DENİZ TEKİN ilgi@gencgelisim.com
Medyayı özgün tiplemeleriyle eleştiren, ilgiyle izlediğimiz popüler yapımları mesaj derdine düşmeden iğneleyen, böylece bizi bize güldüren anti-medya şovmen Şahan Gökbakar, son olarak programlarında canlandırdığı Recep İvedik karakterini beyaz perdeye taşıdı. Halkın komedi adına çektiği eziyeti değil, halka eziyet çektirenleri eleştirdiğini söylüyor Şahan ve mizahı Recep İvedik’in çehresinden sunuyor seyirciye. 22 Şubat’ta gösterime giren film hakkında yorumları izleyiciye bırakalım ve Şahan Gökbakar’ın genç yaşta yükselen başarı grafiğine çevirelim gözlerimizi.
22 Ekim 1980 İzmir doğumlu Şahan Gökbakar, ODTÜ Koleji’nden sonra Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü’ne 350 kişi arasında ilk dörde girerek başlamış ve 2002 yılında mezun olmuş.
Bir keşfediliş hikayesi yok Şahan Gökbakar’ın. Mucizeler eşliğinde gelmemiş olduğu yere. Düşe kalka, işyerlerinden kovularak ve eleştirmenlerce başarısız olarak değerlendirildikten sonra yakalamış başarıyı. Son derece sıradan bir öyküsü olduğunu söylüyor: “Benim ilginç bir hikayem yok. Aslında hikayeler insana mistik bir hava katıyor. ‘Hayatım sinema filmi gibi gelişti’ sözleri insanlara ilginç geliyor. Tam aksine, çok lakayt bir hayatım oldu. Çok acılar çekip de sekiz kardeşimle bir odayı paylaşmadım. O esnada ayran almaya gidip de Uğur Yücel ile karşılaşmadım. Kolejlerde okudum, devlet okuluna hiç gitmedim. Hiçbir zaman bir sırada üç arkadaş oturmadım.”
Çocukluğunda hep enerjik ve komik olduğunu söyleyen Gökbakar, bir süre sonra masa başı işlerden keyif almayacağımı fark etmiş. Mezuniyetten sonra İstanbul’a yerleşen ve reklam seçmelerine katılan Şahan, hiçbirine seçilemeyişini bakın nasıl anlatıyor: “Komşumuz Gülseren Gül Tunca’nın da etkisiyle ‘Acaba tiyatro mu okusam?’ sorusu düştü aklıma. Sınava girdim ve serüven böyle başladı. Okuldayken arkadaşlarıma ‘Kendi şovumu yapacağım.’ diyordum. Okul bitince de İstanbul’a geldim, reklam seçmelerine katıldım. Hepsi ‘Biz sizi ararız’ dedi; ama hâlâ arayacaklar.”
Ona Yeteneksiz Diyen Eleştirmenler Nasıl Fikir Değiştirdi?
Peki bu başarısız deneyimden sonra hiç umutsuzluğa kapılmadı mı Şahan? İzleyiciyle ilk buluştuğunda tutulmayan televizyon programlarının ardından televizyon dünyasında kendine nasıl yer buldu? Cesaretini ve umutla yola devam edişini şöyle özetliyor Şahan: “Baktım kimse beni aramıyor, bir program yapayım diye düşündüm. Zıbın diye bir program hazırladım. Birkaç yerle görüştüm, olmadı. TV8’de çalışmaya başladım, bir ara da Zıbın’ın bir bölümünü hazırladım. 2004 yılbaşı gecesi yayımlandı. Program beğenilmedi, beni işten attılar. Ben de TRT’de bir şeyler yaptım. Orada da yaptıklarım beğenilmedi. Hatta o dönem bazı televizyon eleştirmenleri çok yeteneksiz olduğumu yazdılar. Sonra Zoka diye bir program yaptım TV8’e. Aslında var olan bir programdı Zoka. İlk 13 bölüm yayınlanmıştı. İkinci 13 bölümü benimle yaptılar. Beş-altı hafta geçince yıldızım parladı.
Aynı eleştirmenler bu sefer ne kadar yetenekli olduğumu yazıyordu.”
Birçok kişi Şahan’ı Zoka ile tanıdı. Zoka’dan sonra TV8’de ve atv’de Alper Mestçi ile beraber “Dikkat Şahan Çıkabilir” isminde bir antimedya-skeç şov hazırladı. Özellikle Recep İvedik ve Küçük Oskar tiplemeleriyle medyaya gönderdiği eleştiri okları güldürürken, nelere güldüğümüzü sorgulamamızı da sağladı. Daha sonra NTV’de yayınlanan Kime Diyorum Ben adlı reality show programını hazırladı.
Başarısızlıklarına Rağmen Yükseleceğini Hissediyordu
Lise yıllarından beri öğretmenlerinin umutsuzca bakışlarına rağmen, Türkiye’de komedi adına bir şeyler yapıp yükselmeyi koymuş Şahan kafasına. Çocukluk enerjisini hiçbir zaman kaybetmediğini ve o günlerdeki umut ve motivasyonunu bugünlere taşıdığını şöyle anlatıyor: “En başından beri zaten komik, enerjik, ortamda göze batan, ilgi çeken, ilgi odağı olmayı seven, yaratıcı bir çocuktum. Yedi yaşındayken apartmanda duvara kağıt asıp çocuklar arasında bilgi yarışması yapar, cetvel falan hediye ederdim. Sonra anneannemden kalma eski bir radyo vardı. Apartmandaki çocukları konuk alıp radyo programı yapardım. Lisede de hep ‘Şahan da gelsin, Şahan da olsun’ diye aranılan, popüler biriydim.”
Türkiye’deki Komedyen Eksiği ve Mesaj Verme Derdi
Türkiye’de ciddi bir komedyen eksiği olduğundan yakınıyor Şahan. Yıllardır aynı yüzlerin, mesaj verme kaygısıyla insanların karşısına çıktığını, halkın da kendisine dayatılan kuru bir mizaha dayanmak ve gülmek zorunda bırakıldığını ifade ediyor. Cem Yılmaz’ı bir fenomen olarak görüyor ve bir hayranı olarak, Türkiye’de komedi ve mizaha yeni, özgün bir boyut kazandıranın Cem Yılmaz olduğunu söyleyerek şöyle diyor: “Halk bunu istiyor diye verilen standardı düşük espriler yerine içinde sürekli mesaj barındırmayan bir iş yapmaya karar verdik. İlk üç bölüm sonunda halk bunu istiyor diye bir şey olmadığını fark ettim. Halk biziz bu arada, halk diye yaşayan ayrı bir form yok. İnsanlar artık biraz daha zekice espriler istiyor. Türkiye’de mesaj vermeyen espriyi Cem Yılmaz yaptı, yırtındı adam bunun için. Güldürürken düşündürmek ne demek? Biz de televizyonda ilk defa bu misyonu üstlenen bir ekibiz. Mesaj vermek gibi bir amacımız yok. Bir anchorman’i, sunucuyu, polemik yapmaya çalışan sanatçıları eleştiriyorum. Halkın çektiği eziyeti değil, halka eziyet çektirenleri eleştiriyorum. Biri kalksın beni de eleştirsin, çok hoşuma gider. Ama ‘Oh ne güzel, biz hep beraber ne güzel gülüyoruz.’ denilen bir dünyada güldüğümüz kadar kalırız.”
Şahan Gökbakar Başka Neler Yapıyor?
Evde Play Station oynuyor. Gitar çalmayı seviyor. Besteler yapıyor, şiir yazıyor. Birkaç yıl önce Yılmaz Erdoğan’ın şiir CD’sini dinlemiş. “Ben de yazayım böyle bir şey” demiş. Okuldaki tiyatro hocalarına yollamış “Yılmaz Erdoğan’ın yeni şiiri” diye. Hepsinden “Mükemmel, adam bitirmiş işte!” diye mailler gelince anlamış ki Yılmaz Erdoğan ismi altında beğeni toplayabiliyor, hemen şiire başlamış. Erdoğan’la kalmamış, Cemal Süreya’lara kadar gitmiş.
Şahan’dan İnciler
- = İnsanlar bir maskeye sığınmış aslında. Benim yaptığım, maskeleri indirip dışa vurmak.
- = İstanbul’da iki senedir pide, pizza, lahmacun, hamburger yiyorum sürekli. Ankara’da annem neler yapıyordu yahu. Çok özlüyorum. Bir de ben uzun bir ilişkiden çıktım. Uzun ilişkiler insanı şişmanlatıyor.
- = Düşen kadına hiç tahammül edemem. Sevgilimin ayağı takılır da düşerse hemen ayrılırım. Neden bilmiyorum, böyle bir takıntım var. Kaç kez ilişkiyi bitirdim bu yüzden. Bunu yazmayın ha, sır bu… Aman diyeyim, sakın yazmayın!
- = Liseye kadar hep ODTÜ Koleji’nde okudum. Hep milletvekili çocukları, korumayla gelen tipler vardı okulda. Bizim dönemde Tansu Çiller’in oğlu vardı, Berk. Futbol maçı yapardık mesela, Berk’e sert girdin mi korumalar girerdi sahaya “Yavaş lan!” diye. Berk topu alınca herkes dururdu, o da milleti çalımlayıp gol atar, sonra da sevinirdi. Öyle bir çocukluk geçirdik yani.
- = Annem “Ne zaman ciddisin, ne zaman değilsin, anlayamıyorum” der. Onun dışında bir garipliğim yok. İki elim, iki kolum var. Kız arkadaşlarım da oldu, asosyal değilim yani.
- = Günde 10-12 saat televizyon izleyen bir insanım. Annem çalışıyordu, bize “Eve gidince televizyon izleyin.” derdi. Yoksa evi yakabilirdik! Aklım ermeye başlayınca televizyondaki saçma şeylere “Bu ne ya…” demeye başladım. Sonra, o saçmalıkları arkadaşlarıma oynar oldum. Sonra da bu birikimi bir televizyon projesi haline getirip anti-medya şova dönüştürdüm.
- = İnternet benim için üç işe yarar: 1- seyahat ve organizasyon, 2- mail, 3- yemek siparişi.
www.gencgelisim.com
Kaynaklar:
-http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eahan_G%C3%B6kbakar
-Zaman, Cumaertesi eki
-www.anafikir.com/sahan-gokbakar-roportajlar/ – 52k –
-www.basinyayin.net/roportaj/sahan-gokbakar-birbirimizi-kandirmayalim-derim – 50k –
recepivedikfan.com/showthread.php?tid=
460 – 51k -http://www.sinemalar.com/haber/291/Recep-Ivedikin-Ilk-Roportaji/