Dürüstlük Çiçeği Nasıl Kokar, Bilir misiniz?

0
800

Erhan Tığlı

erhantigli@mynet.com

Sizce en güzel çiçek hangisidir? Gül mü, karanfil mi, papatya mı? Manolya, lale ya da akasya, menekşe mi?

Şarkılarda, şiirlerde en çok gül geçer. Sevgili güle benzetilir. Belki de dikenli oluşundandır bu. Ne olursa olsun, gülü seven dikenine katlanır, gülün kokusuyla kendinden geçer, kanatlanır, sanki canına can eklenir. Özel günlerde daha çok gül beklenir. Gülün de kırmızısı istenir. Karanfil de güzel bir çiçektir. Yanık bir kokusu vardır. Ahmet Haşim’in dediği gibi, “Yârin dudağından getirilmiş / Bir katre alevdir bu karanfil.”

Lale de bir devre adını vermiş bir çiçektir. Kıpkırmızı olanı, aşk ateşiyle yanan aşığa benzetilir. Politik bir simgedir aynı zamanda. Papatya bir kır çiçeğidir. “Papatya gibisin beyaz ve ince / Eziliyor ruhum seni görünce” denilir bir tangoda.

Zeki Müren’in manolyası vardır: “Koklamaya kıyamam / Benim güzel manolyam…” Akasya baygın kokusuyla koklayanları mest eder: “Yârimle biz biz bize / Otururduk diz dize/ Sevişirdik göz göze / Akasyalar açarken” diye şarkı söyletir. Menekşe, gökkuşağını andıran renkleriyle gönül tellerimizi titretir. Sümbülün morluğu ve boynu bükük duruşu ozanlarımıza yas tutanları anımsatmıştır. Zambağın çeşitli renkleri vardır ama daha çok beyazı olanı yeğ tutulmuş, masumiyet simgesi sayılmıştır. Orkide, krizantem gibi çiçekler daha çok sosyetik çevrelerde görülür, hediye edilir.

Görüldüğü gibi, her çiçeğin kendine özgü bir özelliği, değişik bir güzelliği vardır. Herkes kendi zevkine, kişiliğine göre bir çiçeği sever, onu diğer çiçeklerden daha güzel sayar, üstün tutar. Zevkler ve renkler münakaşa edilemez, niye bunu seviyorsun diye sorulamaz. Ama bana soracak olursanız, en iyi, en güzel çiçek dürüstlük çiçeğidir. Ne o, böyle bir çiçek adı duymadınız mı? Eğer öyleyse aşağıdaki öykücüğü okuyun da bir düşünün.

 

Dürüstlük Çiçeği Hikayesi

 

Bir Çin prensi tahta çıkacaktı ama yasalara göre, daha önce evlenmesi gerekiyordu. Uygun bir aday bulmak için bölgedeki genç kızları huzuruna çağırdı. Saraydaki hizmetçilerden birinin kızı prensi çok seviyordu. O da prensin huzuruna çıkmak istedi. Annesinin uyarılarını dinlemedi, çünkü sevdiği adamı bir kere bile görmek onu mutlu edecekti. Beklenen gece geldi. Genç ve güzel kızlar en güzel giysilerini giymişler, süslenmişler, kendilerini beğendirmek için her çareye başvurmuşlardı. Prens kızlara birer tohum verdi. Bunu saksılarına dikmelerini, altı ay sonra gelmelerini söyledi. En güzel çiçeği yetiştiren kızı kendine eş olarak seçecekti. Herkes tohumu alıp heyecanla evine geri döndü. Genç kız da kendisine verilen tohumu alıp saksıya ekti. O kadar bakmasına, özenmesine karşılık toprakta tek bir filiz bile görünmedi. Her şeyi denedi, uzmanlara danıştı ama bir fayda göremedi. Altı ay dolmuştu fakat saksı hâlâ bomboştu. Prense sunacağı bir çiçek olmadığı halde gene de belirtilen gün ve saatte boş saksıyla saraya gitti. Oysa diğer kızlar güzel ve gösterişli çiçeklerle dolu saksılarla gelmişlerdi. Prens salona girdi, kızların arasında dolaştı, saksıları birer birer inceledi. Hizmetçinin kızını kendine eş olarak seçtiğini duyurdu. Herkes şaşırmıştı. Diğer kızlar bu karara itiraz ettiler. Boş saksıyla gelen kız nasıl eş olarak seçilirdi? Prens durumu şöyle açıkladı:

“Bu genç hanım en değerli çiçeği yetiştirip bana sundu. O çiçeğin adı dürüstlük çiçeğidir. Çünkü sizlere dağıttığım tohumların hepsi sahteydi ve böylesi renkli ve canlı çiçekler açmaları olanaksızdı.”

 

Nasıl, haklı değil miyim? Hepimiz böyle çiçekler yetiştirelim ve çiçeklerimizi hiç soldurmayalım.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız