Evlilikte Sorunlu Kişiliklere Dikkat!

0
2053

Evlilikte mutluluk için, kişilikler arası uyumun büyük önemi var. Her insanın bir huyu vardır; bu bir derece kabul edilebilir. Bir de huyunu değiştirmek, uyum göstermek için isteksiz, sorunlu kişilikler vardır.

 

Evlilikte mutluluk için, kişilikler arası uyumun büyük önemi var. Elbette her insanın bir huyu ve davranış meyli vardır; bu bir derece kabul edilebilir. Ama bir de huyunu değiştirmek, uyum göstermek için isteksiz, sorunlu kişilikler vardır.

Bu kişiler, hayatı kendilerine de başkalarına da zehir edebilirler. Evlenmeden önce kişilikler hakkında bir ön bilgi sahibi olmak çok yararlıdır. Eğer evleneceğiniz kişide sorunlu davranış işaretleri görürseniz acele etmemenizi tavsiye ederiz. Çünkü sadece huy eğilimi gibi görülen bazı işaretlerin, aslında hastalık belirtisi olması da mümkün.

Kişilik insanın alışkanlığa dönüşmüş, yapısına oturmuş, sürekliliği olan davranışların tümüne verilen isimdir. Diğer insanlar ve kendisi hakkında geliştirdiği inançlar, düşünceler, dünyayı nasıl algıladığı, çevresine ve kendisine yönelik bakış açısı, alışkanlıkları, duyguları ve davranışları bireyin kişiliğini oluşturur.

Birey çevresindeki olaylara yada yaşam koşullarına sağlıklı tepkiler veremediği zaman kişilik bozuklukları ortaya çıkar. Bu tür rahatsızlıklar genelde bireyin davranışlarında, duygularında, düşünme şeklinde ve ilişkilerinde gözlemlenebilir.

Sorunlar değişik şekillerde ortaya çıkabilir, örneğin kişi özel ilişkilerini devam ettirmekte sürekli sorun yaşıyorsa, bir işte tutunamıyorsa yada kariyerini geliştirmekte zorluk yaşıyorsa kişilik problemleri olma ihtimaline bakmak gerekir. Çoğunlukla kişilik bozukluğundan kaynaklanan sorunlar ergenlik çağının sonunda ve yetişkinliğin başlarında aşırı stress ve zorlanma ile başlar. Kişi sonraki yaşamında bu sorunları sürekli ve uzun vadeli olarak yaşar.

Kişilik bozukluğunu belirleyen semptomlar normal karakter özelliklerinin biraz daha abartılı şekilde yaşanması olduğundan bu hastalıkları teşhis etmek her zaman kolay değildir. Çoğu kez diğer psikiyatrik hastalıklar ve duygusal bozukluklar karışır ve teşhis konulmasını daha da zorlaştırır. Genelde suçluların, alkoliklerin, uyuşturucu kullanıcıların yüzde 70’inde bu rahatsızlık mevcuttur. Kişilik problemi olan insanların suç işleme, intihar etme, kaza geçirme ve hastanelerin aciline gitme ihtimalleri normal insanlardan daha yüksektir. En yaygın kişilik bozuklukları: Histerionik, Antisosyal, Borderline, Obsesif-kompulsif ve pasif-agresif kişilik bozukluklarıdır.

Kişilik bozuklukluklarının temelinde bu hastalığa sahip olan insanların rahatsızlıklarını farketmemeleri yatar. Aksine kişi daha çok kendisini koşulların kurbanı olarak görme eğilimindedir.

Herhangi bir kişilik bozukluğuna sahipseniz, insanların sizi haksız yere suçladığını, eleştirdiğini ve reddettiklerini düşünüyor olmanız yüksek bir ihtimaldir. Daha önemlisi kendinizi açıklanamayan bir şekilde tatmin olmamış, mutsuz, huzursuz, doymamış hissedersiniz. Bütün bunları yaşarken, normal bir insan olarak yaşamınızı sürdürebildiğiniz için sizin ve çevrenizdekilerin aklına profesyonel bir yardım alabileceğiniz ve hayat kalitenizi yükseltebileceğiniz fikri gelmez.

Kişilik bozuklukları, tedaviye muhtaç başlı başına bir hastalık olduğu için, bu kişilerle evlilik tahmin edilebileceğinden çok daha zordur. Evlilik kararını verirken unutmamanız gereken en önemli kural şudur; “kesinlikle bu hayatınızın en önemli kararıdır.”

“İnsan ömrünün en önemli olayı iyi bir eş seçimidir” (Brusus)

Evleneceğiniz kişiden hoşlanıyor olmanız, asla sizi bu kararda aceleye sürüklemesin. Kesinlikle acıyarak veya değişeceğine, düzeleceğine dair iyimser beklentilere girerek evlenmeyin. Çünkü kişilik bozukluklarının düzelmesi; kişi kendisi istemedikçe ve gereğini yapmadıkça; oldukça güçtür.

Unutmayın ki, geçinme güçlükleri hayatınızı zindan etmeye başlayınca hoşlanma hali bitecek, sevgi ve hatta acıma duygusu bile kalmayacaktır. “Evlenirken kör olanın,evlendikten sonra gözleri açılır.” demişler. Bu sebeple evlenmeden önce gözünüzü dört açın, sonra isterseniz dördünü de kapatın…

Boşanmanın her iki taraf için de ne kadar yıpratıcı bir olay olduğunu göz önünde bulundurarak kararınızı titizlikle verin. evlenmeyi düşündüğünüz kişinin ailesini, çevresini araştırın. Hakkında bulabildiğiniz tüm ipuçlarını değerlendirin. Eskilerin dediği gibi “Kız alan gözle bakmasın, kulakla işitsin.”

Çevrenizden iç alemini iyi tanıdığınız biriyle evlenmek, hakkında pek bir şey bilmediğiniz birileriyle tanıştırılmaktan daha iyidir. Tanıdığınız kişinin kusurlarını en azından biliyorsunuz, ya yabancıda ne gibi huylar olduğunu nereden bileceksiniz?

Yeni tanışma zamanlarında herkes birbirine karşı huyunu gizlemeye bakar. Bu sebeple gözlemler güvenilir olmayabilir. Eskiler bu yüzden “Komşu kızı almak kalaylı tastan su içmek gibidir.” demişler. Parlak bir kaptaki suyun dibini görebildiğin gibi, eskiden beri tanıdığın komşunun da iç yüzünü bilirsin.

Eğer bu imkana sahip değilseniz, yeni tanıştığınız veya tanıştırıldığınız kişilerde kişilik bozukluğu özelliklerine dikkat etmenizi öneririz. Elbette her insanın ufak tefek kusuru olabilir ama, söz ettiğimiz bozukluklar, yaşamı cehenneme çevirebilecek ciddi rahatsızlıklar olduğu için özellikle dikkat edilmesi gerekli.

 

Obsesifler: Takıntılılar

Obsesyon ( saplantı-takıntı) insanın aklına istenmeden, elinde olmadan gelen rahatsız edici düşüncelerdir. Bu düşünceler geldiği zaman kişide büyük bir sıkıntı oluşur ve kişi bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için bazı uygunsuz, kendini yapmaktan alıkoyamadığı ve saçma bulduğu yineleyici hareketler yapmaya başlar. Bu hareketlere de kompülsiyon (zorlantı) adı verilir.

Mesela kirlilik düşünceleri olan kişilerin sık sık ellerini yıkaması kompülsiyona bir örnektir. Bu düşünceler ve eylemlerin zamanla şiddeti artar ve kişinin günlük hayatının büyük bir kısmını işgal etmeye başlar. Sonuçta kişinin işlevselliği önemli ölçüde etkilenir ve bu durum tedavisi şart olan bir hastalık haline gelir.

Obsesifler duygusal açıdan kısıtlıdırlar; kendilerini iyi ifade edemezler. Aşırı titizlik ve dikkatlilikleriyle tanıyabilirsiniz. Her şeyin aşırı derecede programlı olmasını ister; düzenin esiri olurlar. Çok dakiktirler ve herkesin de dakik, planlı ve düzenli olmasını isterler, esneklik göstermezler.

Eşinin beş dakika dahi geç kalması büyük sorunlara yol açabilir. Eşlerinin eşyalarının düzenini değiştirmesine tahammül edemezler. Birlikte yaşamak için uyum göstermeleri zordur.

Çoğu zaman hastalığın belirtileri aile içinde sorunlara neden olur. Bu hastalık pek çok hastalıktan daha fazla hasta yakınlarını rahatsız eder. Örneğin yıkanma obsesyonu olan bir hasta gün boyu banyoyu işgal ettiği için, hasta yakınları banyoyu kullanamaz hale gelebilir, veya dışarıdan kir bulaşacak diye obsesyonları olan bazı hastalar sadece kendileri değil ailenin diğer fertlerini de bazı davranışlar yapmaya zorlayabilirler (örneğin dışarıdan gelir gelmez soyunup banyo yapmak gibi).

Bu nedenle tedaviye gelindiğinde çoğu zaman hasta yakınları da hastalar gibi yorgun ve tükenmiştir. Yakınları OKB tedavisi gören kişilerin zaman zaman tedaviyi yapan doktoru ziyaret ederek tedavinin seyri konusunda bilgilendirmesi ve ne yapacakları konusunda bilgi alması oldukça faydalıdır.

Toplum içinde saplantı hastalığı yüz kişiden iki veya üçünde görülebilir. Başlangıç yaşı ortalama 20 yaş civarındadır. Değişik şekillerde görülebilen obsesyon (saplantı- takıntı) ve kompülsiyonların önemlileri şunlardır;

Bulaşma obsesyonları : En sık görülen saplantı çeşididir. Kişide elinde olmadan kirlenmeyle ve hastalık bulaşmasıyla ilgili bir tehdit algısı oluşur. Yani kişi kendisinin toplumun diğer bireylerinden daha çok mikrop, pislik ve kirle karşılaşma tehlikesinde olduğuna inanmaya başlar.

Bu düşüncenin etkisiyle de gereksiz tedbirler almaya başlar. Bulaşma korkusuyla el sıkışmaktan, umumi tuvaletleri kullanmaktan, para ve kapı tokmaklarını tutmaktan kaçınır. Bu işlerden birini yaptığı zaman da kendilerine mikrop bulaştığını düşünüp ellerini yıkarlar.

Tabi bu durumun hastalık sayılması için aşırı olması gerekir. Mesela günde 3-4 saat elini yıkayan, her yıkamada en az yarım saat ayıran, dışarı çıkıp eve geldikten sonra hemen elbiselerini çıkarıp yıkamaya atan kendisi de banyoya koşan, her banyoda ve tuvalete girmede 2-3 saat harcayan bir kişide temizlik saplantısının olduğu düşünülür.

Çok fazla el yıkamaktan zamanla bu kişilerde yıkanan bölgelerde, özellikle ellerde soyulmalar, cilt tahrişleri görülür.

“Kuşku obsesyonları; Bu çeşit saplantılar da en sık görülen ikinci çeşit saplantılardır. Kişide sürekli bir şeyleri yapıp yapmadığı ile ilgili kuşkular oluşur. Bu kuşkular büyük sıkıntı yaratır ve kişide aşırı bir kontrol etme davranışı oluşur. Acaba ocağı kapattım mı?, kapıyı kilitledim mi?, ışığı söndürdüm mü? gibi kuşkuların sonucunda emin olmak için defalarca tüpü, kapıyı, ışığı kontrol eder.

En sık görülen üçüncü çeşit kompülsiyon olmaksızın zihne yerleşen obsesyonel düşüncelerdir. Durmadan cinsel ve saldırgan bir hareketle ilgili düşünceler zihni meşgul eder. Kişiler bu durumdan dolayı kendilerini sürekli kınarlar. Yakınlarına saldıracaklarından korkarlar. Hatta çocuğunu öldürmekten korktuğu için odasına giremeyenler görülebilmiştir.

“Simetrik” veya “ eksiksiz olma” saplantıları da sık görülen saplantı çeşitlerindendir. Kişi yaptığı işin eksiksiz olmasına, evdeki veya masasındaki eşyaların düzgün ve simetrik olmasına hastalık derecesinde dikkat eder. Öyle ki sehpa örtülerini mezüreyle ölçerek yerleştirir, bulaşıkları makineye hep aynı . Eğer bu simetriyi ve düzenliliği yerine getiremezlerse aşırı sıkıntı duyarlar ve sıkıntılarını gidermek için saatlerce uğraşırlar. Bu yüzden işlevsellikleri önemli ölçüde etkilenir. Bir davet, randevu, iş gibi etkinliklerine yetişememe, işleri yetiştirememe gibi sorunlarla çok sık karşılaşırlar.

Kanser, AİDS gibi hastalıklara yakalandığı şeklinde düşüncelerin geldiği “hastalık obsesyonları” bir diğer saplantı çeşitidir. Kişi bu yüzden tetkikler yaptırır ancak bir sonuç çıkmadığı halde elinde olmadan hasta olduğu düşüncesini zihninden atamaz.

Hastalık düşüncesinin yarattığı sıkıntıyı gidermek için sürekli hastaneye gidip tetkik yaptırır, tetkiklerden bir sonuç çıkmaz, o an için rahatlar ancak düşünce zihninden gitmez. Bu kısır döngü şeklinde hep bu şekilde devam eder.

Otomobil plakalarını ve evlerin numaralarını okuma, apartmanların kaç kat olduğunu sayma gibi “sayma obsesyonları” da görülen diğer obsesyon çeşitleridir.

Bu hastaların kendi hastalıkları konusunda genelde iç görüleri yoktur. Bu nedenle bu hastalarla yaşayan kişilere çok iş düşmektedir. Bu hastalığın aslında tedavi edilebilir olduğunu anlatmak ve doktora gitme konusunda bu hastaları ikna etmek genelde yakınlarına düşmektedir. Hastalığın tedavisi yorucudur ve hastayı oldukça gerginleştirir.

Eğer evlendiğiniz kişide takıntı hastalığı varsa gecikmeden tedaviye başlamak önemlidir. Bu dönemlerde hastanın yanında olmak ve destek vermek çok önemlidir. Belirtileri tartışarak düzeltmek mümkün değildir. Hastalar zaten bu düşünce ve davranışın saçma olduğunun farkındadır, onlarla bunu tartışarak üzerlerine gitmek hastanın sıkıntısını artırmaktan başka işe yaramaz.

Bunun yerine onları anladığınızı ve yanlarında olduğunuzu belirterek destek olmak tedavinin seyri açısından oldukça olumludur. Davranış tedavisinde amaç takıntılı düşünceleri ortadan kaldırmak değil hastanın bu düşüncelerle barışık yaşamasını sağlamaktır.

Örneğin çöp bidonunun yanından geçerken eline kir bulaştığını düşünerek defalarca elini yıkayan bir hastaya “hayır kir bulaşmadı” demek yerine “eline kir bulaşıp bulaşmadığına karar vermek için çaba harcamamalısın, kir bulaştığını kabul etsen bile elini tekrar tekrar yıkamamak için direnmelisin” düşüncesi aşılanır ve hastanın bunu başarması istenir.

Bu nedenle hasta yakınlarının bu düşünceye uymayan yaklaşımları tedaviyi zora sokmaktan başka işe yaramaz. Bu tür yaklaşımlar belirtilerinin artmasına sebep olabilir.

 

Pasif agresifler: ihmalkar ve küskünler

Birlikte yaşaması en zor kişilik bozukluğu tiplerinden biridir. Bunlar görünüşte uysaldırlar, genelde her şeye “evet” diyen ama “evet” dediklerini yapmayan bir yapıya sahiptirler. İhmalkar, hayatın akışına kapılmış kişilerdir. Kendilerini yönetmekten aciz oldukları gibi, yönetilmeye de uyum göstermezler.

Uysal görünürler, istemedikleri şeye dahi “hayır” diyemezler. Ama karşısındakini düş kırıklığına uğratıp kızdırırlar.

Bu bozukluğa sahip olanları aşırı ihmalkarlıklarından tanıyabilirsiniz. Sıradan işlerde bile beklenen çabaya karşı negatif yaklaşım ve pasif direnç gösterirler. Sitem edecek olsanız daha büyük sitemle cevap verirler, kendilerine değer vermediğinizi söyleyip suçlarlar. Hallerinde genel bir küskünlük, asık suratlılık hakimdir. Eleştirilince de olaya tartışmacı yaklaşırlar.

Hep otorite sahibi kişileri ve kurumları eleştirir, kuralları küçümserler. Kendi hayatlarını yaşamak yerine başkalarını kıskanma ve kendi şanssızlığını vurgulama eğilimleri vardır. Bazen küstahlaşırlar, ardından pişmanlık gösterirler.

Güçsüz oldukları fikrine saplanmışlardır, başka insanların merhametine kaldıklarına ve haksızlığa uğradıklarına inanmışlardır. Izdırap içinde olduklarını hissederler.

Bu kişilerle yaşamak sanıldığından da zordur. Daima bugünün işini yarına bırakırlar, sonra da yapmazlar. Hayata küskün oldukları için, herhangi bir yöntemle motive edemezsiniz.

Üzerlerine gidilince yapmak istemediği işleri özellikle kötü yapma veya ağır çalışma haliyle pasif direniş gösterirler. Mesela ütü yapmak istemiyorsa, kocası ona kızınca gider isteksizce buharsız bir şekilde ütüler ve pantolonlara çift çizgi yapar, yada parlatır.

Onlara göre herkesin talebi mantıksızdır ve bunu için için protesto ederler. Bazen de önem vermediği için işleri gerçekten unutur. Mesela faturaları yatırmayı, tamirci getirmeyi günlerce unutur. Bu açıkça yapmayacağım demek yerine uyguladığı bir yöntemdir. Bu tiplerle yaşamak gerçek bir karın ağrısıdır. Çoluk çocuk sahibi oldukça işler daha da güçleşir.

Bir de bu tipler, asla durumlarını kabullenmezler. Yaptıkları en ufak işleri bile gözünde büyütür, herkesin düşündüğünden çok daha iyi iş yaptıklarına inanırlar. Mesela yemek olarak alt tarafı bir çorba yapmıştır, ama ne kadar iyi yaptığını anlatır durur.

En kötü tarafları, işlerini kolaylaştırabilecek tavsiyelere kızarlar. Mesela faturaları talimatla otomatik olarak yatırmalarını veya interneti kullanmalarını söylersiniz, “akıl verme” diye çıkışırlar.

Genelde iş buyuran, tavsiye veren kişilerden hoşlanmazlar. Patronu gibi kimseleri eleştirir veya çatar, işten atılırlar. Bu zaten istedikleri bir şeydir, çünkü zaten çalışmak istememektedirler.

Sosyal veya iş mesuliyetine karşı genel bir kızgınlık halindedir. Kızgınlığını bu davranışlarla sergilerler. Yapmadığı şeyler için başkalarını suçlamaya da meyillidir.

Sürüncemede bırakma, inatçılık ve verimsizlik gidi davranışlar bu probleme sahip insanların tipik davranışlarıdır.

Evleneceğiniz kişinin bu gibi huylarını sezdiyseniz sakın evlenmeye acele etmeyin. Çünkü bu tipler kendileriyle dürüstçe yüzleşmez, düzelmeye çalışmazlar. Tedavileri ise ancak kendi istemelerine bağlıdır.

Araştırmalar bu rahatsızlığa sahip insanların çocukluklarında ailelerinin kararsız, belirsiz ve hatta ihmalkar davranışlarına maruz kaldıklarını gösteriyor. Ailenin davranışı sebatsız, düzensiz ve sinirleri yıpratıcı olduğu için çocuk kızgınlık ve küskünlük duygularının esiri olur. Nitekim bu duyguları ne ifade edebilir ne de gitmesine izin verebilir.

Psikolojik Kişilik hastalıklarının erken yaşlarda gelişiyor olması ve insanların kendilerini bu hastalık ile tanımlıyor olması tedavinin çözümünü zorlaştırmaktadır. Tedavinin başarılı olabilmesi için kişinin kökleşmiş davranış şekline, yaklaşımlarına, bakış açılarına, ilişki yapılarına ve kapasitelerine değinilmesi gerekir.

Genelde kişilik problemleri psikoterapi ile çözümlenebilmesine rağmen, uzun zaman içinde yerleşmiş olan bu duygu, düşünce ve davranış alışkanlıklarını değiştirmek yoğun ve sürekli tekrarlanan bir tedavi ve öğrenme süreci gerektirir.

 

Borderline: sınır kişilik

Borderline kişilik bozukluğu; aşırı değişkenlikle kendini belli eder. Bu kişilerin aşırı uçlarda gidip gelen davranışları vardır. İlişkilerinde davranışları çok tuhaftır. Duygularını ifadede tepkisellik hakimdir. Öfke, panik, umutsuzluk dönemleri, nadiren kendini iyi hissetme ya da doyum bulma dönemleri ile gidiş gelişler gösterir.

Evleneceğiniz kişinin günü gününe uymuyorsa dikkat edin. Sizi sık sık ihmalkarlıkla, bazen de çelişkili olarak kısıtlayıcılıkla suçluyorsa; hatta sizi kendisini başından atmak isteyen biri olarak gördüğünü söylüyorsa sınır kişilik eğilimine sahip olabilir.

Araştırmalara göre sınır kişilik eğilimi yüzde yetmiş beş oranla kadınlarda daha sık görülüyor. Bozukluğun bir belirtisi de, aşırı iğneleyici konuşmalar. Hallerinde sürekli acı çekiyorlarmış gibi bir tutumları vardır.

Duygusal anlamda çok dalgalı bir yapıya sahiptirler. Bir gün istedikleri bir şeye, başka bir gün kızarlar. Tutarsız ve bahane arayıcıdırlar. Çatışmaya meyillidirler. Hem kendilerini hem de karşısındakini çatışma ortamına çekecek şekilde davranırlar.

Bu insanlarla evlilik çok zordur. Huylarını anlamak ve uyum sağlamak imkansız gibidir. Öfkelerini kontrolsüz bir biçimde dışa vurma nöbetini çoğu zaman utanma ve suçluluk duyguları izler ve kötü biri oldukları duygusuna kapılırlar. Böyle zamanlarda aşırı stres altında kişilik çözülmesi, şüpheci düşünceler ortaya çıkabilir. Tüm bu semptomlar, hayali bir terkedilme tehlikesine karşı bir tepkidir. Bu davranış nöbetleri dakikalar ya da saatler, bazen de günler boyu sürebilir.

Böyle biriyle evlendiğiniz takdirde boşanmakla da kurtulamazsınız. Eski Türk filmlerindeki şımarık zengin kızları gibidirler. Aşırı bağlılık beklentilerini silaha dönüştürürler. İntiharla ilgili girişimler, göz korkutma eylemleri gösterirler. Bu kişilerin %8 – 10’unda kendini öldürme, yakma, yıkma vardır. İntihar girişimleriyle göz korkutmaları, reddedilmeye verilen bir ceza gibidir. Saldırganlığa, bağırıp çağırıp, tabak gibi eşyaları fırlatmaya da meyillidirler. Sevdikleri kişinin geri dönüşüyle biraz sakinleşirler.

Sınır kişilik bozukluğu; son derece ciddi bir rahatsızlıktır. Bu kişileri öfkelerini kontrol etme güçlüğü yaşayarak, sakatlığa ve ölüme varan zararlar verebilirler. Bazen de karşısındakine acı çektirmek amacıyla kendilerine zarar vermeye çalışırlar.

Hastalığın şiddetine göre, bazen aniden kumar oynama, sorumsuz bir biçimde para harcama, tıkınırcasına yemek yeme, rast gele ilişkilere girme, pervasız araba kullanma ve alkol ve uyuşturucu kullanma davranışları görülebilir.

Bunlar kendilerini sürekli olarak boşlukta hissetme sorunu yaşarlar. Hemen sıkılırlar, bu nedenle sürekli olarak yapacak bir şeyler ararlar. Sürekli ve belirgin bir biçimde tutarsız bir benlik algısı ve kimlik karmaşası içindedirler. Amaçları, değerleri, meslek, ve arkadaş türleri ile ilgili görüşlerinde ani değişiklikler olur.

Borderline kişilik bozukluğu olan kişiler amaçları tam gerçekleşmek üzere iken kendi ayaklarını kaydırırlar (Örneğin tam mezun olacakken okulu bırakma, bir ilişkiyi iyi bir biçimde sürdürüyorken onu baltalama, bozmaya çalışma). Bazıları stres dönemlerinde hayaller görebilir, vücut algısında çarpıklıklar yaşarlar.

Sık sık işlerini kaybederler veya bırakırlar. Eğitimlerini yarıda bırakırlar veya evlenip ayrılırlar.

Bu bozukluk daha çok; çocukluk yaşamlarında fiziksel ve cinsel kötüye kullanılıp, ihmalkarlık, düşmanca çatışmalar, küçük yaşta anne baba kaybı ya da ayrılığı nedeniyle görülmektedir.

Evlilikte saadet için düzgün ailelerden kişilerle evlenmek büyük önem taşımaktadır.

 

Narsistler: Ben merkezciler

Narsistler, en basit deyimle, aşırı derecede bencil kişilerdir. Ancak herkeste biraz görülebilecek bencillikten öte, kişilik bozukluğu derecesinde bir bencilliktir bu. Üstünlük duygusu beğenilme gereksinimi ve empati (Başkalarının isteklerini, duygularını, ne hissettiğini anlayabilme, kendini onun yerine koyabilme yetisi) yapamama ile oluşan bir bozukluktur.

Narsisistik Kişilik Bozukluğu olan kişiler üstün, özel, eşi bulunmaz kişiler olduklarına inanıp başkalarının da öyle görmesini beklerler. Kendilerinin ancak özel ve yüksek konumdaki kişilerce anlaşılacakları ve seçkin kişilerle ilişki başlatacaklarını düşünürler. Bu sebeple ilişkilerinde çok tuhaf bir seçicilikleri vardır.

Bir narsist, sıradan insanların, onun özel değerini anlayamayacağından emindir. Bu sebeple ilişkilerinde kendisine layık saydığı, yüceleştirdiği kişileri tercih eder, onlar vasıtasıyla kendi benlik saygılarını güçlendirirler.

“Başka kişiler sadece onların iyilikleri için vardır”, diye düşünür ve böyle hareket ederler. Karşılarındaki kişiden yararlanıyorlarsa, amaçlarına ulaşmalarını kolaylaştırıyorsa ya da benlik saygılarını güçlendiriyorsa, duygusal ilişkiye girerler.

Kendi meselelerinin en gereksiz ayrıntılarını konuşur, ama karşılarındakinin önemli bir derdini dahi dinlemek istemez; hor gören bir biçimde sabırsız olurlar.

Cümlelerinin başkalarını incittiğinin farkına varmazlar. Örneğin yoksul bir gencin yanında sahip oldukları şeylerden bahsederler. Yardım isteyenleri eleştirir bir tutumla reddeder, başarısızlıklarının nedenini sıralayarak öğüt verirler.

Bu insanlar kendilerinin çok önemli olduğunu hissederler. Kendilerini olduklarından daha yetenekli ve önemli görüp, başarılarıyla öğünürler. Gösterişe düşkündürler. Başkaları için çok önemsendiklerini düşündükleri için bekledikleri övgü gelmeyince şaşkına dönerler.

Kendi başarılarında diğer insanların katkılarını görmezden gelirler. Sıklıkla sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ya da kusursuz sevgi hayalleri kurarlar. Kendilerini meşhur ya da ayrıcalıklı insanlarla karşılaştırırlar.

Narsisistik Kişilik Bozukluğu olan kişilerle ilişkiye girenler, bu kişilerdeki duygusal soğukluğu hisseder, sevgilerine karşılık alamadıklarını hissederek üzülürler.

Bu kişilerle geçinmek göründüğünden de zordur. Bir kere kendilerini her şeyden çok severler, sevilmeyi çok severler ve sevilme ihtiyaçları çok zor doyurulur. Bu nedenle de ilişkilerde hep sorun yaşarlar. Sevilme ihtiyaçları nedeniyle sık sık ilişki değiştirerek ilk anı yakalamak isterler.

Aslında benlik saygıları çok kırılgandır. Sürekli başkalarının kendilerini ne kadar iyi değerlendirdiğinin üzerinde dururlar. Bu durum da beğenilme ve ilgi görme içindir.

Eleştiri ve yenilgi karşısında “yaralanmaya” çok duyarlıdırlar. Dışardan göstermeseler de, eleştirildiklerinde rezil olmuş, alçalmış, çökmüş ve boşlukta hissedebilirler.

Öfkeyle, aşağılayarak; cüretkar bir saldırıya geçerler. Bu yaşantılar çoğu kez toplumdan uzaklaşmalarına ya da üstünlük duygularını maskeleyebilen bir yumuşak başlılığa yol açar.

Bir yere gidince büyük bir çoşkuyla karşılanmayı bekleyip, sahip olduklarına herkesin imrenmediğini görürlerse çok şaşırırlar. Özel davranılmayı bekledikleri için bunu göremezlerse şaşırırlar ya da öfke duyarlar.

“Çok önemli işleri” için sıraya girmeyi düşünemezler. Diğer insanlar onlara saygı gösterip sırasını vermeli diye düşünüp, bu olmazsa sinirlenirler. Başkalarının isteklerine ve ihtiyaçlarına hiçbir duyarlılık göstermedikleri için bilerek ya da bilmeyerek başkalarını kendi çıkarları için kullanırlar ve sömürürler.

Bir şey istediklerinde, bunun karşı taraf için ne anlama geldiğini düşünmeden karşılanmasını beklerler. Örneğin başkalarının, kendilerini, onların işlerine adayıp aşırı çalışmalarını beklerler. Karşıdaki bu durumda ne hissediyor, bunu düşünmezler. Çok özel davranış görmeyi, buna hakları olduğunu, ayrıcalıklı kişiler olduklarını düşünürler. Hatta bu konuda zorlamalarda bulunur, özel muamele isterler.

Tutkuları ve kendilerine güvenleriyle üstün başarı sağlayabilirler ama en ufak bir eleştiriye ve yenilgiye gelememeleri, başarılarını sürdürmelerini engelleyebilir. Rekabete dayalı, risk alma konusunda isteksiz olduklarından mesleki başarıları düşük kalabilir.

Bu kişiler çoğu kez başkalarını kıskanırlar ya da başkalarının kendilerini kıskandığını düşünürler. Diğer insanların başarılarında ve sahip oldukları şeylerde gözleri kalır. Bunları onlara çok görürler ve onların elde ettikleri bu başarılara, beğeniye yada ayrıcalıklara kendilerinin layık olduğunu düşünürler.

Özellikle başkalarının kendi başarılarındaki katkılarını kaba bir şekilde değersizleştirmeye çalışırlar. Bu kişilerin küstah ve kendini beğenmiş davranışları vardır. Çoğu kez züppeliğe varan, tepeden bakan ya da patronluk taslayan tutumlar sergilerler.

Narsisistik Kişilik Bozukluğu olan kişiler özellikle yaşlandıkça çekilmez olurlar. Bu bozukluğun teşhis edildiği hastaların % 50 – 75’i erkektir. Genel toplumda % 1’den az görülür.

 

 

Paranoid: kuşkucu

Paranoid kişilik bozukluğu olan kişiler genelde geçinmesi zor kişilerdir. Çünkü onların güvenini kazanmak, yakın ilişki geliştirmek mümkün değil gibidir. Aşırı kuşkuludurlar; düşmanca duygular, tartışmacı tavırlar içindedirler. Sessiz ve mesafeli tutuma sahiptirler, insanlara pek yaklaşmazlar.

Evlilikte ciddi derecede sorunlu olabilirler. Hastalık derecesinde kıskanç olabilirler ve hiçbir belirti yokken eşlerinin sadakatsizliğinden kuşkulanırlar. Bu konuda kanıtlar toplarlar ve eşlerinin nerede ne yaptığını, niyetini ve sadakatini sürekli sorgularlar.

Bu bozukluğun başlıca özelliği, başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlamaktır. Bu bozukluğa meyilli kişiler sürekli bir güvensizlik içindedirler. Beklentilerini doğrulayan her hangi bir kanıt olmamasına karşın, başkalarının kendilerini sömüreceğini, zarar vereceğini, aldatacağını düşünürler. Gene ellerinde çok az kanıt veya hiç kanıt yokken, kendilerine birden saldırılacağı ve kendilerine kötülük tasarlandığından kuşkulanırlar.

Eğer evlenmeyi düşündüğünüz kişi, iş arkadaşları ve yakın dostlarından bile kuşkulanan biriyse dikkatli olun. Sıradan sözlerde ya da olaylarda aşağılama, gözdağı verme biçiminde gizli anlamlar arıyorlarsa bir paranoid olabilir. Bu tipteki kişiler, bir başarılarından ya da güzel bir giysilerinden dolayı aldıkları iltifatlardan bile yanlış manalar çıkarabilir.

Bu kişiler başkalarına güvenmek, yakınlaşmak konusunda son derece isteksizdirler. Paylaşılan bilgilerin sonradan kullanılacağı kaygısı yaşarlar.

Güven ve sadakattan sapma olup olmadığını algılamaya çalışırlar. Dostluk gösterilirse şaşırırlar. Zor durumda kaldıklarında dostlarının ya kendine saldıracağı ya da görmezden geleceğini düşünürler.

Bu kişiler sürekli kin beslerler ve onur kırıcı davranışları, haksızlıkları görmezden gelmeyi bağışlamazlar. Az da olsa önemsenmemeleri büyük düşmanlık yaratır ve bu duygular kalıcı olur. Karşı saldırıda bulunmada hızlı davranırlar. Bu sebeple evliliğiniz cehenneme dönebilir.

Zaten böyle biri gerçek manada evlenemez. Çünkü başkalarına güvenemez, kendini hep tehlikede hisseder. Bu sebeple dolambaçlı davranabilirler. ” Soğukturlar, sevgi ve sempati gibi duygulardan yoksun görünürler. Kuşkucu nitelikleri, başkalarında düşmanca tepkiler doğurduğu için, bekledikleri gibi gerçekten düşman kazanırlar.

Bu gibi kişiler iş ve sosyal hayatlarında çok başarılı olabilirler. Kimseye güvenmedikleri için kendilerini geliştirmeye, güçlü ve bağımsız olmaya önem verirler çünkü. Hatta zekaları ve mantıkları, oldukça gelişmiştir. Ancak mantıklarını alaycı bir şekilde, düşmancıl duygularla sergilerler.

Bu kişiler, esneklikten yoksundurlar. İnsanları kolayca eleştirirken kendileri için yapılan en küçük eleştiriyi kabullenmekte zorlanırlar. Kendi kusurları için başkalarını suçladıkları görülür. Kimseyle işbirliği yapamazlar.

Bu rahatsızlığın seyrinde stresle birlikte ani çözülmeler görülebilir. İlerleyen yaşlarında çoğu zaman yalnız kalırlar.

 

Bağımlı kişilik bozukluğu

Eş adayınız fazlaca uysal, adeta başkalarının kuyruğu gibi davranan birimi? Dikkat edin, bağımlı kişilik bozukluğu; insanların kendisini terk edeceği korkusuyla; aşırı düzeyde başkalarının varlığına ihtiyaç duyan kişilik bozukluğu durumudur.

Görünüşte uysal bir kişiyle geçinmek kolaymış gibi düşünülebilir, ama bu kişiler fazlasıyla kişiliksiz, hemen her alanda yönetilmeye muhtaç durumdadırlar.

Bu kişilik yapısında olanların bireysellikleri neredeyse yoktur. Genellikle çekingen, kendi kararlarını almaktan acizdirler. Başka kişilerden fikir, öneri, destek almadıklarında en ufak şeylerde bile karar vermekte zorlanırlar. Karar verme anlarında aşırı gerilirler. Kendilerine güvenleri çok zayıftır, kendileri hakkında kötümserdirler.

Hayatin pek çok farklı alanlarında sorumluluk sahibi olmak ve bunları gerçekleştirmek için başkalarının yardımına ihtiyaç duyarlar. Planlarını hayata geçirme cesaretleri zayıf olduğundan başarısızdırlar. Öz güven yoksunluğundan dolayı bir işi kendi başına gerçekleştirmekte güçlük hissederler.

Çevrelerinde işleri kendilerinden iyi yapacak başkalarının olduğu düşüncesi ile ise başlamayıp, beklemeyi yeğlerler. Dışarıya kendilerini aciz, beceriksiz, güçsüz, yetersiz olarak sunarlar. Başka bir kişinin sorumluluğu ve etkisi altındayken ise yeterli bir çalışma gösterebilirler. Yalnızca tek kalmamak için önemli gördükleri kişilerin yanından ayrılmazlar, onları izlerler.

Bu kişilik tipinin, özellikle aşırı müdahaleci, evhamlı anne- babaların; çocuğun bağımsız ve hakkını arayan davranışlarını eleştirici ve cezalandırıcı bir şekilde baskılamaları ile oluştuğu düşünülmektedir. Çocuk sonraları özgürlüğün ailesinin sevgi ve desteğini kaybetmeye yol açacağını düşünmekte ve onlara yapışmaktadır.

Gene ayni şekilde annenin aşırı kollayıcılığı da bu duruma zemin hazırlamaktadır. Bağımlı kişilik uzun sureli vücutsal hastalıklar ve çocuklukta sevgi eksikliği yasayanlarda da belirgin olarak fazla görülmektedir. Bu kişilerin aile yapılarında çocuk üzerinde yüksek düzeyde kontrol bulunmaktadır.

Eğer eşinizin aile yapısı bu özellikteyse, kişiliği bağımlılık özellikleri gösteriyorsa, sıkıntılı bir ilişkiye hazır olun. Çünkü evliliğinizin üzerinde daima başkalarının kontrolü hakim olacaktır. Büyük ihtimalle eşinizin ailesi hayatınıza fazlasıyla yön verecektir.

Bu kişilerin onay beklentileri çok fazladır olduğu için hayatlarını bağımsıza yönlendiremezler. Yaptıkları her iş, aldıkları karar için yanlarındaki kişiye dönüp, “nasıl iyi oluyor mu?” diye onaylanmayı beklerler. Hatta bu arada kabul edilmek için saçma şeyler yaptıkları da olur.

Aşırı hassas olup, ufak bir sözü işaret sayabilirler. Kendi başına bir şeyler yapamayacağı, kendini idare edemeyeceği seklindeki yoğun endişeleri nedeniyle, yalnız kaldığında kendini çaresiz, huzursuz ya da rahatsız hissederler.

Kendi ayakları üzerinde durmayı kendileri olmayı denemezler. Kendini güvende ve rahat hissettiği aile ortamından ayrılmak onu huzursuz eder, hemen yapışacağı birilerini aramaya başlar. Çünkü aklı yapayalnız ve yardımsız bir durumda kalacağı endişeleriyle doludur.

Başkalarıyla aynı doğrultuda düşünmeseler bile; onların tepkilerini çekerim ya da dostluklarını yitiririm diye farklı görüşlerini ifade edemezler. Bu şekilde kişiliksizmiş gibi davranınca karşısındakinin saygısını yitirirler.

Sessiz ve çok pasiftirler. Gerektiği zaman olması gereken tartışmadan dahi kaçınırlar. Öyle olunca ilişkiyi çok sağlıklı bir şekilde sürdüremezler. Bağlılığı korumak için aşırı tavizler verirler. Bu uğurda sözel, fiziksel kötü muamelelere boyun eğebilirler.

Çoğunlukla kötümser bir bakış acısına sahiptirler. Kendi özelliklerini ve becerilerini değersiz görmeye meyillidirler. Kendilerine hakaret anlamında aşağılayıcı yönde kendilerini yargılarlar. En ufak bir olumsuzluğu, eleştiriyi temel alarak bu düşüncelerini desteklemeye çalışırlar.

Çevresel ilişkileri bağımlı oldukları az sayıda kişi ile kısıtlıdır. Öz bildirim ölçeği verilerek yapılan bir araştırma sonuçlarına göre % 15 oranında bu rahatsızlığa rastlanmıştır. Kadınlarda erkeklere göre 3 kat daha çok tanı konmaktadır. Ailenin en küçük çocuğunda rastlanma olasılığının daha çok olduğu gözlenmiştir.

Eğer böyle biriyle evlendiyseniz, kendine güven ve bağımsızlık kazanması için desteklemelisiniz. Bu konuda bireysel terapiler yararlı olmaktadır.

 

Şizoit- Şizodipal: Çekingen tip

Bütün çekingen insanlar kişilik bozukluğu olan şizoit veya şizodipal değildirler. Uyumu bozacak nitelikte, sürekli, esnek olmayan, özel bir sıkıntıya ve işlevsel bir bozukluğa neden olan ilişki eksikliği durumunda şizoid kişilik bozukluğu tanısı konmalıdır.

Şizoitler duygusal tepkisellikleri olmadığı için genelde ‘donuk’ bir dış görünüm sergilerler. Gülümseme ve baş sallama gibi davranışlar ya da yüz ifadeleri ile çok az karşılık verirler. Öfkelenme ya da neşelenme gibi güçlü duyguları nadiren yaşadıklarını söylerler. Duygulanmaları genelde kısıtlı olduğundan soğuk ve uzak görünürler.

Çoğu zaman yalnızlığı seven, toplumdan uzak, mesafeli yaşayan insanlardır. Başka insanlarla beraber olmak yerine, başkalarıyla etkileşim gerektirmeyecek tek bir etkinlik ya da hobi ile uğraşırlar. Bilgisayar veya matematik oyunları ya da soyut işleri tercih ederler.

Bu kişiler başkalarının övgü ya da eleştirilerine ilgisiz görünüp, başkalarının haklarında ne düşüneceğinden rahatsız olmazlar. Toplumsal adetlere uygun davranmazlar; mesela bayramda aile ziyaretleri, özel günleri kutlama gibi. Sonuç olarak toplumsal becerilerden yoksun veya yüzeysel ya da içine kapanık kişiler olarak görülürler.

Bu kişiler evlenme ihtiyacı duymaz, evlendirilirlerse uyum bozukluğu yaşarlar.

Şizodipal kişilik bozukluğu olan kişiler ise daha farklıdır. Bunlar olaylar olmadan önce onları gördüklerini ve başkalarının düşüncelerini okuyabilecek özel bir takım güçlerinin olduğunu düşünürler. Başkaları üzerinde büyüsel bir etkileri ve denetimleri olduğuna inanabilirler. Günlük sıradan olaylara olağan dışı bir anlam ve yorum katarlar.

Konuşmalarının olağan dışı ya da ” kendine özgü ” bir yapısı vardır. Dağınık, konu dışı, belirsizlik taşıyan konuşmaları vardır. Sözcüklere ya da kavramlara bazen olağandışı anlamlar yüklerler.

Çoğu kez olağan dışı tavırları, toplumsal gerekliliklere karşı ilgisizlikleri dikkat çeker. Kişiler arası ilişkileri sorunlu olarak yaşarlar ve kendilerini ilişkide rahatsız hissederler. Tanımadıkları insanların olduğu etkinliklerde anksiyete duyarlar. Kendilerini farklı kişiler olarak gördükleri için ve ortama yakışır olmadıklarını düşündükleri için uzak dururlar. Acayip diye nitelenebilecek kişilerdir.

Bu kişilik bozukluklarının yanında, sadece çekingenlik diyebileceğimiz vaka da sorunludur. Çekingen tipler de pasifliğe meyillidiler. Ama onların davranışı belli birine bağlanmak şeklinde değil, içine kapanma, sosyallikten kaçınmadır.

Bu kişiler utangaç, sessiz, görünür – görünmez kişilerdir. Kendilerine yönelik her ilgiyi, aşağılayıcı ve dışlayıcı gibi görürler. Bir çok ortamda hiç konuşmazlar, çünkü başkaları onların sözlerini yanlış değerlendirebilir; kaygısı taşırlar.

Çekingenlik, iş başarısını önemli ölçüde etkileyebilir. Bu kişiler, eleştirilecek, beğenilmeyecek korkusuyla sosyal ve mesleki etkinliklerde rol almaktan kaçınırlar. İşlerinde yükselme önerilerini, yeni sorumlulukları geri çevirebilirler. İş arkadaşlarından eleştiri alabileceklerini düşünerek yeni sorumluluklar almaktan kaçınırlar. Bu kişiler uygun bir giyeceği olmadığını düşünerek bir iş görüşmesini iptal edebilirler.

Sevileceklerinden ve kabul edileceklerinden iyice emin olmadan yeni arkadaşlıklar kurmaktan kaçınırlar. Alay konusu olduklarını düşündüren gizli ipuçlarına çok sert tepki verirler. Aslında topluma etkin bir birey olarak katılma özlemleri vardır. Fakat kendilerini yetersiz hissetme ve öz saygılarının düşük olması katılımlarını engeller.

Bu kişilerle evlendiğinizde akraba ve arkadaş ziyaretlerini unutmanız gerekecektir. Çünkü genellikle insanları reddedici ve eleştirici kabul ederler. İlişkilerden ve grup etkinliklerinden uzak dururlar.

Kişiler arası yakınlık kurmak bu insanlar için zordur. Tutukluk gösterir ve kendileri hakkında alay edileceği, küçük düşecekleri kaygısı ile yakınlaşmaktan kaçınırlar. Dostluk kurmaya ilişkin duygularını daima kendilerine saklarlar.

Eleştirilecekleri konusuna fazla hassas oldukları için, hafif bir eleştiride hemen yaralanmış hissederler. Bu davranış bozukluğu genellikle ergenlik döneminde başlar. Ailenin kişiliğini yaralayan yıkıcı eleştiriler yapması veya acımasız, alaycı bir çevrenin yetesizlik hissettirmesi sonucu daha da gelişir.

Bu etkilerle kendilerine güvenleri iyice zayıflar. Toplumsal yönden yetersiz, beceriksiz, albenisi olmayan ve başkalarından aşağıda kişiler olduklarını düşünürler. Sıradan durumlarda karşılaşacakları tehlikeleri abartırlar. Güvenli ve kesinlik taşıyan ortamlara duydukları ihtiyaç sınırlı bir yaşamları olması sonucunu doğurur.

İlişkiye girdikleri insanların davranışlarını ve ifadelerini tetikte kalarak değerlendirmeye çalışırlar. Korkulu, gergin, yavaş davranışları gülünç duruma düşme ve alay edilme kaygılarının doğrulanmasına neden olur.

Eleştiriye yüzleri kızararak ya da ağlayarak tepki verme endişeleri vardır. Utangaç, ürkek, yalnız, kendi halinde kişiler olarak tanımlanırlar. Bu bozukluğa eşlik eden sorunlar toplumsal ve mesleki alanlarda ortaya çıkar. İşlerinde yükselemezler ya da çok yavaş yükselirler. Benlik saygısının düşük olması, dışlanmaya duyulan aşırı duyarlılık kişiler arası ilişkileri kısıtladığı için, toplumdan uzak yaşayarak, toplumsal destekten yoksun kalırlar.

Ya çok güven duydukları kişilerle ya da yalnız dolaşırlar. Sevgi ve kabul görmek istedikleri için diğer insanlarla ideal bir ilişkileri olduğu düşlerini kurarlar. Az sayıda arkadaşları olduğu için onlara çok bağlanırlar. Bu durumda bağımlı kişilik de geliştirebilirler.

Çekingen davranış çoğu zaman bebeklikte ya da çocuklukta utangaçlık ve toplumdan uzaklaşma, yabancı ve yeni durumlardan korkma ile başlayabilir. Yaş ilerledikçe utangaçlık azalacağına, ergenlikte daha fazla utangaç ve çekingen olur. Erişkinlikte ilerleyen yaş ile yatışabilir.

Hem çekingen bozukluk hem de bağımlı kişilik bozukluğu bir arada görülebilir. Pek çok kişi çekingen özellik sergileyebilir. Bu özellikler esneklik göstermediği, uyumu bozduğu, süreklilik taşıdığında, mesleki olarak başarıyı engellediğinde, çekingen kişilik bozukluğu tanısı alır.

Genelde psikoterapiden çok yararlanırlar. Terapistlerine güvenirlerse bağlanırlar. Terapistlerinden aldıkları güçle yavaş yavaş dış dünyaya katılırlar. Utangaçlıklarıyla, dışlanma korkuları ve yalnızlıklarıyla, kişiler arası ilişkiler kurma inceliklerini öğrenirler ve bunu terapi odasının dışına çıkarabilirler.

Histerionik: İlgi düşkünü

Sosyal ilgisizlik ve başarısızlık gibi, aşırı ilgi düşkünlüğü de bir kişilik bozukluğudur. Histerionikler, ilk bakışta sıcak kanlı, hareketli görünürler. Ama çok ilişkilerinde çok yüzeyseldirler.

En önemli özelliği, hemen her alanda aşırı duygusallık ve ilgilenilme ihtiyacı içinde olmalarıdır. Ergenlik ve ergenlik sonrası (genç yetişkinlik) ortaya çıkar.

Histerionik Kişilik Bozukluğu olan kişiler ilgi odağı olmadıkları durumlarda rahatsız olup değerlerinin anlaşılmadığını düşünürler. Çoğu kez çok canlı ve rol yapar bir tarzda ilgiyi üzerlerine çekmeye çalışırlar. Yeni tanıştıkları insanlarla neşeli, ilgili, açık ve samimidirler. Hararetli tarzda ilişki kurarak başlangıçta onları cezbederler. Bu insanlar ilişkilerinin olduğundan daha yakın olduğunu düşünürler ve tüm tanıdıklarını canım, bir tanem, aşkım v.s. olarak tanımlarlar. Sık sık romantik düşlere dalarlar.

Ama sürekli ilgi odağı olmak istedikleri için bu özellikleri süreklilik göstermez. Sürekli “parti yaşamı” rolü sürdürmek zorundaymış gibidirler. İlgi çekemezlerse çarpıcı bir şeyler yaparlar bir hikaye uydurma, olay sergilemek gibi…

Duygusal dışa vurumlar sığdır ve hızlı değişir. Hemcinsleriyle arkadaşlıkları genelde bozuktur. Sürekli ilgi görme istekleri arkadaşlarını sıkmaya başlar. Çoğu kez gösteriş yaparlar. Yapmacık davranışlar ve duygularını aşırı bir abartma ile gösterirler. Duygularını aşırı bir biçimde ortalıkta, herkesin önünde sergileyerek arkadaşlarını, eşlerini, tanıdıklarını utandırırlar.

Bu kişilerin fiziksel görüntüleri ve davranışları çoğu kez uygunsuz bir biçimde ayartıcı, baştan çıkarıcıdır. Bu davranışları sadece eş ve nişanlılarına karşı değil içinde bulundukları toplumsal çevre, iş yaşamı hatta iş ilişkilerde de ortaya çıkar. Sürekli fizik görünümleri ile ilgilidirler. Giyim kuşamları için çok fazla zaman, para ve enerji harcarlar. Dış görünümleri ile ilgili iltifatlar duymak isterler. Duymazlarsa kızarlar. Beğenmedikleri bir fotoğraflarını görürlerse aşırı derecede sinirlenirler.

Konuşmaları ayrıntıdan yoksun ve karşı tarafı etkilemeye yöneliktir. Sıradan küçük olaylar karşısında hıçkırarak ağlayabilirler ya da öfke patlamaları yaşarlar. Ancak duyguları çoğu zaman hızlı bir biçimde gelip geçiyor gibi görünür ve başkaları da onları bu duyguları gerçekten yaşamıyor olmakla suçlarlar.

Sürekli bir heyecan, yenilik, uyarılma arayışı içinde olup, sıradan günlük olaylar karşısında sıkılırlar. Eğlenecekleri bir ortam ertelenmişse büyük bir düş kırıklığı, öfke patlamaları yaşarlar. Tüm eylemleri, çoğu kez hemen doyum sağlamaya yöneliktir.

Bu kişiler ileri derecede telkine yatkındırlar. Duyguları ve düşünceleri o sıradaki heveslerinden kolayca etkilenir. Bir işe büyük bir hevesle başlayıp ilgilerini de hızla yitirirler. Yeni ilişkilerin heyecanını aradıkları için uzun süreli ilişkilerini görmezden gelirler.

Gerçekten intihar etme olasılıkları bilinmemektedir. Dikkati çekmek ve daha fazla ilgi almak için intihar tehditleri kullanırlar.

Çoğu kez Borderline, Narsistik, ve Bağımlı kişilik bozuklukları ile birlikte görülür. Genel toplumda % 2 – 3 görülür. Kadınlarda daha sık konan bir tanıdır ama erkeklerde de aynı oranda görülmektedir.

Ortak pek çok özellik olduğu için diğer kişilik bozuklukları ile karışabilir.

Huy mu kişilik bozukluğu mu?

Yukarıda saydığımız özelliklerin bir veya daha fazlası yakınlarımızda yada kendimizde gördüğümüz huylara benzer olabilir. Hemen kişilik bozukluğu gibi değerlendirmemek gerekir.

Elbette her insanın bir yaratılışı vardır, tüm insanlar birbirinin aynısı olacak değil. normal insan diye katı bir standart yoktur. Hatta insanlar arası farklılık bir yerde rahmettir. Toplumda her çeşit insana ihtiyaç vardır. Mesela bir yargıç, mesleği icabı daha çok suçlularla uğraşmaktadır. Onun karakterinde bulunan kuşkuculuk, mesleğini daha iyi yapması için avantaj kazandırır.

Yine ayrıntılara ve kurallara çok düşkün, çok düzenli olan bazı kimselerin; buna uygun meslek alanlarında çok yararlı olduklarını görebiliriz. Bazı kişiler ise tam tersi; çalışmayı, ayrıntılı işleri sevmez. Serbest çalışmak ona daha uygundur. Hayal gücünü veya özel bir yeteneğini değerlendireceği bir işte daha başarılı olabilir.

Toplumda sosyal ve sıcak kanlı insanların da, yalnızlığı seven, içe dönük insanların da yapacakları işler vardır. Bazısına halkla ilişkiler, organizasyon gibi işler kolay gelir, bazısına tek başına bir proje üzerinde çalışmak. Bunlar birer özellik ve hatta yetenektir. Bunları kişilik bozukluğu saymak doğru olmaz. Eşimizde ve yakınlarımızda bulunan huyları, davranış meyillerini hoş görüyle karşılamak, tercihlerine saygı duymak gerekir ki, ilişkilerimiz yürüsün.

Bir huy veya özelliğin kişilik bozukluğu sayılabilmesi için, o kişide takıntılı bir hal alması, hiç esneklik gösterememesi, iş ve özel hayatını ciddi derecede olumsuz etkilediği halde bundan kurtulamaması gibi durumlar gerekir.

Ancak uzmanlar uyarıyorlar; başlangıçta huy ve yetenek özelliğinde olan eğilimler, bir krizle, sosyal yıkımla birden kişilik bozukluğuna doğru meyledebilir. Bu sebeple huyumuza büsbütün kapılmamalı, sosyal vazifeler ve kurallar gereği biraz esneklik göstermeliyiz.gerekirse biraz kendimizi zorlamalı, yada yardım almayı kabul etmeliyiz.

Aslında evlenmek, farklı biriyle hayatını paylaşmak, hatta onun vesilesiyle farklı bir aileye ve sosyal çevreye girip onlarla geçinme gibi sorumluluklar; kişiliğimizin esnemesi ve uyum kazanmamız açısından çok yararlıdır.

Batıda yapılan araştırmalar, kişilik bozukluğuyla birlikte ortaya çıkan, suç eğilimi, madde bağımlılığı ve intiharlarda aile yapısının çözülmesinin birinci derecede etkili olduğu görülüyor. Kalabalık aile ortamında yetişen ve makul bir yaşta evlilik yapan bir gençte huylar esneyip dengelenerek hastalık haline gelmeyebilecek.

En çok sorun, parçalanmış aile çocuklarında, aileden uzak yetişmiş çocuklarda ve ebeveyni sorunlu olan çocuklarda ortaya çıkıyor. Kişilik bozuklukları sanki aileden miras kalır gibi, intikal ederek ilerliyor.

 

Genç Gelişim Özel Haber / www.gencgelisim.com

 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız