Siz hala hayatınızdaki kararları alırken, özgür olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Bence yanılıyorsunuz çünkü beyniniz artık size hizmet etmiyor. Artık insanları yöneten büyük bir beyin var ve hepimiz onun kölesi olmuş durumdayız. Ne yiyeceğimize…
Yazar : Aşkım KAPIŞMAK
www.askimkapismak.net
Siz hala hayatınızdaki kararları alırken, özgür olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Bence yanılıyorsunuz çünkü beyniniz artık size hizmet etmiyor. Artık insanları yöneten büyük bir beyin var ve hepimiz onun kölesi olmuş durumdayız. Ne yiyeceğimize, ne giyeceğimize, kimi sevip kiminle sevişeceğimize hatta kuracağımız hayallere bile karar veren bir başkası.
Şimdi bu söylediklerim biraz garip gelebilir ama biraz düşünelim isterseniz.
Sabah uykunuzdan uyanıyorsunuz, kısa süreli bir esneme ile pencerenizin önüne geçiyorsunuz amacınız havaya bakmak belki de güneşi görmek. Perdeyi açtığınız gibi karşınızda koca koca reklam panoları ve size – beni kullan rahatla – diye bir ürün.
Elinizi yüzünüzü yıkamak için banyoya giriyorsunuz ve banyodaki tün eşyaların üzerinde logolar. Ama hiçbirinin farkında değilsiniz çünkü hepsi bilinçaltınıza işlenmiş durumda. Kahvaltınızı yapıp işinize gitmek için kapıdan çıkıyorsunuz işte beynimizi yönetenler iş başında, gözünüzün alabildiği her yerde bizi mutlu, başarılı yapacağına dair kesin konuşan reklam panoları, ilanlar.
Hani yıllar önce Matrix filminden sonra nasıl da ortalık siyah gözlüklü, uzun deri paltolu insanlarla dolmuştu. Hani 3 yıldır ortalık Kurtlar vadisi gibiydi. Şimdi bakın etrafınızdaki çocukların doğum günü partilerine, prenses olmak için yarışan kız çocukları, örümcek adam olmak için kavga eden erkek çocuklarıyla dolu.
Çünkü hepsi kendilerini bu şekilde mutlu edeceklerine inanıyorlar. Evde oturmuş aldığın DVD’yi izliyorsun. Tam adrenalinin yükseldiği esnada filmdeki baş karakterin kol saatini gözünün içine sokuyorlar. Arabayla hırsızı yakalamaya çalışırken, sen bir anda kendini o arabada hayal ederken ve içinde ben orda olsam derken, bir anda adamın yan koltuğunda son çıkan bir lap topu gözüne sokuyorlar. Artık sen de anlıyorsun, benim güçlü olmam bu eşyalara bağlı.
Şimdi diyecekseniz ki saçma. Ama gençlerin birçoğu marka giyinmeyen yaşıtlarını aralarına almıyorlar. Yetişkinlerin birçoğu sırf arkadaşı aldı diye hiç ihtiyacı yokken evini eşya ile dolduruyor.
Hepiniz semt pazarlarına gitmişsinizdir. Lütfen bundan sonra gittiğinizde sebze reyonlarının birinin önünde durup, satıcıları dinleyin. Televizyondaki bütün bitki proflarının isimlerini ve tavsiye ettiği bitkilerin isimlerini bağırıyorlar. Yok öyle ninenin, dedenin söyledikleri bak artık anlaşmalı proflarımız var bizim.
Cebinde biraz paranız var ama çok uzun süre kalmıyor nedense.
Lütfen kendimize gelelim. Sistem, halkın cebinde para bırakmamaya odaklı. İnanın çalışanların %90’ı maaşlarını görmüyorlar. Çünkü bankalar sağolsun, kredi kartları sağolsun. Sanal bir alemde yüzüyoruz. Dünyaya getirdiğimiz çocuklar iyi bir eğitim alsın isteriz hepimiz. Biraz paramız var ve diyoruz ki özel bir okula göndereyim. Ama nereye?
Bakın etrafınızdaki kolejlere içinde okuyan birçok çocuk okulu için gönüllü kölelik, parasız mankenlik yapıyor.
Size açıkça bir gerçek. Bazı kolejler, bazı kurumcuklarla anlaşıp Türkiye genelinde herhangi bir spor dalında turnuva düzenliyor. Ama nedense bu okullar hep birinci hep birinci. Sonra o okuldan katılan öğrencilerin resimleri hiçbir telif hakkı ödenmeden 1 yıl boyunca her yerde gözümüze sokuluyor. En büyük tehlike ise kazanamayan ya da yarışmaya alınmayan diğer sınıf arkadaşlarına. Çünkü onlar kendilerini yavaş yavaş geri çekmeye başlıyor. Kim istemez ki o resimlerde olmayı, harika değil mi?
Sen de aaa en iyi okul bak her branşta birincilikleri var, diyorsun. İlk önce çocuğunu tanısan… Bir tanıdığım anlattı, bu güzel ülkenin bir yerinde golf oynayan bir arkadaşı, bu sporda çok iyiymiş. Bir gün topu tam deliğine sokmuş. Bizimki de topu almaya yönelmiş, eğilmiş topu almış ve delikte ne görsün, bizim bankalardan biri deliğin içine reklamını koymuş. Ey insanlar, heyecanın, adrenalinin ve her türlü duygunun yoğunlaştığı anda beyin, gördüğünü ve duyduğunu hafızaya hızlı kaydeder. Harika değil mi?
İnanın 1 yaşından itibaren ne yiyip, içeceğimize karar veriyorlar artık. Markete 2 yaşındaki oğlu ile giden bir kadın anlatıyor. Markette giderken, istediği her ürünün önünden geçerken ağladı ve zorla aldırttı bana. Üstelik hepsi de televizyonda, gazetede reklamları olan ürünler. Yazık, bu anne kendi annesinin öğrettiği beslenme şeklini uygulayamayacak. Biz her sene bir ikoncan seçelim ve her sene erkeklerin %50si bu ikoncanlara aşık olsunlar. Harika değil mi?
Artık kimse kimsenin karakterine bakmadan, ne hissettiğini düşünmeden, görüntülerine göre sevsin.
Yapılan bir araştırmada erkeklerde beğenilmeme korkusu başlamış. Çünkü dizilerdeki, kadınların bayıla bayıla izledikleri karakterler gibi olmak çok zormuş. Aslında gözümüzün feri sönmüş, dilimizde kelime kalmamış. Ben fırsat buldukça, yalnız bir şekilde İstanbul’u gezmeyi ve insanları gözlemlemeyi çok severim. Son 6 aydır gezerken daha önce pek dikkat etmediğim bir şeyi fark ettim. Sizinle paylaşmak istedim; eğer siz de böyle iseniz kendinizi toplayın.
Beyoğlu’ndayım, Nevizade’de bir köşede oturdum ve geleni geçeni izliyorum. Önümde üç kişi durdu ve karşıdan gelen iki kişiyi selamladı. Bir araya geldiler. Üç kişinin arasında bulunan bir delikanlı, karşıdan gelen iki kişiden bir tanesini arkadaşları ile tanıştırdı, diyalog şöyle:
– Aaa canım naberr?
– İyilik, sizden?
– İyi bizden de. Bak tanıştırıyım, sana bahsettiğim arkadaşlarım.
– Merhaba!
– Merhaba!
– (üç kişilik gruptan bir çocuk, tanıştığı kişiye ) Nerden?
– Bağdat Caddesi.
– Supermiş!
– Okul?
– Xxxxxxx
– İyimiş.
– Akrep burcu musun?
– Yok kova.
– Kova kafadır.
– Neyse hadi kaçalım!
– Memnun oldum.
– Ben de ben de.
Harika değil mi? Adımızı bilmemize gerek yok. Belki çok iyi anlaşır evleniriz. Belki de çok güveniriz. Birbirimize sahip oluruz, sonra kafamıza sıkarız, son buluruz…
" Biliyor musunuz, Japonya’da bazı lise öğrencileri kafalarına Nike’ın logolarını kazıtıp, reklam paraları alıyorlar. Söylediklerine göre günde en az 2000 kişi gelip kafama bakıyor. Büyük bir firma Amerika’dan uzaya bir reklam çalışması hazırlığına başladı. Yakın bir zaman sonra dünyanın her yerinde gökyüzüne baktığımızda o şirketin reklamını seyredeceğiz, harika değil mi?
Zaten ileride gökyüzü, güneş, doğa kavramını unutturacaklar. Çünkü daha sonra onların da reklam panolarını yapıp, izlememiz için bize satıp, seyrettirecekler. Allah’ın bize karşılıksız ve hizmetimize sunduğu her şeyi yavaş yavaş kaybedip sonra parayla satın alıyoruz. Kimse karşı çıkmıyor harika değil mi?"