|
|
Yılan, Batı ve doğu ezoterizminde her dinde yaşamsal kudreti, yaşamsal değişimi, devri daim’i sembolize eder. Daha çok Mısır, Babil, Yunan ve Hint uygarlıklarında kullanılmıştır. Son derece kompleks ve evrensel bir semboldür. Yılanlar yaşamın ilkbaharlarının, ölümsüzlüğün ve aynı zamanda ruhun kayıp hazine ile sembolize edilen yüksek zenginliklerinin koruyucularıdırlar. Yılan bilgidir, güçtür, uyanıklılıktır, süptilliktir ve aynı zamanda kurnazlıktır; karanlık, kötülük, yozlaşma ve baştan çıkarıcılıktır. Hem ayla hem de güneşle ilişkilidir, hem hayat, hem de ölümdür, hem ışık hem karanlık, iyi ve kötü, bilgelik ve kör tutku, şifa ve zehir, koruyucu ve yok edici; hem ruhsal hem de fiziksel olarak yeniden doğumdur. Yılan güneştir, ama aynı zamanda da dünyasaldır, eşeylidir, ölümle ilgilidir, her düzeydeki gücün tezahürüdür, hem maddi hem de ruhsal olan tüm potansiyellerin kaynağıdır; ayrıca ölüm ve yaşam sembolleriyle de yakından ilişkilendirilir. Yeraltında yaşayan yılan yer altı dünyasıyla ilişkilidir ve ölülerin sahip olduğu sihirli güçlere, her şeyi bilişlerine o da sahip olabilmektedir. Yılan, son derece farklı simgelerle ilişkilendirilebilen bir semboldür. Pek çok kadim uygarlıkta yılan ölüler diyarını, ölüler ülkesini simgeler; bunun nedeni ise, hayatının büyük çoğunluğunu saklanmakla geçirmesi, dünya yüzeyinin altındaki oyuklarda yaşaması ve aynı zamanda da derisinin dökülerek yenilenmesidir. Yılan, ayakları olmadığı halde fazla çaba göstermeksizin hareket eder, tıpkı bir kuş gibi yumurtadan çıkar ve zehirli ısırığıyla genellikle öldürücü de olur. Görünür olan yılan, geçici bir ‘Büyük Görünmez Ruh’un, tüm doğal güçlerin ve ‘Hayat Ruhu’nun ya da ‘Prensibin Üstadı’nın dünyevi bir tezahürüdür. O, erken kozmogonilerde bulunan ve sonradan daha psikolojik ve daha ruhsal yorumlara yolu açan tanrıdır. ‘Yılanlar ya da ejderhalar eşiklerin, mabetlerin, hazinelerin, ezoterik bilginin ve tüm ay tanrıçalarının koruyucularıdır.’ Onlar, fırtınaları yaratanlardır, suların güçlerinin yöneticileridir, suları kuşatanlardır ve hem suları sınırlayanlar, hem de su getirenlerdir. Ölümün sularını geçen ölülerin tüm büyülerinde onlardan yardım istenir. Yılan doğurgan bir eril güçtür, tüm kadınların eşidir, bir yılanın varlığı hemen hemen evrensel olarak gebelikle özdeşleştirilir. Tüm dişil tanrıçalara ve Meryem Ana’ya eşlik eder ve genellikle onların etrafında dolanırken ya da ellerinde onu tutar şekilde tasvir edilir. Yılan burada aynı zamanda gizli, gizemli ve sezgisel olanın dişil karakteristiklerini taşımaktadır. Aniden ortaya çıkışını ve ortadan kayboluşunu önceden tahmin etmek imkansızdır. Tradisyonlar yılanın negatif rolünü vurgulamaya daha çok meyillidir dolayısıyla da yılan öldüren hayvanların pozitif bağlantıları olduğu düşünülür (örneğin kartal, leylek, şahin gibi). Bununla beraber, eski mitsel sistemler yılanın dünyayla ve yer altı dünyasıyla olan ilişkilerinden ötürü onun gizemli ve pozitif yanlarını kapsamaktadır. Yılan aynı zamanda şifa ve reenkarnasyon ile de ilişkilendirilir.
Yılan ve ejderha sembollerinin sıklıkla birbirlerinin yerine kullanıldığı görülür ve Uzakdoğu’da bu iki sembol arasında hiçbir ayrım yapılmaz. Yılan sembolizmi birçok farklı değer alabilmektedir; örneğin eril olabildiği gibi dişil de olabilir, ya da kendi kendini yaratabilen bir varlığa da dönüşebilir. Yok edici bir güç olarak yılan ölümü ve yıkımı temsil eder, periyodik olarak derisini değiştirmesi onun hayatı ve yeniden dirilişi temsil etmesine neden olmakta, çöreklenmiş yılan olarak ise tezahür sikluslarını temsil etmektedir. Androjen olduğuna inanılan yılan tüm kendi kendini yaratan tanrıların sembolüdür, o ayrıca dünyanın yaratıcı gücünü temsil eder. Birbirlerinin kuyruğunu ısıran iki yılan veya ejderha, görünüşte zıt olsalar da düalite realitesindeki herşeyin aslında aynı kaynaktan veya prensipten doğduğunu öne sürmektedir. Yılanın yaşamla ve ölümle böyle göze çarpan ve doğal ilişkileri vardır ve çoğu toplumsal tradisyonlarda önemli bir rol oynar. Norveç mitolojisinde dünyanın etrafına dev bir yılan (Jörmungandr) dolanmıştır; bu yılan denizin sembolüdür ve kadim Mısırlı sureti olan Güneş Tanrı’nın gemisini alabora etmekle tehdit eden dev Apophis’ten farklıdır.
Asya kökenli felsefi sistemlerde omurgaya dolanmış halde bulunan Kundalini Yılanı uyanmak için gerekli olan ve meditasyonla yükselen hayati enerjiyi sembolize eder. Yılanın çarkla olan bağlantısı Ouroboros’un Gnostik sembolünde grafik formda açıklanmıştır; bu aynı zamanda Kuyruğunu Isıran Yılandır, bu mitsel varlığın yarısı karanlık, yarısı aydınlıktır; ki bu da yılanın siklusun her iki yönünü de yansıttığını net olarak açıklamaktadır; yani aktif ve pasif, olumlu ve olumsuz, yapıcı ve yıkıcı gibi. Yılanın, tıpkı kara kurbağadaki gibi başında bir mücevher taşıdığına inanılır; ayrıca hazinelere ve büyülü yüzüklere sahip olduğuna inanılır.
Kozmik Birlik
Simya’da *Kadüse sembolünde (*yılanlı asa) şifanın ve zehrin homeopatik (1) güçlerini simgeler. Kadüse sembolündeki birbirine dolaşmış iki yılan, büyük bağlayıcı güç olan Zaman ve Kader’dir. Sürüngen yumurtaları yeniden doğumu simgeler ve onun gözkapaklarının olmayışı da her an uyanık oluşunu, yani bilgeliğini göstermektedir. Yılan genellikle ölümsüzlük meyvesini ya da otunu tutar. Yılan sembolü kendini susuzluğunu denizde gideren bir gökkuşağı olarak Fransız, Afrika, Hint ve Kızılderili sembolizminde ortaya çıkar. Yılanın alabildiği formlar çok çeşitlidir. Deniz yılanı görünüşe göre şuurdışının cehennemle bütünleşmesini vurgulamaktadır. Eğer yılanın birden çok başı varsa, bu sadece onun temel sembolizmine eklenen baş sayısına denk gelen ilave bir anlam yüklenmesine neden olur. Simyada, kanatlı yılan uçucu prensibi temsil eder, kanatsız yılan ise değişmez prensibin simgesidir. Haça gerilen yılan uçucu olanın ve aynı zamanda süblimleşmenin (Prometeus mitinde olduğu gibi) de sabitlenmesini ima eder. Ayrıca simyacılar da yılanda insandaki dişilin bir örneğini görmekte ve sürüngeni hem iyiye hem de kötüye eğilimi olan androjen tanrı Merkür’le ilişkilendirmektedir. Orta Amerikanın Kolomb öncesi uygarlıklarında yılan takvimin beşinci gün işareti olarak ortaya çıkmaktaydı. Geleneksel olarak yılanlar korku üreten varlıklar olarak görülürler. Kertenkele ve ejderha gibi mitsel karakterler yılanın ve tehditkarlığının abartılı birer versiyonudur. Kaya resimlerinden anlaşıldığı üzere güneydoğu Afrika kültürlerinde dev yılanlar genel olarak yağmuru ve suyu temsil etmekteydiler. Dünyevi Yılan Dünyevi yılan aynı zamanda ilkel içgüdüsel doğayı temsil eder; bu, kontrol edilmemiş, ve ayrıştırılmamış yükseltici hayat gücü, potansiyel enerji ve hayat veren ruhtur. O, yeryüzü ve gökyüzü arasında, aynı zamanda yeryüzü ve yer altı arasında bir aracıdır, gökyüzüyle, dünya, su ve özellikle de Kozmik Ağaç ile ilişkilendirilir. O aynı zamanda karanlığın bulut-ejderhasıdır ve hazineleri korur.
Güneş sembolü olarak Yılan Kozmolojik olarak yılan her şeyin içinden yaratılıp sonunda ona döndüğü ilksel deniz, ayrıştırılmamış ilksel kaostur. Yılan dünyayı destekleyebilir ve koruyabilir, ya da onu *Ouroboros (*Kuyruğunu ısıran yılan) gibi etrafında dolanabilir. Yılan devresel tezahürün ve yeniden emilimin sembolüdür. Bacakları ve kanatları olmadan hareket eden yılan her yeri kaplayan ruhu sembolize eder. Çatlaklara nüfuz eden haliyle insanın içsel doğası ve şuurudur. O aynı zamanda, doğanın zararlı yanını tasvir edercesine zararlı güçlerin, örneğin büyücülerin kılık değiştirmiş hali de olabilir. *Siyah güneş (*Sol niger), yılanın karanlık güçleri ile ilişkilendirilir. Göksel yılan, Çin’in gök mavisi yılanı ile birlikte gökkuşağını sembolize eder ve ikisi birlikte bu dünyadan diğerine uzanan bir köprü meydana getirebilirler. Yılanla oynayan bir çocuk yeniden kazanılmış cenneti, çatışmalardan kurtulmayı ve geçici dünyanın sonunu tasvir eder; birlikte yatan arslan ve kuzu ile aynı sembolizme sahiptirler. Kuyruğunu ısıran- çöreklenmiş Yılan Yedi Başlı Yılan Yedi başlı yılana ya da ejderhaya efsanelerde, mitlerde ve halk masallarında sıklıkla rastlanır çünkü yedi birliğin bozulmasını temsil eder ve sürüngeni kozmosun temel düzenleri arasına yerleştirir. Yedi başlı yılan uzayın yedi yönü sembolizminin ve aynı zamanda haftanın yedi gününün, yedi gezegen tanrısının anlamını paylaşır ve yedi günah anlamını da içinde barındırmaktadır.
Tüylü Yılan Yukatan’da Can hanedanı sırasında inşa edilen tüm yapıtların taşlarına bu hanedanın simgesi olan tüylü yılan çoğu zaman işlenirdi. Chichen Itza’daki binalarda bu nedenle sayısız tüylü yılan kabartmasına rastlanır. Yukatan’da savaşlarda ve devletle ilgili olaylarda tüylü yılan kraliyet sancağının üzerinde yeralırdı. Örneğin bu bölgedeki Mayax ülkesindeki Maya monarşisinin son kolu olan Can hanedanının son kralı olan kral Can’ın en küçük oğlu, Prince Coh’u savaşırken gösteren resimde bu kraliyet sembolü; tüylü yılan, prensi korur ve kollar şekilde tasvir edilmiştir. Aztekler’de de tüylü yılan Kukul Khan tanrılık sembolleriydi. Kolomb öncesi Amerikasının en önemli sembolü olan tüylü yılan’da insanın zıt güçler arasında, gökyüzü ve yeryüzü arasında bir tür sentez oluşturması gerektiğini görmek hiç de şaşırtıcı değildir. Bu yılanın başında, kuyruğunda ve bazen de bedeninde tüyleri vardır. Quetzalcoatl bu türün bir diğer androjen sembolüdür. İki yılanın simetrik yerleşmesi, tıpkı Merkür’ün kadüsesinde olduğu gibi, güçlerin dengesinin, korkutularak sindirilmiş yılanın (ya da süblimleşmiş gücün) sindirilmemiş yılanla dengelenmesi anlamına geldiği gibi, kötülükle dengelenen iyiliğin, hastalıkla dengelenen sağlığın da göstergesi olduğu söylenebilir. Çıngıraklı Yılan Kadüse İki başlı Yılan Üç başlı Yılan Ateş Yılanı Yılan ve Kuş Sembolü Sümer devleti Lagaş’ın Kralı Gudea’nın kadehinde, kartal pençelerinin üzerinde ayakta duran ve bir arslanın ön pençelerine sahip, kanatlı, kuş benzeri ve savaşmaya hazır bir çift hayvan figürü görülür. Burada yılan yeryüzü sularını temsil ederken bu tip kuş türevi varlıklar gökkubbeyi (ruhsal alemi) temsil eder. Bu kuş varlıklar yılanlarla sürekli bir çekişmenin içindedirler ve bu sembol de göksel olanla yersel olanın mücadelesini simgeler. Sembolde genelde gök kartal ile, yer ise yılan ile simgelenir. Bir anlamda evrendeki olumlu güçler ile şeytani güçlerin mücadelesi simgelenir. Yılan ve Ağaç Sembolü İnisiyasyon sürecini ifade eden Ağaç altındaki yılan sembolüne ise Orta Asya ve Cermen tradisyonlarında rastlanır. Tepesinde bir kuş dibinde yılan olan yaşam ağacı şeklinde tasvir edilen sembol sözkonusu tradisyonlarda sıkça görülmektedir. Kuş sembolü burada gök ve göksel olan, yılan sembolü ise yer ve yersel olan anlamındadır. Bu sembol Gılgamış Destanı’nda da yer alır, destanda yeryüzünü temsil eden yılan, bu yaşam ağacının kökündedir, görünmez varlık Lilit aracı konumunda ağacın gövdesinde, efsanevi Anzu kuşu ise tepesindedir. İslam Sembolizminde Hıristiyan Sembolizminde
Yahudilikte Budizmde Yılan bazen, bir hastalık ve yokluk döneminde insanları iyileştirmek için kendini bir naga’ya (2) dönüştüren Buda ile ilişkilendirilir. Hinduizmde Kundalini sembolik olarak halka şeklinde kıvrılmış bir yılan olarak temsil edilmektedir. Ruhsallığa yöneltilmiş çalışmaların sonucu olarak, örneğin Hatha Yoga gibi; yılan kıvrımlarını çözer ve bedenin çeşitli pleksuslarına denk gelen çarklara, şakralara doğru uzanır; ta ki alın bölgesindeki Şiva’nın üçüncü gözüne denk gelen noktaya kadar. İşte o zaman, Hindu inancına göre insan ebediyet hissini yeniden kazanır. Buradaki sembolizm muhtemelen cinsel organın yönettiği bir alandan düşünce bölgesine kadar yükselen bir güce işaret ediyor. Başka bir deyişle sembol varlığın yükselmesine işaret ediyor. Hint ikonografisinde tanrı Vişnu’nun omuzları ve başı, şişmiş boyunlara sahip dokuz yılan başıyla çevrelenmiş ve korunmaktadır. Bu çok başlı yılan, uyuyan hayvana eşdeğerdir. Sonsuz (ananta) olarak adlandırıldığı gibi “tortu” (şeşa) da denildiği görülmektedir. Yeryüzünün yukarıdaki ve yeraltındaki bölgelerini ve bütün canlılarının derinliklerin kozmik sularından biçimlendirilmesinden sonra arta kalan tortuyu simgeleyen bir figürdür. Yaratılan üç dünya sularının üzerinde yüzer, yani şişmiş boyun bölgeleri üzerinde dengelenirler. Şeşa yeryüzünde sürünen tüm yılanların kralı ve atasıdır.
Mısırda Eusebius, Mısırlıların Knep olarak adandırdıkları Yaratıcının yılanla simgelendiğini anlatır. Dolayısıyla Yaratıcı’nın sembolü olması yılana verilen değerin nedenini de ortaya koymaktadır. Kadim Mısırlılara göre yılan Uraeus krallığı temsil etmekteydi ve firavunun düşmanlarına zehrini akıtmaktaydı; bu sembol çeşitli güneş tanrılarla ilişkilendirilen güneş diskinin etrafına dolanmış halde de sembolize edilmekteydi. Uraeus, yüce ilahiliktir ve kraliyet bilgeliği ve gücüdür, bilgeliktir, altının sembolüdür. Yılan Apop, *Thyphon (*Fırtına Tanrısı) açısından bakıldığında Set olarak duman yılanı, karanlığın, uyumsuzluğun ve yıkımın şeytanı, ayrıca yakıcı güneşin zararlı yanıdır. Gnostizmde Grek Tradisyonunda Sümero-Semitik Tradisyonda Afrika Tradisyonlarında Amerika Kızılderililerinde Kızılderililerde küçük kitleli sular için dalgalı yılan sembolü kullanılırdı. Nagalar, Uygurlar, Kayralılar ve Amerika Mayaları suyu simgelemek için Khanab’ı, yani süssüz yılan’ı kullanmışlardır. Maya tradisyonundan anlaşıldığı kadarıyla süssüz yılanın suyu temsil etmek üzere yılanın bedeninin hareketleri okyanusun inip çıkan dalgalarına benzetildiği için suları temsilen seçilmiştir. Süslü yılan kadim halklar arasında her zaman için Yaradan ve Yaradılışın; Altın Çağ’ın kitaplarında verilen Yedi Emrin sembolü olmuştur. Mayalar, taş yontularında tüm varlıkların yaratıcısını etrafına çöreklenmiş bir yılan tarafından korunur şekilde simgelemişlerdir. Bir Hindu kitabı Aytareya Brahmana’da yılandan şöyle bahsedilir: “Sarpa Rajini, Yılanlar Kraliçesi, kıpırdayan her şeyin annesi” ve “Caisha, Yedi Başlı Yılan, Yaratıcı”. Azteklerde Kelt Tradisyonunda Çin Tradisyonunda Yılan, Çin burçlar kuşağının beşinci hayvanıdır. Olumsuz bir hayvan olarak kabul edilir. Çin’de büyük nehirlerin kıyılarında nehir tanrılarının yılan şeklinde olduğuna inanılırdı. Batı Asya efsanelerinde olduğu gibi yılanlar inci veya diğer mücevherler hediye edebilirlerdi. Çok tanınmış bir efsane, bir gencin kurtardığı yılanın kendisini değerli taşlarla ödüllendirdiğini anlatır. İran Sembolizminde Türk Tradisyonlarında Japon Tradisyonunda Minos Uygarlığında, Orta Pasifikte ve Romada Çeşitli Tradisyonlarda İskandinav Tradisyonunda Jung Psikolojisinde Edebiyatta Değişik görüşlere göre Bu da Blavatsky’nin neden fiziksel olarak yılanın, gücün madde tarafından baştan çıkarıcılığının sembolü olduğunu söylediğini açıklıyor ve bize daralma (envolüsyon) sürecinin kavranabilir bir açıklamasını getiriyor ve aşağı seviyeli olanın yüksek seviyede olanın içinde, önceki olanın önceki olanın sonrakinin içinde nasıl pusuya yatabildiğini gösteriyor. Bu düşünceyi ortaya atan Diel’dir, ona göre yılan kişisel bir günahın sembolü olmayıp tüm dünyevi unsurların içinde mevcut olan kötülük prensibinin sembolüdür. Aynı düşünceyi yılan Midgard ile ilgili olarak İskandinav mitleri de paylaşmaktadır. Yılan ile dişil prensip arasında açık bir ilişki vardır. Eliade, Greamann’ın Havva’yı yılanla kişileştirilen yeraltının arkaik Fenikeli tanrıçası olarak kabul ettiğine işaret eder. Bunu desteklemek adına Eliade, her elinde yılan taşır halde temsil edilen sayısız Akdeniz tanrısına işaret etmektedir. Eliade’a göre, Orta Avrupa’da, ayın etkisiyle bir kadının başından koparılan saçların yılanlara dönüşeceğine dair bir inanç vardır. Yılanın derisini değiştirebilme yeteneği kadim yazarları büyük ölçüde etkilemiştir; örneğin İskenderiyeli Philo için yılanın derisini atması eski yaşını çıkarıp atması gibidir, yılan aynı zamanda hem öldürebilir hem de iyileştirebilir, dolayısıyla da o agresif güçlerin; yani dünyayı yöneten negatif ve pozitif güçlerin sembolüdür. (Bu, Pers kökenli Gnostik ve Maniciliğe ait bir görüştür). Philo, en sonunda yılanın en ruhsal hayvan olduğuna karar vermiştir. Jung, Gnostiklerin yılanı omurgayla ve omurilikle ilişkilendirdiğine işaret etmiştir ve bunlar, şuurdışının kendini aniden ve beklenmedik bir şekilde ve şiddetli bir akışla ifade edişi için mükemmel bir sembol olmaktadır. Wirth’e göre, kadim yılan dünyanın desteğidir; ona hem maddi imkanlar hem de enerji sağlar; mantık ve imajinasyon olarak ve aynı zamanda da karanlığın gücü olarak açığa çıkar. Völuspa’da (9) bildirildiğine göre; yılan evreni yok etmek üzere uyandığında tufan başlayacaktır. Zimmer’e göre, yılan doğuşu ve tekrardoğuşu belirleyen hayat gücüdür ve dolayısıyla yaşam çarkı ile ilişkilidir. Buda efsanesi, yılanın kendini bedeni etrafında yedi kez nasıl doladığını anlatır, ne var ki onu yenemeyeceği için Gautama’nın önünde boynunu eğen bir genç adama dönüşmüştür. Mısır’da Güneş Horus’un, yılan Aphophis’in başına; sulara bir mızrak sapladığını görüyoruz. Yunanistan’da Güneş yani Apollo, suların sembolü Yılan Python’a galip gelir. Hindistan’da Vishnu, Güneş, suların sembolü Yılan Anatha’ya üstünlük sağlar. Hıristiyanlıkta Roma Kilisesi’nde Meryem Ana, ayaklarının dibindeki bir yılanla tasvir edilmiştir. Araştırmacı James Churchward’a göre bütün eski metinlerde Güneş, sembol olarak daima tek başlı olan suların yılanı ile savaşıp galip gelir şekilde gösterilir ve bu sembolle ilgilenen yazarların çoğu hata yapmış, her ikisi de yılan olduğu için suların sembolü ile yaratıcının sembolünü birbirinden ayırt edememişlerdir. Güneş yaratıcıyla savaşmamaktadır, zaten ortada savaş da yoktur. Mızrak, sulara nüfuz ederek orada bulunan kozmik yumurtalara hayat veren Güneş Güçleri’nin sembolüdür. Yılan sembolü bazı biçimsel kullanımlarında çiftyıldız Sirius’un yörüngesini simgeler. Örneğin Mayalar tüylü yılan ilah Kukulkan’ı bir çift yıldız olduğundan s’ler çizecek şekilde dolanan Sirius’un yörüngesini gösterecek şekilde s’ler çizen bir bir yılanla temsil eder ve yıldızın yörüngedeki konumlarını, yılan içine yerleştirilen yuvarlak yeşim taşları ile gösterirlerdi. Eski Mısır’da ise bu yörünge, her gün güneşi taşıyan Ra’nın peşinde dolaşan Apophis yılanı ile sembolize edilirdi. Bilindiği üzere Sirius iki gezegenden oluşmaktadır ve bu iki yıldıza ait iki yörünge, birbirine dolanan iki yılanla temsil edilirdi. Yılan sembolü, tantrizm ve yogada kundalini enerjisini temsil eder. Eski Mısırca’da kobranın hiyeroglifi olan “ara” hem yılan hem de ilahe anlamına gelirdi. Yılan dilinin çatal biçimi menfi anlamdaki ikiliğin sembolü olarak görülmüştür. Hıristiyanlıkta büyük öneme sahip olan yılanlar, İslam Dininde büyük bir önem taşımamaktadır. Kuran’da yılana dönüşerek Firavunun büyücülerinin asalarını yutan Musa’nın asasından üstü kapalı olarak sözeder, çünkü yılanlar nefs hayvanları olarak da görülebilmektedirler. Neo Spiritüalizmde
Ergün Arıkdal yılan sembolünün ezoterik anlamını ruh ve madde dergilerinin birinde şöyle ifade ediyor: Yılan gök halklarının galaktik dinleriyle ilişkili bir semboldür. Bu konuda bulunabilen çok az bilgilerden bazılarında “yılan ve iç içe daireler” sembolleri bulunur. Yılan, içinde yaşadığı spiral galaksinin iki büyük ucunu temsil eder. Örneğin kuyruğunu ısıran yılan sembolü dünyanın bildiği en eski semboldür. Yukatan’da bulunan tabletlerde bu sembol aynen görülmektedir. Yılan burada spiral galaksiyi ifade etmektedir. İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi de bir spiral galaksidir. Bu ifadelerden anlaşılabileceği gibi yılan aynı zamanda galaktik uygarlığın da sembolüdür. Bu yılanı gördüğümüz yerde Yaratıcı’nın bir mührüyle karşılaşmış oluyoruz. Galaktik Irk “Elohimler” olarak adlandırılmaktadır. Galaktik Irk’a mensup kişilere “Yılanoğulları” adı verilmektedir. Ayrıca uzaydan gelen “Yılan Krallar”ın mührü de buna bağlıdır. Bununla ilgili olarak örneğin Kukulkan yani “tüylü yılan” sembolü Güney Amerika yerlileri arasında çok yaygındır ve bu sembol Galaktik Irk’ın bırakmış olduğu bilginin son izleridir. O dönem insanları, Galaktik Irk’tan haberdardılar ve bunu bu şekilde sembolize etmişlerdir. Kuyruğunu ısıran yılan tekerrürü ifade eder. Bu tekerrür, kainattaki maddi ve manevi kanunların birbiriyle yakın ilgisini ifade eder. Hayatın doğum-ölüm çemberi (yılan), İlahi İrade Kanunu dahilinde seyrederek varlıkların tekamülü için müteaddit bedenlenmeleri yansıtan temel bilgiyi sembolize eder. Reenkarnasyon bir ilahi kanundur. Her dinde açık ya da kapalı bir şekilde ifade edilmiştir. Yılan sözcüğü İslam ve Hıristiyan aleminde zihinsel karışıklıklara yol açmıştır. Günümüz insanı “yılan”ı kötü, hiçbir işe yaramayan, hain, hilekar, aşağılık, alçak bir varlık haline getirmiştir. Tevrat’ta Havva’yı baştan çıkaran yılanın iğvasıdır. Yasak olan ağaçtan yemesini temin etmiştir ve bu da Aden Cenneti’nden kovulmalarına neden olmuştur. Aden Cenneti’nden kovulan bu iki prototip yeryüzüne indirilmeden önce hemen hemen bütün ihtiyaçları hazır olarak büyük bir konfor içinde yaşamaktaydılar. Bu konfor dünyaya indikten sonra kaybolduğu için yılan bunu yaptı diye bu canlıya olumsuz nitelikler atfedildiği görülmüştür. Gerçekte o yılan bildiğimiz yılan değildir. Meyva da bildiğimiz meyva değildir. O iki prototip te bildiğimiz Adem ile Havva değildir. Ergün Arıkdal yılan sembolü için bir başka çalışmasında da esneklik ve uyum açısından şunları ifade etmiş:
Yılan hareket etmek zorunda olduğu zemin üzerindeki bütün engebelere göre kıvrılarak, eğilip bükülerek sürünür gider. Yılanın hareket tarzı esnemenin en büyük simgesidir. Mısır kaynaklı olmak üzere bu yasa ‘yılan’la ifade edilmiştir. Başka anlamları da vardır ama, asıl anlatılmak istenen ‘Esneklik ve Uyum Yasası‘nın ifadesidir. İncil’de de “Yılanlar gibi zeki, güvercinler kadar saf olacaksınız.” denmiştir. Burada çok güzel bir ahlaki düstur veriliyor: Burada yılanın, eğilip bükülerek yaptığı uyum sağlama niteliğine değiniliyor. Siz de zekanızla aklınızIa tabiata insanlara uyum sağlayın, ama güvercinler kadar da saf olun. İç varlığınızı asla kirletmeyin…Zekanızı, aklınızı hile yolunda kullanmayın. Uyum sağla ama hiç bir zaman kötü niyetle değil denmek isteniyor. Burada çıkarcı amaçla uyum sağlamak yani riyakarlık- iki yüzlülük söz konusu edilmiyor Ayetteki güvercin kavramındaki ahlaki düsturu gözardı ederseniz, herhangi bir menfaatiniz varsa, “Zararı yok , ayıya dayı de…” anlayışıyla hareket edebilirsiniz diyor. Uyum sağlarmış gibi görün, arkasından da vur tepesine al canını… Böyle olursa, güvercin meselesinin tamamen zıddında bir hareket olur. Böyle davranılırsa, güvercin saflığı da bir kenara itilmiş olur. Böyle bir riyakarlıkla, köprüden geçene kadar ayıya dayı demek de mümkündür, ama sonucuna da katlanmak gerekir.. Bunlar, dünyayı tanımayan, enkarnasyonun ne demek olduğunu bilmeyen, ruhsal gelecekle hiç bir bağıntısı olmayan insanların durmudur yukarıda anlattıklarım. Onun için ‘ahirete iman’ iman esaslarından biridir. Etik yönü budur. Her işin bir hesabını verirsiniz. Her işin arkasından bir başka ahval ortaya çıkacaktır. Gizli saklı hiç bir şey kalmayacağına göre, bu yapılanların da görüleceği bir hesap vardır. Realiteler, yerlerini daha kapsamlı realitelere terketmek zorundadır. Bunun da zorluğunu çekiyoruz biz. Ülkemizin uzun süredir muhafaza etmiş olduğu realiteyi daha geniş bir realiteye tahvil etmek zorundayız. Bunu yapabilmemiz için karşımıza devamlı olarak zorluklar çıkarıyorlar: İnsan hakları, muhakeme-i usul kanunlarının değişmesi çıktı. Devamlı olarak da çıkıyor. Bunlar daha geniş bir realitenin unsurları. O şekilde yaşamaya süratle alışmamız, lazım ama bir türlü uyum sağlayamıyoruz. Çok daha büyük bir realite var. Bu teşekkül etti dünyada. O realite bizi ve herkesi yutacak, bunun başka yolu yok. Bunun içerisinde erimek zorundayız. Direnirsek, daha çok acı çekeriz. İçinde bulunduğumuz realiteden daha kapsamlı bir realiteye geçmek zorundayız. Realiteler statik değildir. Realite hareketlerini izlemek çok önemlidir. Bunu kendiniz de de hissetmeye çalışın.Herşeyin insanda tabii olarak kendinden başlaması lazım. Kendi realitenizi kendiniz kontrol edin ve sürekli esnemeye çalışın, benim ihtiyacım yok demeyin, mutlaka vardır… |
|
|
|
Dipnotlar (1) Homeopati, bir hastalığın, hastalık belirtilerini sağlam bir insanda ortaya çıkarabilecek maddelerin çok düşük dozlarda hastaya verilmesiyle tedavi edilebileceği inancına dayanan bir Alternatif tıp yöntemidir. Hastalığın ve sağlığın, doğanın üstesinden yine doğanın gelebileceğinin sembolüdür. |
|
|
|
Kaynakça – CIRLOT, J. E. ; A Dictionary of Symbols; Dover Publications; New York 2002. |
|
Yayına Hazırlayan: Astroset Semboller Araştırma Grubu |