Aşk Karşındakinin Yüreğini Keşfetmektir!

0
1209

Aşk, bir bilincin bir başka bilinçte kendini arayıp bulmasıdır. Bir başka söyleyişle; bir insanın, karşı cinsten birinde görmek istediği özellikleri, güzellikleri, duyuşları, ona yansıtıp yeniden ondan yankılananı algılamasıdır. Yani bu olguyu, bu farkı fark ediştir. 

 

 

Ekmel Ali OKUR
e.aliokur@hotmail.com

www.gencgelisim.com

 

Beyinsel özgürlük ya da iç özgürlüğü büyük ruhlar için geçerlidir. Aşk, bir bilincin bir başka bilinçte kendini arayıp bulmasıdır. Bir başka söyleyişle; bir insanın, karşı cinsten birinde görmek istediği özellikleri, güzellikleri, duyuşları, ona yansıtıp yeniden ondan yankılananı algılamasıdır. Yani bu olguyu, bu farkı fark ediştir. Onda kendi içine doğru derin bir kazı yapıp kendi biricikliğinin, kendi iç dünyasındaki dünyanın olumlu ya da olumsuz, doğru ya da yanlış, iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin yanlarının ayırdına varıştır.

Bu anlamda olmalı ki:

Emile Zola: “Aşk bir mucize”, Eflatun: “Bir muamma”, Stendhal: “Nöbet”, Balzac: “Hislerin şiiridir” demişler. Görüldüğü gibi hepsinin de ortak yargısında, sıra dışılık, olağanüstülük var. Aşk, evrenlerin görkemli bir güzellik ve düzen içinde yaratıldığı zamandan bu yana hep var oldu. Yani insanlığın başlangıcından bu yana, en renkli, en albenili, en görkemli bir duygu çağlayanı olarak yaşana geldi ve hep de böyle coşkulu bir ırmak gibi ummanlara doğru akıp gidecektir. Bu duygu ırmağı çözüldükçe ve de yüreklerimizde aktıkça bizlere erişilmez keyif verecek ve de bir gizler yumağı olmayı sürdürecektir.

Aşk, toplumsal düzeyde bir başkaldırıdır. Bu anlamda büyük aşklar ancak devrimci kişilerin yüreklerinde boy verir. Çevrelerine ayarlı yaşayanların, geleneklerin küf kokulu kalıplarında soluyanların böyle görklü bir duyguyu yaşamaları olası değildir. Aşk, kınayanların kınamasına aldırmaz. Yani aşk, kendinden başka erk tanımaz. Şöyle de diyebiliriz: Aşk bir çılgınlıktır. Çılgınlıksa gerçek insan olmanın, beyni özgür insan olmanın bir ön koşuludur. Aşk, bize geldiği zaman, o sonsuzluk duygusunun çekim alanına gireriz. Onun için, “Aşk, sonsuzluğa yazılmış bir mektuptur!” denilmiş. Bu anlamda aşk insan soyunun yaşayabileceği en güzel, en hoş bir duygudur. Yetkin bilinçte olmayanlar, özgür olamazlar. Bunlar, hep güdümlü olurlar, güdülürler. Hoyrat kişilikler bu düşük bilinç şartlarında oluşur. Aşk bunların coğrafyasında yaşanmayan ya da hiç uğramayan bir bahardır.

Her yüce insani değer gibi aşk da özgür kişiliklerde ışıldar. Yani özgürlükle tutsaklığın çarpıştığı alandır. Aşk’ta, bir taraf nesne olamaz. Olursa buna aşk denmez. Aşkta her iki taraf da öznedir. Bu gerçeği ayrımsamaktır aşk. Şöyle de diyebiliriz, “Karşı cinsten iki kişinin yani ruh-beden bütününün diyalektik bir ilişkide birbirini keşfetmesi, birbirinin gizlerini ortaya çıkarmasıdır.”

İnsan, başkasına ulaşmanın, başkasının yüreğine demir atıp durmanın yollarını arar. Sürekli insanı insan yapan duyguları sorgular, onları anlamaya çalışır. Ölçülü olmayı, denge üzere olmanın inceliklerini yakalar. Kelimelerin nabız atışlarını, sesin tınılarında, renk değişimlerinde ustalaşır. Sözgelimi, toplumun çok değer verdiği sahip olma, tamah gibi duygulara karşı onurlu duruşunu belirler. Bu anlamda uyumsuz görünür. Yani gündelik yaşamı çekici kılan bu tür şeylere ilgi duymaz. Markalara, siyasi coşkulara, mutfak robotlarına, otomobil v.b. markalara, çokbilmişliklere falan aldırmaz.Aşk en çok engellerle beslenir, gelişir yürekte sürekli harlanır. Uydum kalabalıklara yani uyduluğa ve uyuntuluğa ödün vermez aşk.

Aşkın hep diri ve yaşanılır olması için, içimize doğru yaptığımız yolculuğumuzda, kendimize ait olan, hiçbir özelliğimizden vazgeçmemeliyiz ve de geçici de olsa duygularımızın üstünü bastırmamalıyız. Çünkü, her birimiz bütün bir evrende biriciğiz. Özdeksel ve nesnel her şeyimizle. Yani saçımızın telinden, tırnağımızın ucuna kadar. Öyleyse, her birimiz sadece kendimiz olarak kalmalı ve aşkı bu hal üzere yaşayarak yaşayıp Yunus’un “Her gün yeniden doğarız / Bizden kim usanası” demesi gibi biz de sürekli kendimizi, hayatı keşfederek çoğalıp sonsuza doğru edimimizi sürdürmeliyiz.


Gerçekte insan kendini gizler ve fakat aşkta kendini ele verir. Bu kendini ele verişten ötürü, öyle her önüne gelen aşkın kapısını çalamaz. Aşkın dikenli yollarında yürümek  yürek ister. Bu anlamda aşk cinselliği de aşan bir güçtür. Aşk’ta insan kendini, çevresini, hayatı anlamaya çalışır. Sonunda kendini bulur ve sürekli kendini yaratır durur. Böylece insan insanı keşfeder.

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız