Ey Türk Gençliği! DEĞİŞ

0
966

Ralph Waldo Emerson, "Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol. Ama, dere kenarındaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir avuç ot ol. Bir yola neşe ver. Bir nilüfer olamazsan bir saz ol. Ama, gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya da mecburuz. Burada hepimiz için birer iş var. Cadde olamazsan, sokak ol. Kazanmak ya da kaybetmek ölçü değildir. Her ne isen onun en iyisi sen ol…" diyor.
Emerson, inceden inceye statükoyu eleştirdiği bu sözlerinde, aslında içimizde dönenip duran değişimin fitilini ateşliyor. Ömür boyunca dağ tepesinde bir çam olarak kalmayı tercih eden ve hayatını 'eğer'lerle şekillendirmeye çalışan birine "Her ne isen onun en iyisi ol!" demekten başka ne yapılabilir ki!..
Statüko, körü körüne eskiye, eskinin dayattığı ve kanunlaştırdığı şeye bağlılık mı sadece?
Fransızca (Latince) kökenli bu sözcüğü (statü'ko) …

 

ÖZCAN ÜNLÜ
ozcan.unlu@tg.com.tr

 

Ralph Waldo Emerson, "Dağ tepesinde bir çam olamazsan, vadide bir çalı ol. Ama, dere kenarındaki en iyi küçük çalı sen olmalısın. Çalı olamazsan bir avuç ot ol. Bir yola neşe ver. Bir nilüfer olamazsan bir saz ol. Ama, gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın. Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya da mecburuz. Burada hepimiz için birer iş var. Cadde olamazsan, sokak ol. Kazanmak ya da kaybetmek ölçü değildir. Her ne isen onun en iyisi sen ol…" diyor.
Emerson, inceden inceye statükoyu eleştirdiği bu sözlerinde, aslında içimizde dönenip duran değişimin fitilini ateşliyor. Ömür boyunca dağ tepesinde bir çam olarak kalmayı tercih eden ve hayatını 'eğer'lerle şekillendirmeye çalışan birine "Her ne isen onun en iyisi ol!" demekten başka ne yapılabilir ki!..
Statüko, körü körüne eskiye, eskinin dayattığı ve kanunlaştırdığı şeye bağlılık mı sadece?
Fransızca (Latince) kökenli bu sözcüğü (statü'ko), sözlükler, "Yürürlükte bulunan antlaşmalara göre olması gereken veya süregelen durum" olarak açıklasa da, kelimenin anlamı, "geçmişin tabularıyla günün gerçeklerine direnme" olarak değiştirilmeli.
Özellikle gençlerin ve 'gençliği' gelişmenin aydınlık yolu olarak görenlerin kaçtığı statükoculuk, ülkemizde de yavaş yavaş iflas etmeye başladı; iyi de etti.
Benim zamanımda…
Geleceği çağa göre yeniden yorumlamak ve yarına hazırlanmak gerekiyor. Hayatımızı kolaylaştıran bütün her şeyin, yıllar önceden bugünün gereksinimlerini karşılamak üzere rektifiye edilerek hâlâ kullanıldığını bir düşünsenize…
İnsanı gelişen ve değişen bir varlık olarak yaratan irade, onun belli kalıplar içinde sürekli kendini tekrarlayan bir 'yaratık' olmasını isteseydi eğer, bugün 'teknoloji' kavramıyla açıkladığımız çılgınlıkların hiçbirinin ortaya çıkmasına izin vermezdi.
Aslında statüko, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın"cıların kalkanı. Ya da "Benim zamanımda…" diye söze başlayanların kaytarmak için sarıldığı kutsal bir dayanak…
Eskiden, statükoyu korumak ve eğer mümkünse üzerine birkaç puan eklemek yeterli idi ve sadece böyle olduğu için Türkiye, örneğin İtalya'nın 40 yıl gerisinde ve sadece bu yüzden ülkemizin gençleri, insanı kemale ulaştıran yeniliklere ancak modası geçtikten sonra ulaşabiliyor.
Şimdi burada, kalıplaşmış bütün değer yargılarını değiştirmekten filan söz ettiğimi de düşünmeyin. Yeni anlayış ve algılayışın, dünyayı geniş bir vizörden bakmamızı gerektirdiğini düşünerek statükoculuğa karşı çıktığımı bilmelisiniz.
Statükoculuk biraz da sırf annemizin keyfi kaçmasın diye her gün mercimek çorbası içmek, öğretmenimiz üzülmesin ve kırık not vermesin diyerek sürekli Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Halide Edip Adıvar kitapları okumak gibi bir şeydir.
Karanlığa küfretmek mi?
Gençlerin varlıklarını, varoluş sırrının gereklerine uygun olarak; yeteneklerini de aynı doğrultuda değerlendirebilmeleri için statükoya savaş açmaları gerekiyor. Galiba bu konudaki en büyük eksiklik, cesaretten yoksun oluştur. Cesur düşünceler ve cesur eylemler ciddi ve sağlıklı bir gelecek kurmak isteyenler içindir; hatta nimet derecesinde bir armağandır. Öyleyse, 'karanlığa küfretmek yerine, bir mum yakmak' gerekir.
Ve hâlâ direnenler için, ABD'nin efsane başkanı Abraham Lincoln'ün, oğlunun öğretmenine yazdığı mektubu sunuyorum dikkatinize…
"Öğret ona ki… Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını… Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır.
Her düşmana karşılık bir de dost olduğunu da öğret ona! Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona, kazanılan bir doların, bulunan beşinden daha değerli olduğunu öğret… Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona!.. Ve hem de kazanmaktan neşe duymayı, Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu…
Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona… Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını…
Eğer yapabilirsen, ona, kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona, sessiz zamanlar da tanı! Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin edebi gizemini düşünebileceğini… Okulda hata yapmanın, hile yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona… Ona, kendi fikirlerine inanmasını öğret. Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi…
Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı da sert olmasını öğret ona… Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma! Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat, tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret.
Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona… Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin, sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara dudak bükmesini öğret ona. Ve aşırı ilgiye dikkat etmesini…
Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret… Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona… Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona  nazik davran, fakat onu kucaklama!.. Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır. Bırak, sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun. Bırak, cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlara karşı da derin bir inanç taşıyacaktır…
Bu büyük bir taleptir. Ne kadarını yapabilirsen bir bak bakalım… O, ne kadar iyi, küçük bir insan. Oğlum…"
Şimdi değişmeyi öğrenme sırası sizde…

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız