Gerçek Eğitim ve Duygusal Zeka

0
887

“Duygusal zeka; kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme gücüdür. Dürtülerini kontrol ederek tatmini erteleyebilmek, ruh halini düzenleyebilmek; sıkıntıların sağlıklı düşünmeyi engellemesine izin vermemektir. Ayrıca kendini başkalarının yerine koyabilmek, sosyal becerilere sahip olmak ve umut beslemek de duygusal zekânın unsurları arasındadır.”


Gerçek eğitim

Günümüzde eğitim denince aklımıza bir yığın sayıdan, puandan başka bir şey gelmez oldu. Oysa eğitim, sadece soru çözmek değildir. Ayrıca bilgi depolamaktan çok daha fazla bir şeydir; eğitim her şeyden önce insan yetiştirmektir.

Şimdi bir örneği inceleyelim, birbirine yakın zekâya ve ailevi imkânlara sahip iki genç düşünün; birbirine oldukça yakın değerde puanlar almışlar ve rağbet edilen fakültelere yerleşmişler. Mezun olduktan sonra da iş bulmakta zorlanmamışlar; hayatları hiç bir kesintiye ve sıkıntıya uğramadan, iyi bir noktada başlamış.

Bu iki gencin bu noktada bırakıp, aniden 10 yıl sonrasına atlayalım. İki gençten biri, iş yerinde kendini göstermiş, sevdirmiş, yükselmiş. İyi bir evlilik yapmış, çocuklarına sevgi ve huzur dolu bir yuva sağlamış. Ailevi ilişkilerini ihmal etmemiş, herkesçe seviliyor, mutlu, huzurlu.

Diğeri ise, işyerinde olmayacak bir ilişkiye adı karışmış, saygınlığı etkilenmiş. Dedikodulardan bunalıp, başka iş yerlerine girip çıkmış, üstleriyle münakaşa etmiş, çalışma arkadaşlarıyla geçinememiş, sonunda kahretmiş bir şekilde hayattan vaz geçmiş, depresyonda… Bu ve benzer durumları yüzünden evde anne babasıyla da geçinemiyor, ekonomik düzensizliği yüzünden ayrı eve de çıkamıyor. Bazen sığınmacı bir şekilde bir arkadaşlık veya özel ilişkiye yöneliyor, ancak buna çok aşırı anlam yüklediği ve beklentileri sağlıklı olmadığı için yürütemiyor. Hayatından şikâyetçi, huzursuz, dahası bu durumlardan kendi suçunu görmekten uzak, hemen herkesi suçlama eğiliminde…

Bu ve benzer durumları siz de çevrenizde görüyorsunuzdur. Yapılan araştırmalar, okulda alınan iyi notların hayat başarısını garantilemediği gerçeğini tekrar tekrar ortaya koymakta ve zihinsel zekânın günlük hayattaki başarıya katkısının %10’dan fazla olmadığını göstermektedir.

Aslında sınav başarısı hayata sadece iyi bir yerden başlangıç yapmak için önemli; hayatın geri kalanı için o kadar önemli değildir.

Bu bakımdan, eşit zeka düzeyine sahip iki kişiden biri hayatta ilerleme kaydetmişken, diğerinin neden aynı başarı düzeyini yakalayamadığını anlayabilmek için bu kişilerin Duygusal Zeka dediğimiz becerilerinin de göz önünde bulundurulması gerekir.

Çünkü genel olarak Duygusal Zekâ; sahip olduğumuz bilişsel, sosyal, duygusal, vb. her türlü bilgi ve beceriyi hem kendi hayatımızda, hem de çevremizdeki insanlarla olan ilişkilerimizde ne kadar etkin kullanabildiğimizle ilgilidir.

Duygusal zekanın önemi

Uzun zamandır başarılı olmanın derecesi zihinsel zekâ ile ölçülürdü. Yapılan son araştırmalara göre ise “duygusal zekâ” insanların kişisel ve mesleki anlamda başarılı olmalarını zihinsel zekâdan çok daha fazla etkilediğini gösterdi.

Uzmanlar duygusal zekanın özelliklerini şöyle özetliyor,

“Duygusal zeka; kendini harekete geçirebilme, aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme gücüdür. Dürtülerini kontrol ederek tatmini erteleyebilmek, ruh halini düzenleyebilmek; sıkıntıların sağlıklı düşünmeyi engellemesine izin vermemektir. Ayrıca kendini başkalarının yerine koyabilmek, sosyal becerilere sahip olmak ve umut beslemek de duygusal zekânın unsurları arasındadır.”

Yani duygusal zekâ ile insanların ortak duyguları, iletişim becerileri, insanlık anlayışları, iletişim, nezaket vs. gibi yetenekleri tanımlanmaktadır.

Bunun yanında duygusal zekâ sadece insan ilişkileri ile ilgili bir kavram değil; kişinin sahip olduğu becerilerini hayata geçirebilme gücünü de gösteriyor. Zihinsel zekâ ile duygusal zekâ, birbiriyle etkileşim içinde olan ve birbirlerini tamamlayan özellikler. Mesela bir kişinin zihinsel zekâsı başarılı olmak için elverişli olduğu halde, stresini kontrol altına alamadığı zaman konsantrasyonunu sağlayamamasından dolayı zekâsının bir faydasını göremeyebiliyor.

Bunun tersi de mümkün; zekâ seviyesi orta olduğu halde, amaçlılık, kendini motive etme, öz güven, iyimserlik, hazzı erteleme ve azim gibi özellikler nedeniyle çok çalışabilen bir kişi; beklenenin üzerinde başarılı olabiliyor.

Bu konuda Amerika’da yapılmış bir gözlem de var. Stanford Üniversitesi’nde yapılan önemli bir araştırma özyönetim beceri ve yeterliklerinin kişilerin hayatında ne kadar önemli olabileceğini ortaya koymakta.

“Araştırma kapsamında 4 yaşındaki çocuklara lokum benzeri bir tatlı sunulmuş ve isterlerse bunun hemen yiyebilecekleri, ancak bir süre beklerlerse gelecek olan liderin kendilerine bu tatlılardan iki tane verecekleri söylenmiştir.

Tatlısını hemen yiyen çocuklarla, bekleyen çocuklar 14 yıl sonra tekrar izlendiğinde ortaya önemli farkların çıktığı görülmüştür. Bekleyen çocukların üniversite sınavları aşamasında duygusal açıdan çok daha dengeli ve tutarlı oldukları, stresli durumlarla daha iyi başa çıktıkları, arkadaşları arasında daha çok ilgi gören ve aranan gençler oldukları, iç motivasyonlarının daha yüksek olduğu ve daha çok amaca yönelik davranışlar gösterdikleri saptanmıştır.

Ancak araştırmanın en ilginç bulgusu bu gençlerin en yüksek puanın 1600 olduğu SAT sınavlarında (Türkiye’deki ÖSS), beklemeden yiyenlere kıyasla ortalama 210 puanlık bir üstünlük sağlamaları olmuştur. Bu fark en yüksek ve düşük sosyo-ekonomik ailelerin çocukları arasında veya ilkokul mezunu ailelerle, üniversite mezunu ailelerin çocukları arasındaki farktan daha yüksek bir farktır.”

Görüldüğü gibi, dürtülerini kontrol edebilme, hazzı erteleyebilme ve sabretme; hayatta başarılı olmak için çok önemli bir duygusal beceridir ve zihinsel zekayı değerlendirebilmek için de önemli olmaktadır.

Duygusal zeka geliştirilebiliyor

Bir ergenin anne babası olarak duygusal zekâ konusunu iki yönden değerlendirebiliriz;

1. Bizler; hem çocuğumuza iyi bir model olmak, hem de onunla iyi ilişkiler kurabilmek; ona anlayış dolu bir aile sunmak için kendi duygusal zekâmız konusunda bilinçlenebiliriz.

2. Çocuğumuzun duygusal zekâsı konusunda bilinçlenerek onu geliştirmek için neler yapabileceğimizi öğrenebiliriz.

Bunun için ise, şu soruları kendimize sormakla işe başlayabiliriz;

* Duygularımızın farkında mıyız?

* Onları yönetebiliyor muyuz?

* Onları doğru kullanmak bize ne kazandırır?

Duygusal ve sosyal becerilerini iyi kullanabilen kişiler, yani, kendini ve duygularını iyi bilen, onları kontrol ederek yönetebilen, başkalarının duygularını anlayan ve onlarla ilişkilerini ustalıkla idare edebilenler; hayatlarının hem özel hem de mesleki alanlarında daha avantajlı bir konuma geçerler.

Özel hayatta duygusal zekâ; insanların iş arkadaşları ve aile bireyleri ile iyi anlaşabilmelerini sağlar. Duygularının dizginine sahip kişiler, kendileri ve çevresindekiler ile ilgili sorunları kolayca çözebilir.

Mesela duygusal zekâlı bir anne baba; çocuklarını olduğu gibi kabul edip; onları dinleyip anlama yeteneğine sahiptir. Bunun için de sevilirler ve arkadaşça ilişki kurabilirler. Bir kere bunu başarınca onların iyiye yönlendirmekte daha başarılı olacaklardır.

Üstelik duygusal zekânızı geliştirmek size peşin bir mutluluk olarak dönecektir. Duyguları hakkında bilinçli kişiler genellikle kendileri ile de barışıktırlar ve kolay memnun olurlar.

Ve en güzeli, bütün bunlara doğuştan sahip olmamız gerekmiyor; bu özellikler öğrenilebiliyor. Nasıl ki zihinsel zekâ, bir takım alıştırmalarla, bazı temel bilgileri öğrenme yoluyla aktifleşip gelişiyorsa, duygusal zekâ başlığı altında yer alan beceriler de; öğrenilerek kazanılabilir ve geliştirilebiliyor.

Duygusal zekâ konusunun ana başlıkları şöyle sıralanabilir;

Kendini tanımak:

Kişinin kendi duygularını, ihtiyaçlarını, hedeflerini tanıması, tercihlerini yapabilmesi ve sahip olduğu şahsi gücünün ve kaynaklarının farkında olması anlamına gelir.

Gençlikte bireyselliği inşa etmek çok önemli bir ihtiyaçtır. Genç artık kendisini sizden ayrı bir kimlik olarak kurmak isteyecektir. Kararlarını vermek isteyecektir.

Çoğu anne baba kendi gençliğinde ona davranıldığı gibi davranarak çocuğunun bireyselliğini baskılar. Bazıları ise “biz yaşayamadık onlar yaşasın” gibi bir felsefeyle gencin her istediğini yapmasına izin verir.

Oysa gencin ihtiyacı “ne istediğini bilmek”tir. O henüz arkadaş çevresinin etkisiyle ailesinin telkini arasında bocalamaktadır. Yani henüz kendi kişiliğini kurmadığı için istekleri de etki altında kalarak şuna buna duyduğu heveslerden ibarettir.

Bu nedenle bu aşamada “en doğru davranış biçimi gençleri özgür bırakmaktır,” ya da “en doğru davranış biçimi kontrolcü olmaktır” diye tek yönlü bir tavsiyede bulunulamaz. Bu noktada çocuğun kimliğini inşa etme gücü göz önünde bulundurularak hareket etmelidir.

Mesela bir anne-baba olarak çocuğunuzun hayatında bazı şeyleri bilmek istersiniz. Ancak o da artık bireyliğini geliştirmek, bağımsız bir şekilde kendisi olmak ister; araya mesafe koymaya çalışır.

Bu çatışma nedeniyle, genç kendisini baskı altında, aile ise kuşku içinde hisseder. Bazen aile bunu olumsuz yöntemlerle çözmeye çalışır; gencin dolabını, çantasını, cep telefonundaki mesajlarını kurcalar. Bunu fark eden genç kızgınlık hisseder, sürtüşmeler başlar.

Bu noktada sizin gerçek istediğiniz şeyin bilincinde olmanız ve bunu anlatmanız çok önemlidir. Siz asla onu kızdırmak ve üzmek istemiyorsunuz. Sadece yanlış bir şey yapmadığından emin olmak, her şeyini sizinle paylaşmasını sağlamak istiyorsunuz.

Siz kendi istek ve duygularınızın farkında olursanız, bunu ona da anlatabilirsiniz. Her şeyden önce asıl istediğiniz şeyin ne olduğunu bilmelisiniz.

Gerçek istediğiniz şey, “kızınız kişilikli ve güçlü olsun. Yanlış işlere sürükleyecek çevrelere hayır diyebilsin. Kararlarını ve tercihlerini; birilerinin onayını almak için yapmasın. Kendi geleceğini düşünecek, yanlışlardan sakınacak kadar kendi değerinin farkında olsun.”

İşte bunu sağlayabildiğiniz zaman artık kızınız için korkmayın. Zaten o kendi öz disiplinine sahip, yanlış ilişkilerden uzak duran, hayatına yön verebilen biridir.

Bu konuda ise onun en büyük örneği siz olmalısınız. Siz başkalarının onayı için çırpınan biri olursanız doğru davranış olarak bunu örnek alacaktır. Mesela siz “herkes şu mağazadan giyiniyor, ben de giyinmeliyim” takıntısı içindeyseniz, o da “benim yaşımdaki herkes bu marka veya tarz şeyler giyer” takıntısı içinde olacaktır. Ama benimsediği tarz ile ait olduğu grup bazen sizi endişelendirecektir.

Bunun çaresi, sizin kendi inançları ve prensipleri olan biri olarak örnek olmanız. Hayatına şunun bunun için değil, kendi prensipleriniz ve amaçlarınız için yön veren bir insan iseniz o da bunu öğrenir.

Bunu hem kendinizin hem kızınızın hayatında sağlamak için bazı tekniklerden de yararlanabilirsiniz. Mesela iç sesinizi kriterize ederek duygusal farkındalığa ulaşabilir, zayıflıklarınızın kaynağını teşhis ve tedavi edebilirsiniz.

Duyguların farkındalığı; kişinin “kendi kendisiyle konuşmasını” izleyerek içinden gelen kendini aşağılama gibi olumsuz mesajları yakalaması; bir hissin temelinin farkına varması; korku, kaygı, üzüntü ve öfkeyle baş etmenin yollarını bulmasıdır.

Kendini yatıştırma, yoğun kaygılardan, karamsarlıktan ve alınganlıklardan kurtulma yetenekleri gelişmiş olan bireyler, hayatın tatsız sürprizlerini daha iyi karşılayabilmekte ve olumsuz deneyimler sonrasında kendilerini daha kolay toparlayabilmektedir.

Kendini tanıyan insanlar;

* Güçlü ve zayıf yanlarının farkındadırlar.

* Kendilerini gözlemler, eleştirebilir, kusurlarıyla dalga geçebilirler.

* Sürekli öğrenmeye ve kendini geliştirmeye açıktırlar.

* Hoşgörülüdürler.

* Kendilerinden emin, doğru bildikleri yolda her şeyi göze alabilirler.

* Kararlıdırlar, belirsizliklere ve baskılara karşı durabilir, her durumda (pozitif) olumlu düşünebilirler.

* Değerleri, hedefleri, davranışlarıyla yol göstericidirler.

 

Hatice K. ERGİN

www.gencgelisim.com


LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız