Macahel Nasıl Gezilir?

0
846

Gökyüzünün komşusu: Macahel

Alişan HAYIRLI

potdoroya gidiverdim, kırmızı kamyonla

ağlama sevdi(ce)ğim, ağlama güzelim

geleceğim/döneceğim milyonla

saati taktım koluma, gittim kelobi dağına

oradan baktım, geliyordun samana

o nasıl beğenecek

sen karşıda ben beride bu tarafta

gönlüm, kalbim nasıl dayanacak

dilberin evi karşıda, asfalt yol iner aşağıya

apartidan bakıyorum, yukarıdan geliversin aşağıya

bahçenin yukarıda olmasını temenni edip duruyorum

Macahel’den gidişinden beri, neredeydin şimdiye kadar

(Potoroşi Çevyare/Macahel Türküsü)

******************

Yolculuk

Yolculuk, her zaman düşündüm onu;
İçimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse güneşin sonu,
Uçmak, kayıp gitmek, kaçıp dönmemek.

Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım.
Bir gece, rüyada gördüğüm yeri,
Gözlerim yumulu, aramaktayım.

Beni çağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne güzel, dilsiz ve adsız.
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız.

Her akşam, aynı yer, aynı saatte,
Güneşten eşyama düşen bir çubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk!

Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, günden güne kayıtsız bana.
Dalında bir yaprak gibi dönüyor,
Acı rüzgarların çektiği yana… (Necip Fazıl)

Kavurucu ve bunaltıcı sıcakların hüküm sürdüğü Malatya’da dereceler 40’ı gösterdiği bir zamanda, sabah erkenden beş kişilik ekiple yola koyulduk. Tahmin edebileceğiniz gibi istikamet: Artvin…

Doğu Karadeniz’in en doğusu… Gürcistan sınırı…

UNESCO’nun dünyada ikinci “biyosfer rezerv alanı” olarak ilan ettiği, el değmemiş, doğal yapısı bozulmamış oksijen deposu: Macahel Bölgesi…

Yeşilin her renginin, ağacın her çeşidinin kök saldığı, hayvanların her türünün yaşadığı dünyanın en gözde tabiat harikası: Borçka ve Şavşat…

Yaz aylarında bile bir gün içinde hem yağmuru, hem sisi, hem fırtınayı, hem güneşi, hem doluyu, hem soğuğu ve hem de sıcağı aynı anda soluduğunuz müstesna bir yöre…

· Macahel, mıknatıs gibi çekiyor

Dünyada eşi ve benzerinin zor bulunduğu Macahel’i bundan tam iki yıl önce keşfetmiştim. Hafızamda derin bir iz bırakmış, gönlümde ayrı bir yere sahip olmuş, ruhumu adeta esir almıştı…

Çekiyordu… Toprağı, havası, suyu ve insanı mıknatıs gibi çekiyordu. Tam iki yıl önce beni kendisine hayran bırakan Macahel’i bir kere daha görme iştiyakı ve hasreti hasıl oluyordu içimden…

Nihayet beklediğim haber geldi. Macahel bölgesinin saf ve delikanlı çocuğu Necdet Sarı, “Abi atla gel, bekliyoruz seni…” dediğinde, hemen düğün gününün tarihini belirledik: 15 Ağustos…

Malatya’dan kafadar beş kişilik bir ekiple sabah erken saatte yola koyulduk. Elazığ, Bingöl ve Erzurum üzerinden Borçka’ya doğru hareket ettik. Yol üzerinde birkaç tarihi ve doğal eseri görmeyi de planladık. Bunlardan sadece Erzurum Ulu Camii ve Tortum Şelalesini görmek nasip oldu.

630 kilometrelik yolu dur-kalk, mola ve ziyaret dolayısıyla ancak 12 saatte alabildik. Gecikme dolayısıyla endişelenen Rehberimiz Necdet saatte bir bizi aradı.

Nihayet kavuştuk, iki yıl sonra hasretle kucaklaştık. Buraları daha önce hiç görmeyen ekipteki arkadaşlardan daha fazla heyecanlanıyorum.

Necdet 32 yaşına gelmiş müzmin bir bekâr… Hala evlenmemiş ancak 35 yaşında evlenmeyi planlıyor. Biraz daha para kazanayım Allah kerimdir diyor.

· Borçka Karagöl

Aracımızı Borçka’da park edip, Necdet’in minibüsüne geçtik. Terminalde güzel kokulu Karadeniz çayını içtikten sonra ilk uğrayacağımız mekâna doğru hareket ettik: Borçka Karagöl…

Türkiye’nin birçok turistik ve tarihi mekânını ziyaret ettim. Ancak hiçbir yeri, ikinci kez görme merakı sarmamıştı beni: Macahel hariç… Borçka Karagöl, Macahel Bölgesi’nde müstesna bir yere sahip olan olağanüstü bir göl… Kendiliğinden oluşmuş, suyun dibinin görünmediği, içinde balıkların cirit attığı, etrafı çam, gürgen gibi ağaçlarla gelin gibi süslenmiş, seyredilmeye doyulmayan Allah’ın mucizesi bir göl…

Borçka Karagöl sadece bir göl değil… Göl’den öte bir şey… Göl dersem sanki haksızlık etmiş olurum. Bir Çerkez gelini kadar güzel, Çingen kızı kadar alımlı, Kürt kızı kadar asil, Türk kızı kadar cilveli, Boşnak kızı kadar zarif…

Üşüyen yürekleri ısıtan bir güneş, susayan dudakları ıslatan bir yudum su, yanan sineleri serinleten bir meltem rüzgârı… İnsan eğer şu yeryüzünde bir mekâna âşık olacaksa, Borçka Karagöl’le nişanlanmalı… Göğsüne başınızı yaslayıp yatabileceğiz bir sevgili gibi alımlı ve nazlı…

Bir göl değil işte… Bir gölü seyreder gibi bön bön bakarsanız alınır size…

Kara gözlü, sırma saçlı, kiraz dudaklı bir yar gibi yürek yakıyor Karagöl!

Her vuslat içinde gizli bir ayrılığı barındırır… Her ayrılık da vuslatı… Kavuşmak için ayrılmak, ayrılmak için kavuşmak gerek… Her gidişin bir gelişi, her gelişin bir gidişi vardır.

Uzun vedaları sevmem… Yüreğim daha az tutuşsun diye aniden ayrılırım… Arkama bakmadan, son bir kere daha göz atmadan, pat diye kaçıveririm sevdiklerimden… Daha az acı versin diye… Unutmanın bütün gücüne sarılarak…

Artık gün batmak üzereydi ve bir an evvel konaklayacağımız köye, Macahel’in Efeler köyüne doğru hareket etmeliydik. Artık yavaş yavaş, Türkiye’de ekosistemi bozulmamış tek yer olan Macahel sınırlarına doğru yaklaşıyorduk.

· Gezdikçe, gezesiniz gelir.

Aracımızda Karadeniz şarkılarının biri başlıyor biri bitiyor. İnsanı, müziği, tabiatı ve kültürü… Her şey mükemmel… Bayram sabahı kalkıp cici elbiselerini giyen bir çocuk kadar sevinçliyim. Bir yandan hareketli ve hüzünlü Karadeniz türkülerine eşlik ediyor bir yandan da sarp dağlar ve vahşi ormanlarla kaplı manzarayı seyrediyor, öte yandan tertemiz havasını bir patoz gibi içime çekiyorum.

Bütün bir bedenim, ruhumla Macahel’de olduğumu hissetmek istiyorum. Kafa dengi bir rehber, uyumlu bir ekiple geziyor olmanın keyfi zirve yapıyor.

Güneş, yerini sis ve yağmura bıraktı. Hiç önemli değil… Çünkü her gelen ayrı bir güzellik katıyor Allah’ın mucizesi bu topraklara… 40 derece sıcakta yanarken şimdi yağmur altında ıslanıyoruz, bu ani fiziki değişim insana başka bir aleme göç etmiş hissi veriyor.

Sis ve duman… Yeşilin en koyu tonlarıyla kaplı yüksek dağlar arasındaki ufuk sislerle kaplanınca, tabiata sanki gelinlik giymiş gibi öyle baka kalıyorsun… Gözünüz bir saniye bile manzaradan ayrılmıyor. Sanki boşa gider diye endişeleniyorsunuz…

İhtiyacınız olandan daha fazla havayı ciğerinizle temas ettirmek için derin derin nefes alıp bırakıyorsunuz… Gözlerinizi dört açıyorsunuz ki, manzaranın fazladan tadına varasınız…

Herkes zenginliği ve mutluluğunu nerede ve nasıl arıyor bilmiyorum ama ben en zenginden daha zengin, en mutlu insandan daha mutlu hissediyorum kendimi… Mutlu olmak, zengin olmak işte bu kadar kolay… Allah’a hamdolsun…

Artık karanlık bastırdı… 35 kilometrelik yolu yoğun yağmur yağışı ve önümüzü dahi görmemizi engelleyen sis tabakası eşliğinde aldık. Sanki yağmur ve sis bize hoş geldin diyor.

Selamlıyor bizi…

· Bambulay Pansiyon

Ve nihayet konaklayacağımız pansiyona ulaştık. Tatlı bir yorgunluk, beraberinde tatlı bir uykuyu da getirdi.

Düğün bitmiş, herkes evine çekilmiş… Ahşap yapılı pansiyon odamızın çatısına yağan yağmurun çıkardığı ses, güzel bir uyku çekmemiz için ninni gibi geliyor bize… Derede akan su ise sanki 40 kişiden kurulmuş bir orkestra misali, günün 24 saati ormanla birlikte düet yapıyor size…

Macahel’e ilk defa gelen ekip arkadaşlarım, sabah kalktıklarında nasıl muhteşem bir manzara ile karşılaşacaklarından habersiz yatıverdiler.

Ben de koynumda Macahel, derin bir uykuya dalıvermişim.

*******************

Gökyüzüne doğru sivrilmiş geçit vermez dağların etrafını sardığı derin bir vadinin yamacına kurulu pansiyonda ilk gecemizi geçirdik. Sabah daha gün doğmadan, bütün ekip ayaktaydık. Uyandık…

Ve yattığımız odalardan dışarı çıkıverdik.

Aman Allah’ım! Bu ne müthiş bir manzara! Bu gerçek olamazdı, bir rüyaydı… Orman, kuş sesleri, tatlı bir esinti, derelerden akan suyun sesleri, arada bir kaybolup geri gelen sisler, dumanlı tepeler…

Bunun dışında doğada sentetik, kimyasal hiçbir ses yok… Kendinizle baş başasınız… Gezi başlamadan ormanlık yolda güzel bir sabah yürüyüşü, kahvaltı öncesi ilaç gibi gelir.

Efeler Köyünün dar ve uçurum kenarında yaylalara doğru uzanan toprak yolundan yukarı doğru tırmanmaya başladık. Biz de tabiat da yeni uykudan uyanmış birbirimize mahmur gözlerle bakıyoruz. Hiç uyumayan sadece dereler… Yaz kış, gece gündüz, asırlardır akıp duruyor hiç uyumadan… Vadiden akıp giden dere suları tabiat ananın mahur bestesi gibi yorgun ve bitkin ruhumuzu okşuyor.

Ülkemizin ve bölgemizin yoğun, yıpratıcı siyasi gündemi bütün benliğimizi esir almış, sinir sistemimizi epeyi tahrip etmişti. Macahel’in dereleri, sabah gezintisi ile bizi doğal tedaviye alıyor. Bütün bir bedenimiz ve ruhumuz sanki yıllık bakıma giriyor.

Doğa’nın kalbine doğru yapılan bir saatlik yürüyüşten sonra, sıra yöresel ve organik kahvaltıya geldi. Ruhumuz tabiat ananın kucağında ıslah olurken midemiz de tamamen evlerde yapılan ve yörede yetişen tereyağı, kaymak, bal, peynir, domates, salatalık, reçel gibi ürünlerle bayram etti.

· Maral Şelalesi: Dünyanın ikinci büyük şelalesi

Ehh artık Maral Şelalesi’ne doğru hareket edebilirdik.

“Araç bin!”

Maral Şelalesi, Maral Köyü sınırlarında, Efeler Köyüne yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Geçit vermez dar yollardan geçerek ilerliyor, zaman zaman ucu bucağı görünmez uçurum kenarlarında büyük heyecan yaşıyoruz.

Korktuğumuz başımıza geldi. Dün gece yağan yoğun yağmur yolları çamur ve bataklığa dönüştürmüş… Şelaleye az bir süre kala aracımız çamura saplandı. Allah’tan yarım saat kadar sonra geriden gelen başka bir minibüs imdadımıza kavuştu. Yarım saatlik bir uğraştan sonra aracımızı çamurdan kurtardık ve yolumuza devam ettik.

Nihayet Maral Şelalesi’ne ulaştık. Ancak aracımızı park ettikten sonra 20 dakika kadar bir yaya yürüyüşü daha bekliyor bizi… Ekip dünyanın en uzun ikinci şelalesini görmek için heyecanlı…

Mevsim yaz ve bu yıl da kuraklık olduğu için su seviyesi bir hayli düşmüş… Ona rağmen, 58 metre yükseklikteki şelaleyi seyrederken 2,5 saatlik bütün yorgunluğumuzu unuttuk.

· İyemet Camii

Dönüşte yol üzerindeki Maral Köyü İyemet Camii’ni ziyaret ettik. Bu cami işlemeleri, oymaları, süslemeleri ve mimarisiyle büyüleyici bir güzelliğe sahip… Dünyadaki bütün camileri gezmedim ama sanırım bu caminin dünyada bir eşi benzerini daha bulmak zor. Caminin dış yapısına baktığınızda sıradan bir yapı gibi görünüyor ancak bu sizi aldatmasın, iki kanatlı kapısını gördüğünüzde ve açıp içeri girdiğinizde sizi bambaşka bir camii bekliyor. Gezimizin en büyük sürprizlerinden birini yaşadık. Bu ilginç camiyi fotoğraflayıp yolumuza devam ettik.

· Kafkas Bal Festivali

Nihayet Macahel Bölgesi’nin merkezi konumundaki Camili Köyüne ulaştık. Yol kenarına dizilmiş araç konvoyu ve yoğun bir kalabalık ile karşılaştık.

Bu yıl 15.’si düzenlenen Saf Kafkas Arısı ve Bal Festivali şenlikleri vardı. Muhteşem bir manzaranın refakat ettiği tören alanı rengârenk giyinmiş kadınların elbiseleri ile sanki bahar gelmiş gibi bir intiba bırakıyor. Meydan karnaval alanına dönmüş…

Halk akın akın gelmeye devam ediyor. Biraz ileride çadır kurulmuş, uzaktan gelen misafirler ve protokol üyeleri için yemek çadırı kurulmuş… Bizi de misafir kategorisine dahil edip buyur ettiler.

Yöresel yemekler…

Karnımızı doyurduktan sonra artık tören alanına geçebilirdik. Ve her yerde olduğu gibi festival kutlamalarının değişmeyen kurallarından biridir protokol konuşmaları…

Of anam of… Konuşmalar, konuşmalar, konuşmalar…

Kimler yok ki… Sanatçı ve yazar Zülfi Livaneli, Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, Erdal İnönü’nün hanımı Sevinç İnönü, kızı Özden Toker, Belgeselci Nebil Özgentürk, RTÜK Başkanı Davut Dursun, TEMA Başkanı, Müsteşarlar, Genel Müdürler, iş adamları, ünlüler… Maşallah Macahel Bölgesi devleti ele geçirmiş… Karadeniz şehirlerine neden bu kadar hizmet götürüldüğünü şimdi dahi iyi anlıyoruz. Allah daha da versin, gözümüz kaldıysa gözümüz çıksın. Bizim dediğimiz, keşke Karadeniz’e yapılan hizmetlerin birazı da bizim Malatya’ya yapılsa…

Zaten Macahel’e gelirken Yusufeli-Artvin-Borçka arasındaki yol yapım çalışmalarını bizzat yerinde gördük. Saymakla bitiremediğimiz tüneller, viyadükler, barajlar… Dünyanın en yüksel barajı (Deriner) Artvin’i bölgede parlayan bir yıldız haline getirmiş… Festivale gelen isimler anons edilirken şimdi daha iyi anlıyoruz, Artvin’in sahipsiz olmadığını… Helali hoş olsun… Artvinliler de bu hizmetleri karşılıksız bırakmamış ve teşekkür babında 30 Mart ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tercihini yaparak göstermiş…

Neyse biz gelelim yine festivale… Hani Bal festivali ya… Maalesef festivalde bal yoktu. Ortada ne stantlar var, ne yarışmalar, ne tanıtım yayınları, ne sinevizyonlar, ne reklam ve ne de bir kelimeyle bal muhabbeti…

Klasik festival kutlaması… Konuşmalar, konserler, gösteriler… Olsun, yine de hiç yoktan iyidir. Millet bir araya gelmiş, muhabbet ortamı doğmuş, kültürler yaşatılır hale gelmiş… Festivalin tek faydası bu…

Komşu Gürcistan’dan konuk olarak davet edilen Gürcü Halk Oyunları ekibi bence festivalin eğlence boyutuna hakkını veren tek gösteri oldu. Gerisi bildiğimiz sıradan gösteriler…

Böylece Macahel’de yapılan Bal festivaline katılmış ve gözümüz arkada kalmamış oldu. Sonuçta memnun ayrıldık.

· Rehberimiz Necdet’in evi

Bizi Macahel’e davet eden Rehberimiz Necdet Sarı, Gürcü asıllı bir ailenin çocuğu, babası ile birlikte Macahel’in 6 köyünden biri olan Efeler köyünde yaşıyor. Servisçilik yaparak hayatını kazanıyor. Bölgedeki Turizm şirketlerinde uzun süre şoförlük yapmış… Şimdi kendisi de Turizm Bakanlığından belgesini alarak bölgede rehberlik yapan 5-6 kişiden birisi. Ancak, Necdet öyle aklımıza yer etmiş rehberlerden veya tur operatörlerinden birisi değil. O işini amatör ruhla yapan, işine sevgisini, samimiyetini katan birisi. O’nunla olduğunuz sürece kendinizi asla yabancı hissetmezsiniz. Aileden birisi olarak görürsünüz. Herhangi bir istekte bulunduğunuzda veya sorun ilettiğinizde söylemlerinin ardından ‘sorun yok’ sözünü duyarsınız. Ama bu ‘sorun yok’ sözü hakikaten sorun olmadığını kanıtlayan bir söz. Klasik sorunu öteleme veya üstünü kapatma sözü değil. Necdet ‘sorun yok’ diyorsa, emin olun sorun çözülmüş ve ortadan kalkmıştır. Yani isteğiniz veya şikayetinizin gereği yapılmıştır.

Necdet bizi evine davet etti. Konuk olduğumuz pansiyona yaklaşık 4 kilometre uzaklıkta… Muhteşem bir manzaraya hükmeden bir yamaçta kurulmuş evi… Yörede betonarme bir ev ya da yapı bulmamız mümkün değil… Çünkü bu dünyanın en gözde ekosistemine sahip Macahel’de UNESCO’dan habersiz çivi dahi çakamazsınız. Bütün bir bölge koruma altında… Necdet’in evi de yöreye uygun olarak ahşaptan yapılmış… Tahta balkonda oturup manzarayı seyre koyulduk. Masamıza getirilen yöresel tereyağı, peynir, kestane balı, fındık ve demli çay eşliğinde babası Cemal abiyle Macahel sohbeti yaptık.

Misafirperverlik, insanlık hakikaten burada ölmemiş… İnsanları da doğayla uyum halinde… Yiyecekler gibi insanları da organik… Mizah yetenekleri en üst seviyede… Tatlı şiveleri ve hoş sohbet konuşmalarıyla tabiata eşlik ediyorlar. Fakat arada bir kendi aralarında Gürcüce konuşuyorlar.

· Macahel’de hayat

Her şey güzel tabii… Doğal mükemmel, manzara harika, temiz hava, bol su… Peki, her şey bu mu? Göründüğü gibi mi? Biz bir haftalık geziyle, bu güzel manzaralı bölgede yaşayan insanlarımızın gizli sorunlarını ve dertlerini biliyor muyuz?

Hayır.

Hayat çok zor… Sürekli göç veriyor bölge… Genç nüfus kalmamış. Gelir yok. Ekmek aslanın midesinde…

Tek kurtuluş yolları var: Turizm… Fakat burada da bir sorun var. Bölge tamamen koruma altına alındığı için ciddi ve pahalı yatırımlara girmekten korkuyorlar. Trabzon ve Rize gibi değil buralar. Doğu Karadeniz’in en doğusu… Ulaşım çok zor. Bölge ulaşıma geçit vermiyor. İki araç karşı karşıya geldiği zaman, birisi geri vitese takıp yüz metrelerce gidip, uygun bir yer bulana kadar burun buruna gidiyorlar. Bir yerden bir yere ulaşım büyük dert… Yerli turistler için belki heyecan verebilir ama burada yaşayan yerli halk için durum hiç de öyle iç açıcı değil… Burada bir ailenin başka bir aileye gidebilmesi için ya bayram, ya taziye ya da düğün olması lazım… Sarp ve vahşi dağlar arasına dağılmış evler arasındaki mesafeler en az bir kilometre…

Coğrafya ve iklimin getirdiği doğal zorluklar, yapılaşma ve imardaki yanlış tercihler yüzünden ikiye katlanmış… Uzun lafın kısası, yerli halk için dünyanın en güzel yerinde yaşamak fazla bir şey ifade etmiyor.

Gezimizin ikinci gününü Rehberimiz Necdet’in evinde noktalayıp pansiyonumuza dönüş yapıyoruz.

Akşam yemeği, gezi notlarının yazılması, duş ve uyku… Yarın gezimizin en zorlu parkuru başlayacak. Erken yatmam lazım.

************

· Fındık Yaylası

İyi de oldu. Derin, uzun ve deliksiz bir uyku uyudum. Her ne kadar pansiyonda kalan diğer misafirlerin balkondaki yavan ve sesli konuşmaları başta rahatsız etse ede, yorgun ve bitkin bir halde uyuya kalmışım. O kadar ki, rüya bile göremedim!

Sabah erkenden kalk borusu çaldı, pardon alarm çaldı. Her zaman ki gibi organik ve yöresel kahvaltı ile başladı günümüz… Bugün zorlu ve heyecanlı bir gezi olacağını bildiğim için hem dinlenmiş halde hem de sıkı bir kahvaltı ile kendimi hazırladım.

Ve Ya Allah Bismillah diyerek koyulduk yola… İstikamet: Fındık Yaylası, Naçadirev Gölü ve Ziyaret Tepe (Zirve)…

Ben iki yıl önce Ziyaret Tepe zirvesine tırmandığım için turumuzun en zorlu kısmına geldiğimizin farkındayım ancak zavallı ekibin hiçbir şeyden haberi yok. Normal bir gezi sanıyorlar. Uzun kollu tişört, şapka ve asa… Zirveye tırmandıkça güneş ışınları vücudu fena halde yakabilir, fakat bir eksiğimiz var: Yüzümüze süreceğimiz güneş kremi…

Pansiyondan Fındık Yaylasına kadar 12 kilometrelik yayla yolunu ancak iki saatte alabildik. Yol boyunca kocaman ağaçların dalları arasına Kafkas Arı kovanları konulmuş…

Yol son derece tehlikeli ve aşağıda akan derenin seslerini duymak mümkün değil… Allah korusun, eğer uçuruma yuvarlanacak olsak bir yıl boyunca cesedimizi bile bulamazlar. Allah’tan rehberimiz ve şoförümüz Necdet bu yolu gözü kapalı gidecek kadar tecrübeli… Onun için araç içinde rahatız, ekip arkadaşlarımızla pürneşe yol alıyoruz… Bir yandan da yemyeşil coğrafyayı temaşa ediyor, tertemiz havayı içimize çekiyoruz.

Kısacası keyfimize diyecek yok. Bugünkü turumuza Necdet’in babası Cemal Amca ve Gürcistan’dan gelen bir akrabası da dahil oldu. Araçta tam sekiz kişiyiz…

Araç, dar ve kötü yollarda ancak birinci vites, nadiren ikinci viteste ilerliyor. Araç sallandıkça, yanımda oturan Nihat Abacı’ya biraz da abartarak gayri insiyaki omuz atıyorum. Galiba Nihat Malatya’ya dönüşte iyi bir ortopediste tedavi olması lazım!

Yol boyunca bizi buz gibi suların aktığı dereler önümüzü kesiyor. Hepsinde durup fotoğraf çekiyor, paçalarımızı toplayıp ayaklarımızı suya daldırıyoruz. Ekip arkadaşımızdan Murat Kurel sık sık aracımızı durdurup yol kenarında Yaban Mersini ve böğürtlen yiyor.

Az gittik uz gittik ve nihayet Fındık Yaylasına ulaştık. Rehberimiz Necdet’in de burada yayla evi bulunuyor… Annesi ve yengeleri ile birlikte üç aydır yaylada hayatlarını sürdürüyorlar. Bize öğlen yiyeceğimiz yemekleri hazırladılar: Tereyağı, karpuz, peynir, kaymak, domates ve salatalık… Fındık Yaylası, Efeler köyüne ait… Fakat ev sayısı çok az, toplam 10 hane bulunuyor.

· İndadzivinda Geçidi

Daha gidecek yolumuz olduğu için izin isteyip Naçadirev gölüne doğru hareket ettik. Karçal Dağları’nın zirvesine doğru yaklaşıyoruz. Zirve’ye doğru yükseldikçe ağaçlar ve bitkiler yerini çıplak dağlara bırakıyor. Bambaşka bir atmosfere doğru giriyoruz. Oksijen azalıyor ve iklim değişiyor.

İki yıl önce yine aynı mevsimde geldiğimizde sis, yağmur ve fırtına ilerlememizi engellemiş, soğuktan donacak duruma gelmiştik. Bir önceki gezimizde üç metre öteyi göremiyor, muhteşem manzara sis tabakasının arasında kayboluyordu.

Ancak şimdi hava açık, sıcak ve güneşli… Nasip kısmetimizde zirveyi açık havada fotoğraflamak varmış. Bu benim için daha iyiydi çünkü daha önce zaten buraları sisli görmüş ve belgelemiştim. Ancak şimdi öyle değil, yukarı tırmandıkça hem Gürcistan’ı, hem Borçka’yı hem de Şavşat’ı görebiliyor, kilometrelerce ötedeki Lekoban, Çukunet, Görgit, Cancır ve Merata yaylalarını seyredebiliyoruz.

Çok şükür…

İndadzivinda (Gürcüce’de “ince bel” demek) geçidinde mola verdik. Türkiye’nin bir çok mekanında su içtim ancak buradaki su kadar soğuk ve lezzetli su içtiğimi hatırlamıyorum. Bir yudum su dişlerinizi kesecek, boğazınızı yakacak ölçüde soğuk… Elinizi birkaç saniye tutabilmeniz mümkün… Şişelerimize suyumuzu doldurup yolumuza devam ettik.

· Naçadirev Gölü

Artık heyecan son noktasında… Bir saatlik yolumuz kaldı, araçla tırmandıkça tırmanıyoruz. Yaylalara giden yolun kenarına aracımızı park edip, çantalarımızı ve yiyeceklerimi yüklenip göle doğru yürüyüşe geçtik. Çok değil 15 dakikalık bir yürüyüş mesafesinden sonra Naçadirev gölüne ulaştık.

Tek kelimeyle muhteşem bir manzara… Yüksek dağların tam ortasında, krater gölü… Güneş ışınları gölün üzerinde yıldız gibi parıltılar oluşturuyor, göl bir gelin gibi süzülüyor.

Gökyüzüne biraz daha yaklaşmışken, ellerimi havaya kaldırıp Allah’a dua ettim: Ya Rabbi, bir kez daha buraları bana nasip ettiğin için sana milyonlarca kere hamdolsun.

Göl kenarına oturup yiyeceklerimizi tertemiz otların üzerine serdik… Dinlendik, enerji topladık ve dua ettik. Neden dua? Çünkü birazdan zorlu bir tırmanış bizi bekliyor. Artık bugünkü gezimizin hatta turumuzun en önemli ve heyecan verici kısmına gelmiştik. Allah için söyleyin, Malatya’da ve hatta Türkiye’de kaç kişi zirveye, 3200’e ikinci kez tırmanmıştır ki.

· 3200 rakıma tırmanış…

Rehberimiz Necdet öncülüğünde Ziyaret Tepe Zirvesi’ne doğru tırmanmaya başladık. Ekipten Ali Yenier, daha başta fire verdi. Gözüne kestiremedi ve gelmekten vazgeçti. Nihat Abacı ise daha tırmanmaya yeni başladık ki, yükseklik korkusunu bahane ederek geri döndü!

Kaldık dört kişi: Ben, Rehberimiz Necdet, Ömer Kalı ve Murat Kurel…

Tırmandık, tırmandık, tırmandık, önce Naçadirev tepesini aştık. Ve karşımızda Ziyaret Tepe… Bütün ihtişamıyla yerinde duruyor.

Ama nefesler tükendi, ayaklar çözüldü, ciğerler iflas etti… Cesaret, yürek, istek ve irade varken yorgunluk ve tükenmişlik hedefimize varmaya engel olabilir mi?

Hayır!

Hadi o zaman!

Şimdi tırmanışın en zor kısmına geldik. Sarp kayalar üzerinden bir keçi gibi ilerliyor, uçurumları akıncı gibi korkusuzca geçiyoruz. Her 15 dakikada bir mola veriyor, su içiyor, dinleniyor ve fırsattan istifade resim çekiyor, manzarayı seyrediyoruz.

Hadi oğlum, dayan, az kaldı!

Sakın pes etme!

Geri dönmek aklımdan bile geçmiyor, ayaklarıma emir veriyor, ciğerimi cesaretlendirmeye çalışıyorum.

Sevgili anneciğim iyi ki bu halimi görmüyor. “Oğlum ne işin var buralarda, zirveye çıkacaksın da ne olacak? Sana para mı verecekler?” diyecektir muhtemelen… Sakın bu kadar zevkli bir eziyet çektiğimi anneme söylemeyin, beni daha bırakmaz Macahel’e…

İnsanoğlu işte… Kim ne iş yapıyorsa hep zirveleri hedefliyor. Daha çok para kazanma, daha yüksek mevki, daha fazla unvan, şan, şöhret, daha fazla makam, daha fazla zevk sefa…

Benim işim de bu… Daha fazla gezi, daha fazla şehir, daha fazla zirve… Zirve, zirve, zirve!

En yükseğe, daha yükseğe… Ayağım yerden kesilmeli, başım göğe değmeli, bulutlar üstünde seyri sefer etmeli, sislerin arasında kaybolmalıyım.

Kimselerin gidemediği yerle gitmeli, kimselerin ulaşamadığı zirvelere ulaşmalı, kimselerin görmediği yerleri görmeliyim.

Bu ne bencillik! Bu ne tatminsizlik!

Yeryüzünde bulamadığımı zirvelerde bulacağımı sanıyorum. Dünyadan kaçış, dağlara, ormanlara, derelere, bulutlara ve en nihayet gökyüzüne sığınış.

Yarım saatlik zirve saltanatı için bütün terlerimi dökmeli, bütün gücümü harcamalı, yorgunluk nedir unutmalı, ayaklarıma söz geçirmeliyim.

· Ziyaret Tepe zirvesi

Ve Ziyaret Tepe… 3200 metre… Gökyüzüne komşu oldum. Dünya çok gerilerde kaldı. Sanki buralara aittim.

Dağların da hamdın da zirvesindeyim. Bir merdiven dayasam gökyüzüne elim değecek gibi yakınım.

Artık sözün bittiği yerdeyim.

Daha yüksek yer, daha fazla çıkacağım zirve var mı?

Son nokta ruhların miracı…

Zorlu ve tehlikeli tırmanış belki bedenimi bitirdi ama ruhen, manen ve zihnen ne kadar da zindeyim, mutluyum ve özgürüm.

Budur işte…

Zirveden ne zaman döndüğümüzü, konakladığımız Efeler köyündeki pansiyona ne zaman ulaştığımızı, ne zaman yatıp uyuduğumuzu hatırlamıyorum!

****************

· Macahel’e veda

Macahel’i kapsayan gezimizin artık son gününe geldik. Şirin mi şirin pansiyonumuza, yüksek dağların yamaçlarına kurulu Efeler köyüne, dünyanın en önemli biyosfer rezerv alanı seçilen Macahel’e ve Borçka’ya veda zamanı geldi.

Şimdi istikamet Şavşat…

Sabah saat 08.00’de servis aracımıza binip hareket ettik. Gezimizin ikinci ayağı olan Şavşat’a varmak o kadar kolay olmadı. Önce Efeler Köyü’nden Macahel Bölgesi’nin merkezi olan Camili Köyüne ulaştık. Yaklaşık 6 kilometrelik toprak, dar ve sarp yolu tam 1,5 saatte alabildik. İç organlarımızın yeri değişecek kadar, birbirimizin omuzlarını çürütecek kadar sallandık da sallandık araçta…

· Yollar, yollar, yollar

Zaten günümüzün yarısı uykuda, geri kalan kısmın yarısı yolda yarısı da gezi yerlerinde geçti. Yolda geçen zaman, gezi yerlerinde geçirdiğimiz zamandan çok daha fazla… Coğrafya şartları ve yol yapısı bunu gerektiriyor. Eziyetli ve zahmetli ulaşım Macahel’in ezelden beri alnına yazılmış bir kader… “Hadi bir soluk gidip gezelim ya da akrabaya gidelim” demek bizdeki kadar kolay olmuyor. Herkes yerinde çakılı…

Yükseklik korkusu yaşayanlara bu coğrafyada hayat hakkı yoktur. Evler ve yerleşim birimlerini birbirine bağlayan yolların tamamı uçurum kenarlarından geçiyor. Dar ve taşlı yollar… Araç trafiği hemen hemen yok gibi… Ancak karşıdan bir araç geliyorsa araçlardan birinin ötekisine yol vermek için en yakın cepe girmesi kaçınılmaz… Bu yüzden yollarda bizi hep bir korku almıştır: Ya karşıdan bir araç gelirse?

Macahel’in 15 kilometresi, 15 dakikaya değil 1,5 saate karşılık geliyor. Buradaki araçlar, üçüncü ya da dördüncü vitesi rüyasında bile göremez… Hiçbir şoförün hız yapma şansı yoktur. Burada bir sürücünün hayatta sadece bir defa kaza yapma şahsı var: Ya hiç kaza yapmayacaksın ya da öleceksin. Üçüncü bir seçenek yok. (Allah korusun)

İşte böyle bir coğrafyanın hakim olduğu Macahel’den, komşu ilçe Şavşat’a gitmek bizim tam tamına yarım günümüzü aldı. Efeler köyünden, Macahel’in Merkezi Camili köyüne toprak ve dar yoldan indik. Oradan yaklaşık 60 kilometre sonra Borçka’ya vardık. Borçka’dan 30 kilometre sonra Artvin merkezine, oradan da 75 kilometre sonra Şavşat’a…

Şavşat merkezine 20 kilometre kala, yaklaşık 27 kilometre uzaklıktaki Maden köyü yoluna saptık. Maden Köyü’ne vardığımızda saatler 13.30’u gösteriyordu. Sabah saat 08.00’den, öğlen 13.30’a… Yaklaşık 150 kilometrelik yolu 5,5 saatte alabildik. Gezinin yarım günü yolda geçti.

Aslında Borçka ile Şavşat komşu ilçe… İki ilçe sınırı arasında Karçal dağları var. Naçadirev gölünden Ziyaret Tepe zirvesine çıktığımızda Şavşat’ı görüyorduk, aslında o tepeden yayla yolarını takip ederek Şavşat’a ulaşabilirdik. Alternatif yoldu bu… Ekipteki arkadaşları yayla yolları o kadar yordu ki, uzun fakat asfalt ve düzgün yolu tercih etmek zorunda kaldık. Fakat gördük ki, bu yol bizi daha çok bitkin düşürdü.

· İlk bakışta aşkın adı: Maden Köyü…

Ancak size bir müjdeli haberim var: Maden Köyü ve Cancır Yaylası…

Aman Allah’ım!

Burası dünya mı, burası yeryüzü mü? Biz cennete göçtük de haberimiz mi yok? Burası tam anlamıyla yeryüzünde saklı bir cennet!

Zaten bu yolun bizi cennete çıkaracağını anlamıştık. Toprak, dar ve uçurumlu yollardan ilerledikçe, karşılaşacağımız güzellik ve muhteşem manzaranın emarelerini yaşamıştık. Geçit vermez dağların her bir virajını döndükçe, geriye dönüp baktığımız manzaranın güzelliğinden de başımız dönüyor.

Bir kez daha anladık ki, her nimetin bir bedeli varmış… Sırtımızdan akan ter, başımızı döndüren virajlar, bedenimizin her bir uzvunu esir alan yorgunluk… Hepsini ama hepsini unuttuk.

