Alma ve Verme Simetrisinde İstikrarı Yakalamak

0
1119

İki Küçük Tırtıl: Verici ve Alıcı
Bir bahçede iki tırtıl yaşarmış. Biri ince ve narin yapılı, diğeri de oldukça iri ve hantalmış. İnce yapılının adı “Verici”, hantal olanın ise alı “Alıcı” imiş. Verici, sürekli oradan oraya koşuşturur, sadece kendi için değil, Alıcı için de yiyecek toplarmış. Alıcı ise bu yiyeceklerle ağzını doldururken, Verici’ye teşekkür edermiş, ama ağzı dolu olduğu için sadece boğuk bir ses çıkarmış.
Bir süre sonra mevsimlerin değişmesiyle birlikte, Verici Alıcı’ya “Artık koza örüp güzel bir kelebeğe dönüşmemizin vakti geldi. Çalışmaya başlasak iyi olur.” demiş.

 

Bu yazımda sizlere bir hikaye yazdım sevgili dostlar. Alıcı ve Verici isimli iki küçük tırtılın hikayesi… Bakalım siz kendinizden neler bulacaksınız bu hikayede. Tabi kendinizi dürüstçe değerlendirmeyi başarabilirseniz…

İki Küçük Tırtıl: Verici ve Alıcı
Bir bahçede iki tırtıl yaşarmış. Biri ince ve narin yapılı, diğeri de oldukça iri ve hantalmış. İnce yapılının adı “Verici”, hantal olanın ise alı “Alıcı” imiş. Verici, sürekli oradan oraya koşuşturur, sadece kendi için değil, Alıcı için de yiyecek toplarmış. Alıcı ise bu yiyeceklerle ağzını doldururken, Verici’ye teşekkür edermiş, ama ağzı dolu olduğu için sadece boğuk bir ses çıkarmış.

Bir süre sonra mevsimlerin değişmesiyle birlikte, Verici Alıcı’ya “Artık koza örüp güzel bir kelebeğe dönüşmemizin vakti geldi. Çalışmaya başlasak iyi olur.” demiş.

Alıcı anında itiraz etmiş: “Hayatta uğraşmam. Ben böyle gayet mutluyum. Yediğim önümde, yemediğim arkamda!”
“Ama” demiş Verici, “bu bizim doğamıza aykırı. Bir kelebek olup, doğanın tadını çıkarıp, rengarenk çiçeklerin arasında uçmalı ve onların çoğalmalarına yardım etmeliyiz.”

“Bana ne çiçeklerden. Hem kelebek olduktan sonra çok kısa yaşayacak ve öleceğiz. Benim buna hiç niyetim yok!”
Verici bu duruma çok üzülmüş. “İyi de, tırtıl olarak da çok yaşayamazsın ki. Mutlaka bir kuşa yem olacaksın. Güzel bir kelebek olmak ve gerçekten anlamlı bir şey yapmak istemiyor musun sen?” diye sormuş.

“Eh, belki tırtıl olarak ölmektense, kelebek olarak ölmeyi tercih ederdim ama koza örmek çok zor ve ağır bir iş. Ben bunun üstesinden gelemem.” diye cevap vermiş Alıcı. Bu cevabın karşısında çaresiz kalan Verici, bir kez daha tüm işin yükünü üstlenmiş ve her ikisi içinde bir koza örmeye karar vermiş. Alıcı bu karara sesini çıkarmamış, çünkü fazlasıyla işine gelmekteymiş. O gene sefasını sürerken, Verici her ikisi için de bir koza örmüş. Kozanın içi çok dar ve havasızmış. Zar zor sığmışlar ama tek başına Verici’nin elinden ancak bu kadarı gelmiş.

Kozanın içinde Alıcı ve Verici derin bir uykudayken, değişim süreci başlamış. Haftalar sonra Alıcı kozanın içinde gözlerini açmış. İçeriye çok az bir ışık girmekteymiş. Kozayı parçalasın diye, hafifçe Verici’yi dürtmüş ama Verici hareket etmemiş. “Off, hâlâ uyanmadı. Şimdi kozayı ben mi deleceğim?” diye homurdanarak kozayı delmeye başlamış.

Birkaç saatlik uğraşın sonunda kozayı açmayı başarmış. Ama kozayı açmasıyla, pat diye bir ses çıkmış ve Verici yere düşmüş. Alıcı, koca gövdesini zar zor taşıyan kanatlarını açmış ve yalpalayarak, telaşla Verici’nin düştüğü yere uçmuş. Yere indiğinde gördükleri karşısında, geri kalan kısa hayatında yüreğinden asla silinmeyecek bir acıyla inlemiş.

Verici içi boşalmış bir deri parçası gibi öylece cansız yatmaktaymış. Alıcı o anda anlamış neler olduğunu. Koza ikisi için küçük olduğu için, her ikisine de yetecek besini sağlayamamış. Bu yüzden kendi bedeni Verici’nin bedeniyle beslenmiş. O güne kadar hep Verici’nin ona getirdikleriyle beslenen Alıcı’nın besini, bu kez en yakın dostunun ta kendiymiş. Hayatı boyunca hiç emek harcamayıp hazıra konduğu, üşendiği, mücadele etmediği için sadece kendinin değil, en yakınının, hayatta en çok sevdiği varlığın da yaşamını harcamış. “Ben ona, hep ağzım dolu olduğu için doğru düzgün teşekkür bile edemedim.” diyerek saatlerce ağlamış.
Duyduğu vicdan azabını azaltmak için bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüş. O da Verici’nin kendisi için yaptığını, başka biri için yapmaya karar vermiş. Kırlarda dolaşıp kendisi gibi hantal, kendi kozasını örmekten aciz bir tırtıl bulmuş.

“Senin için bir koza örmemi ister misin?” diye sormuş ona. Tırtıl şaşırmış, “İyi ama sen bir kelebeksin. Neden koza öresin ki?” diye sormuş. “Olsun,” demiş Alıcı, “Senin için yapmak istiyorum.”

Tırtıl bu duruma bir anlam veremese de, işine geldiği için itiraz etmemiş. Aslında Alıcı bu tırtılı son derece tiksindirici bulmaktaymış. Bir zamanlar kendisinin olduğu gibi, hiçbir işe yaramayan, başkalarının sırtından geçinen gereksiz bir varlıkmış; ama Verici’ye borçlu olduğunu düşündüğü için, kozayı örmeye başlamış. Kozayı tırtılın çevresine örebilmesinin tek yolu, kendinin de içeride olmasıymış. Her ikisinin de çevresine gücünün yettiği kadar bir koza örmüş. Koza yine küçük ve darmış.

Birkaç hafta sonra kozayı yırtan tırtıl, hiç çaba harcamadan kelebek olduğu için bayram ederken, “pat” diye bir ses duymuş. Alıcı’nın ölmek üzere olan bedeni yere düşmüş. Tırtıl Alıcı’nın zayıf sesiyle mırıldandığı son sözlerine hiçbir anlam verememiş:
“Hayatta hep almak da hep vermek de meğer aynı oranda ne büyük bir aptallıkmış…”

 

Zeynep Müge KASAROĞLU

www.gencgelisim.net

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız