile NLP üzerine söyleşi
Beyin programlama temelli NLP’yi duymayanımız kalmadı. Şimdi de sizden spiritüel NLP kavramını duyuyoruz. NLP’ye biraz ‘kalp’ mi kattınız yoksa?
“Programlama” çok önemli bir kelime… Bir insanın davranışlarının çoğu programlardan oluşuyor. Çocukluk dönemlerinden itibaren hepimiz beynimizi bilinçli ya da bilinçsiz olarak programlıyoruz. Örneğin, eşini telefonla arayan bir kadının eşine ulaşamaması sonucunda ilk aklına gelen “aldatılma” duygusu, kadının bu gibi durumlar için kendi zihnini programlamış olmasından başka bir şey değildir. Programlamalarımız çoğu zaman kendimizi koruma amaçlı olduğu için bize güvenli ve faydalı gelebilir, ancak doğrusu her türlü hal ve durumda daha esnek olabilmek, sınırlar koymadan çok sayıda seçeneğin olabiletesini kabul edebilmek ve konuya daha geniş açıdan bakabilmektir. İşte, NLP (Neuro Linguistic Programming) ile geçmişte oluşturulmuş programlarda değişiklik yapabiliyoruz, değişim süreçlerini, güçlü, etkili ve kalıcı bir alışkanlık olarak bilinçaltımıza yerleştirebiliyoruz. NLP, oldukça güçlü bir gelişim ve dönüşüm modelidir. Başlangış noktası insana duyulan hayranlık ve merak olan NLP, bana göre yaşamı daha anlamlı kılan serüven dolu bir yolculuktur. Bu yolculuğa katılan bireyler, sağlıklı düşünmeyi, duygularını kontrol edebilmeyi ve bu değişim, dönüşümü kalıcı bir hale getirebilmeyi öğrenebilirler.
SPİRİTÜEL NLP (SNLP) de ise tüm yöntemlerin uygulanması, kendine karşı sorumluluğun, sevme yetisi ve bilinçliliğin gelişim temeline dayanmaktadır. Spiritüel NLP, yaşamdaki duyu ve yapılarla, bilhassa insana dair spiritüel bilgileri dikkate alır. Bunu yaparken “sevme yetisi”, “bilinçliliğin gelişmesi” ve “kendine karşı sorumluluk” gibi oldukça önemli spiritüel prensiplerin üzerinde durur. Velhasıl sizin dediğiniz gibi NLP’ye kalp ♥ yani sevgi katmış oluyoruz özetle 🙂
Spiritüel NLP bazı prensiplerin üzerinde duruyor diyorsunuz, nedir bunlar?
Bazı SNLP prensiplerinden bahsetmeden önce SPİRİTÜALİTE kavramını açmak istiyorum; Spiritüalite, başkalarının gelişimine, başarmalarına olanak sağlamak amacıyla içten gelen yardım isteği, sevgiye, umuda, iyimserliğe olan bağlılık, yaşamda bir anlama ulaşma yolunda isteklilik ve sorgulama, insanlarla bir bütün olma, ortak bir amaçta buluşma isteğidir. İçten gelen mükemmel bir yaşama gücüdür. SNLP diğer disiplinler gibi bazı prensipler üzerine kurulmuştur ve bu ön kabüller SNLP’nin özünü oluşturmaktadır. Tıpkı mevcut NLP ya da diğer disiplinlerdeki ilkeler gibi, bunlarıda doğru şekilde kullanırsak yaşamımızda yüksek oranda faydalarını görebiliriz.
SNLP, insana dair spiritüel bilgileri dikkate alır yani bir insanın olanaklarını geliştirmesine, yaşamda Yaratıcı güç tarafından verilen doğal spiritüel gelişimden doğan prensiplerle uyum içinde olmasına, kendi refahını aramasına ve aktarmasına yardımcı olur. Bu yolda ilerlerkende özellikle “sevme yetisi”, “bilinçliliğin gelişimi” ve “kendine karşı sorumluluk” prensiplerinin üzerinde durur.
– Ne kadar çok seversen, o kadar güçlü olursun. Spiritüel anlamda sevgi; başkalarıyla uyum içinde olmak, kendini onlarda görmek demektir. Sevgi en büyük güçtür. Bir insanın kalbini başkalarına tamamen açabilmesi için, öncelikle kendisi ile barışık olmalıdır, yani ‘ben’ kavramını kabul etmeli, yaşamına uyarlayabilmelidir. Sevgi, hayatın olumlu gücüdür.
– Sadece gerçek anlamda mutluysan ve mutluluğunu yayabiliyorsan başarılısındır. Kişi dışarıdan bakıldığında imrenilen bir iş titrine ve gelire sahip olabilir ama en öze indiğimizde okuduğu okullar, statüsü, ilişkileri onu mutlu etmiyordur. Böyle bir durumda bu kişinin yaşamı başarısızlık örneğidir.
– Sevgiyle kabul etmek sağlıklı olmak, sağlıklı olmakta bütünlük oluşturmaktır. Dünya bir yansımadır. Dış dünyada bir şey reddildiği taktirde, vücutta bu bölünmenin bir yansıması görülür. Olanı olduğu gibi kabul etmekte zorlanan, çok fazla dağınık düşüncesi olan, yoğun korkular yaşayan kişilerin sık baş dönmesi yaşayabilmesi gibi…
– Ne kadar çok algılarsan, kendi için o kadar çok şey yapabilirsin. “En sonunda, yolun üzerinden ne topladıysan ona sahip olursun!” Kişi, yolunun üzerinde olanları farketmediyse, yoldaki işaretleri algılamadıysa hiçbir şeyi yanına alamaz ve başında ne ise sonunda da o olarak kalır!
– Öğrenen ve öğreten kişi yaşar. Yaşamın özü öğrenmek ve öğretmektir. Öğrenerek gelişiyor ve öğreterek tüm yaratılışın gelişmesine katkıda bulunuyoruz.
– İnsanın ruhu, zihni ve bedeni arasındaki uyum için sevgi yetisinin gelişimi, kendine karşı sorumluluğun güçlenmesi, bilinçliliğin gelişimi oldukça önemlidir. Bunların güçlenmesi, kişinin yeteneklerinin artması ve spiritüel açıdan güçlenmesi demektir.
Özelde NLP’de genelde ise tüm kişisel gelişim tekniklerinde ‘mükemmel olma’ hedefi insanların önüne konuyor. Mükemmel olmak gerçekten öğrenilebilen bir şey midir?
“Mükemmel” kelimesi ucu bucağı olmayan bir tanıma sahiptir ve açılımı kişisel farklılıklar gösterebilir. Bu yüzden, ben NLP için, “mükemmellik psikolojisi” yerine “yaratıcı psikolojidir” tanımını kullanmayı tercih ediyorum. Çünkü bana göre mükemmel olma çabası insanı yoran, harap ve bitap düşürebilen bir çabadır. Bize biz olma özelliğini veren mükemmel olmayan yanlarımızdır. Hepimiz mükemmel olsaydık soğuk, sıradan, tekdüze, durağan varlıklar olurduk. Mükemmel olmayan yanlarımız olmasa gelişemez, ilerleyemezdik. Böyle düşündüğüm için, tüm bireysel ve kurumsal çalışmalarımda benim hedefim mükemmellik olmuyor. Başlangıç noktası insana duyulan merak ve hayranlık olan NLP’de zaten, bireyi mükemmel yapmakla değil, kişinin kendi dünya görüşünü zenginleştirmekle ilgilenir. Başta dediğim gibi mükemmel olmanın sınırı yoktur, değerlendiren her kişinin bakışına göre sonuç farklı olabilir. Ancak herhangi bir alanda üstün sonuçlar çıkaran kişilerin çalışma yöntemleri araştırılıp, bir başka kişinin yaşam tarzı, hayata bakış açısı ile yeniden yoğrulup, bir takım prensiplerin içsel kabulü ve en önemlisi disiplinli bir çalışma ile benzer üstün sonuçlar elde edilebilir. Yeteneklerin başkalarına aktarılması için, üstün niteliklerin sistemli olarak modelleme prensibi, NLP’nin anahtar tekniğidir.
Yeteneğin doğuştan değil, öğrenilebileceğini savunan Laszlo Polgar, 1960’larda bunu ispatlamak için çok ilginç bir yol seçiyor. Şöyle bir ilan yayımlıyor. “Yetenek doğuştan gelmez, öğrenilir. Bunu ispatlamak için benimle evlenecek bir kadın arıyorum. Evleneceğiz ve çocuklarımıza küçük yaştan başlayarak satranç öğreteceğiz. Onları dünyanın en iyi satranç oyuncuları yapacağız. Buna hazırsanız, benimle evlenin.”
Klara adlı bir öğretmen, Polgar ile evlenmeyi kabul ediyor. Ve deney başlıyor. Polgar bu deney için satrancı seçiyor çünkü kendisinin satrançta bir uzmanlığı yok. Sadece orta derecede bir oyuncu. Klara ise hiç satranç bilmiyor. Laszlo eve binlerce satranç kitapları alıyor ve okumaya başlıyor. Eğitim bilgisi ile birleştirip öğretme yöntemleri geliştiriyor.
Laszlo ve Klara’nın ilk çocukları Suzan iki yaşında satranca başlıyor. İyi bir eğitimci olan karı koca, Suzan için mükemmel ve yoğun bir program hazırlıyor. Suzan günde neredeyse 8 saat pratik yapıyor. Daha sonra ikinci ve üçüncü kızları doğuyor. Onlar da programa dahil ediliyor. Her biri günde en az 8 saat pratik yapıyor. Üç kız diğer derslere de çalışıyor ve farklı diller öğreniyor ama asıl konuları satranç. İlk kızları Suzan, Dünya Satranç Konfederasyonu tarafından verilen ve en yüksek ünvan olan “Grand Master” ünvanını alan ilk kadın oluyor. Aynı zamanda erkekler satranç yarışmasına hak kazanan ilk kadın oluyor. İkinci kızları insanlık tarihinde hem kadın hem de erkekler arasında “Grand Master” ünvanını alan en genç kişi oluyor. Üçüncü kızları Judit 15 yaşında “Grand Master” oluyor ve şu anda dünyanın en iyi kadın satranç oyuncusu.
Polgar tezini ispatlıyor. Kendisinin satrançta bir uzmanlığı olmamasına rağmen, kızlarını yoğun çalışma ve pratikle mükemmeliğe ulaştırıyor. Aslında Polgar “Ben satranç bilmiyorum derken, genlerin bir etkisi yok” demek istiyor. Genlerin sadece % 50 etkisi olduğu bilinen bir gerçek ancak ilgili konunun nasıl yapılacağını öğrenen kişinin yoğun, etkin ve disiplinli pratik ile hedeflediği sonuca ulaşması mümkündür. Dünyada mümkün olan her şey herkes için mümkündür; sadece nasıl yapılacağını bilmek gerekir.
Geçenlerde katıldığım bir panelde konuşmacılardan biri NLP’nin, ‘insanı başka başarılı insanları modellemeyi öğreten bir başarı taklitçisi’ olduğunu söyledi. Bana oldukça ilginç geldi biraz da doğru. Tabiki NLP’yi bize bugüne kadar sunan eğitimcilerin kahabahati büyük. Çok aparatif bir gelişim metodu olarak sunuldu bugüne kadar. Anladığım kadarıyla siz işin başka bir penceresinden bakıyorsunuz.
Bu noktada, eğitim veren ve alan kişi tarafından “modelleme” ve “başarı” kelimesine yüklenen anlamlara dikkat etmek gerekir. Evet modelleme benim içinde oldukça önemli ancak modelleme, taklit etmek demek değil… Bir insan herhangi bir konuda kendisinden önce başarılı olmuş kişilerin nasıl başarılı olduklarını zihinsel ve duygusal anlamda inceler, gözlemler, kendisiyle benzeşen ya da ayrılan noktaları tespit edip, kendisine uygun “yepyeni” bir model geliştirerek hedeflediği başarıyı yakalayabilir. Bana göre bu taklit etmek değil, kolay anlaşılır ve öğrenilebilir, bireyin zihin ve ruh yapısına uygun, yeterince esnek, tamamen ona özel yeni bir model yaratmaktır. Tabi tüm bunarı yapabilmek için kişinin ne istediğini biliyor olması, “ne istiyorsun?” sorusuna tereddütsüz yanıt verebiliyor olması gerekmektedir. Tatminkar olmayan şimdiki durumdan arzulanan bir başka duruma geçebilmek için, kişinin kendisi ile iyi ilişkiler kurabiliyor olmasıda ayrıca önemli bir detaydır. Çünkü kişi, şimdiki duruma ve burada yanlış gidenlere odaklanmış olabileceği gibi, gelecekteki arzulanan duruma ve bekelenen bir takım ödüllerede odaklanmış olabilir. Veya tüm bunları istediğini zannediyor olabilir. Dünyaya dair her şeyi bilemeyeceğimize göre, çoğu alanda inançlarımız en iyi tahminlerimizdir.
Bu nedenle, ben kişinin zihinsel, ruhsal, duygusal, fiziksel bedenlerinin uyum içinde olması gerektiğine inanıyor ve tüm çalışmalarımda bu dörtlü arasındaki koordine ve senkronizasyonun yüksek uyumda olmasına özen gösteriyorum. Yani ben sizin deyiminizle işin, DENGE kısmındayım 🙂 Düşüncelerimiz ve fizyolojimiz birbiriyle bağlantıda, ne ve nasıl düşündüğümüz fizyolojimizi, fiziksel sağlığımız ve zindeliğimiz de düşüncelerimizi etkiliyor… Ruhsal boyuttaki uyum, bireysel varlığımızın ötesinde daha büyük bir bütüne ait olma hissi olarak kendini gösterir. Ve her şeyden önce, iyi duygularla dost olmalıyız. Herkese önce iyi duygular vermeliyiz. Sevdiklerimizi almak için önce mutlu olup sevgi vermeliyiz. Hayatta ne almak istiyorsak önce onu biz vermeliyiz!
Spiritüel NLP modern yaşamın kavgaşasıyla boğuşan günümüz insana ne vaat ediyor?
Sorunlarımızı halının altına süpürmek ya da yokmuş gibi davranmak veya olanı olduğu gibi değilde olmasını istediğimiz gibi algılamayı seçmek yerine, olup bitenin farkında olarak, başkalarını daha iyi anlayarak, neyi istediğimizi bilerek ve gerekeni doğru zamanda, uygun araçları kullanarak etkin şekilde yaparsak başarının bizimle işbirliği yapmasının kaçınılmaz sonuç olabileceğini söylüyorum. Bunun içinde an’da ve burada kalmak çok önemli diye hatırlatmak isterim. İnsanın yaşamını ihtiyaçlarına göre düzenleyebilmesi olanağını tanıyan ve mutluluğunun tadına varmasını sağlayan sadece bir yer ve bir zaman vardır, o yer “burası” ve zaman dilimi de “şimdidir.” Tüm diğer şeyler geleceğe yönelik faydalı bir şekilde kullanım için geçerli şartları oluşturabilir ama “şimdi” gelecek de değildir! Spiritüel NLP, sevgi temellidir, iç uyum, bilinçli ve bilinçdışı zihin arasındaki denge, sezgilerin güçlenmesi, daha etkin iç ve dış iletişim ve hem kendine hemde çevreye karşı sorumluluk konularının üzerinde durur. Her ne oluyorsa içimizde bir yerlerde oluyor… İşte SNLP ile o içte olanları dışa çıkarıp, ruh’unuzu keşfedip özgürleşebilir, mevcut yaşamınızdan fazlasıyla keyif alabilirsiniz…
Siz ne tür çalışmalar yapıyorsunuz ve okurlarımız size nasıl ulaşabilir?
Hem bireysel hem kurumlara yönelik tamamen ihtiyaca özel değişim ve dönüşüm programları hazırlıyor ve bunları uyguluyorum. Tüm çalışmalarımda, Holistik (bütünsel) program dahilinde kişilerin zihinsel, duygusal, spiritüel ve fiziksel bedenlerinin hem birbirleri hemde iş hayatı ve yaşam ile yüksek uyum ve denge içinde çalışmasını hedefliyorum. Bana göre DENGE başarılı ve keyifli bir hayatın anahtarıdır… Kişisel dönüşüm, farkındalık, iç motivasyon ve sezgiselliği arttırıcı bu çalışmalar ile bireyin kendisinde olan ancak farkında olmadığı ve kullanmadığı kaynakları bilhassa S/NLP ve meditasyonun etkili teknikleri ve pozitif psikoloji ile bütünleşmiş uygulamalar ile açığa çıkartıyoruz. Yaşamdan gerçek anlamda keyif alabilmek için, çevrenizde ve kendi iç dünyanızda neler olduğunun farkında olmanız gerekir. Bu farkındalık ve öze dönüş yolculuğu sırasında kişi sorumluluklarını, tepkilerini, duygularını, kişiliğindeki artı ve eksi özellikleri ve kör noktalarını keşfederek tüm hayatının yönetimini kendi eline alır, aslında gerçekleştirmesi gereken tek hedefin “ kendisi” olduğunu farkeder…
İletişim için; http://hulyakonar.com veya hulya@hulyakonar.com
Hûlya Konar → Hem bireysel hem de kurumsal alanda farkındalık arttırıcı, pozitif psikoloji uygulamalarıyla bütünleştirerek hazırladığı dönüşüm odaklı kişisel gelişim eğitimleri ve profesyonel koçluk çalışmalarına Holistic Transformation Institute’de öğrenme ve öğretme isteğiyle dolu Eğitmen ve Koç olarak devam eden, ana yaşam ilkesi “Öğrenen, öğreten ve paylaşan kişi yaşar.” olan Hûlya Konar, Uludağ Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği mezunudur, NLP (Neuro-linguistic programming) Trainer and Therapist, NLP Life Coach, EFT Master, Usui Reiki Master, Karuna Ki Master, Hatha Yoga instructor/Trainer, Zumba Dans instructor, Kahkaha Yogası Liderliği yetkinlik ünvanlarına sahiptir, 2009 yılından buyana Meditasyon (Osho, Vipassana, Raja) yapmakta ve yaptırmaktadır. Pek çok web kanalında yazı, analiz ve makaleleri yayınlanmakta, üniversitelerde öğrencilere yönelik kişisel değişim ve dönüşüm konularını içeren çeşitli seminerler vermektedir. Kadını destekleme ve mesleki eğitim kazandırma konusunda, işyerinde mobbinge uğrayan çalışanlara destek hususunda ve ayrıca özürlüler yararına yapılan pek çok sosyal sorumluluk projesinde aktif olarak görev almış ve almaya devam etmektedir ✿
“Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek; sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek; bir tek yaşamın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat soluk almış olduğunu bilmek… İşte başarmış olmak budur.”
Sevgi ve keyif dileklerimle, sağlıcakla kalalım ♥
Adem Özbay
ademozbaya@gmail.com