Aşağı Maden ve Yukarı Maden köyü… Tamamı ahşap yapıdan yapılmış, Karçal dağlarının yamacına kurulmuş, mahzun, sessiz ve eski bir köy… Adeta nefesimiz, nutkumuz tutuldu gördüğümüz manzara karşısında… Vurulduk, çarpıldık! Macahel ne kadar vahşi doğaya sahipse, Maden de safi bir güzelliğe sahip. Şu fani dünyada böylesine güzel ve çarpıcı bir köyü ne gördüm ne de duydum! Zihnimin bir köşesine kazıdım: Artık benim için Maden Köyü listenin birinci sırasında…

Ah, ne olurdu yani, zaman dursa, saatlerin yelkovanı ve akrebi kırılıverse… Dünya dönmese, güneş akıp gitmese… Belki bunlara gücüm yetmez, peki Necdet’in arabası bozulsa, tekeri patlasa, mili kırılsa… Maden’de kalıversek. Ömrümün geri kalan kısmını burada yaşasamHadi bunların hiçbir olmadı, bari zamanımız olaydı da burada 1-2 gün kalabileydik. Ama ne çare, gezi programını aksatmamak için yolumuza devam ettik.

Daldığım tatlı hülyadan, Necdet’in karşı dağlarda yankılanan sesiyle uyandım: Araç bin!

Aracımız, bir yılan gibi sarıp sarmaladığı dağların yayla yolunda tırmanırken, geride kalan Maden Köyünü yaşlı gözlerle seyrettim… Ta ki son ev de gözlerden kaybolana kadar…

· Cancır Yaylası

Neyse, Allah’tan, Maden Köyü’den ayrılırken duyduğumuz derin acıyı, ayrılık sancısını hafifleten teselliyi Cancır Yaylası’nda bulduk.

Uzun ve zahmetli yolculuk, temiz hava, bol oksijen, yorgunluk… Terizimi burada atacak, burada ayaklarımızı dinlendirecek, karnımızı burada doyuracaktık. Rehberimiz Necdet’in akrabaları bu yaylada yaşıyor. El çabukluğuyla yayla evinde bize tamamı yöresel ev yemekleri hazırladılar. Tere yağı, peynir, köy ekmeği, sebze, mıhlama, çay…

Kim bilir, belki de bu yaylaya ilk ayak basan Malatyalı biz olduk. Buz gibi pınar suları, güzel yüzlü, misafirperver insanları, doğal ortamda beslenen hayvanları, tertemiz havası, ruhumuza işleyen sessizliği, huzur veren manzarası ve her biri mimarlık harikası evleri…

· Şavşat Karagöl: Mekanı cennet olsun.

Yorgunluğumuzu attık, karnımızı doyurduk ve tekrar yola koyulduk. İstikamet: Şavşat Karagöl…

İniş tırmanış kadar zahmetli olmadı… Farklı bir yoldan, Alabalık Köyü’nün içinden geçip gidiyoruz. Çıkarken ki gördüğümüz manzara kadar güzel ve çarpıcı… Her bir metresi kartpostal gibi… İlk defa fotoğraf çekmenin tadına doyamadığımız manzaralarla karşı karşıyayız… Döndüğümüz her virajda tabiat bize farklı açılardan poz veriyor, cilveli bir kız kadar canımızı yakıyor.

Allah sanki buraları özenle yaratmış… Sizlere şimdi manzarayı hakkıyla anlatmaya çalışsam vallahi kelimeler yetersiz kalır. Kur’an’daki cennet tasvirlerinden neredeyse farkı yok. Tefekkür ve düşünceye sevk ediyor sizi: “Eğer fani dünya bu kadar güzelse, acaba cennet nasıldır?” diye…

İşte şimdi Cennet’te tarif edilen yerlere benzer bir göle doğru hareket ediyoruz…

Zaman daraldığı ve güneş batmak üzere olduğu için tehlikelere aldırmadan, kıvrımlı ve dar yollarda hız yapmayı bile göze aldık. Maksat gölü aydınlıkta görüntülemek…

Vardık ki ne varalım… Şavşat Karagöl, iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık… İki yıl aradan sonra gördüğüm Karagöl, eski güzelliğinden çok şey kaybetmiş… Gölün etrafı araçların işgaline uğramış. Göl etrafı çöplükten geçilmiyor. Kalabalıkların göle saygısı kalmamış… Katletmişler, Allah’ın mucizesi bu harika gölü… Su seviyesi düşmüş, göl içinde pislikler oluşmuş… Kafa dinlendirme ve huzur depolama yeri olmaktan çıkmış, bir düğün salonuna dönüşmüş… Halay çekenlerin gürültüsü, sessizlik diyarının üzerine bir karabasan gibi çökmüş…

Göl kenarında betondan yapılmış bir pansiyon binası var. Gölün dokusuyla uyumsuz, bakımsız, çirkin bir bina… Böyle bir yapıya nasıl izin vermişler akıl alacak gibi değil… Gölü katletmişler.

Çok üzüldüm.

Gördük ki, Şavşat Karagöl’de cinayet işleniyor. Ancak hiç kimsenin umurunda değil… Ayıp, ayıp çok ayıp… Utanın!

Bir ağacın dibine oturup Karagöl’ün ruhuna Fatiha okudum.

Allah rahmet eylesin, Şavşat Karagöl’ün mekânı cennet olsun! Buraya gelmişken aslında bir de taziye çadırı kurmak lazım!

Sinirimden tırnaklarımı yiye yiye, öfkeden kudura kudura Yavuzköy’e doğru hareket ettik.

· Yavuzköy

Yavuzköy, Şavşat’a bağlı manzarası ve dokusuyla göz alıcı bir köy… Köyün en yüksek tepesine seyir tepesi yapmışlar. İçine girmesek de, evlerinde yaşamasak da, yollarında yürümesek de bu köy bizim köyümüz.

Macahel ve Şavşat gezimizin son köyü, son seyirlik mekânı, son göz ağrımız Yavuzköy’ü doya doya seyrettik.

· Laşet Evleri

Artık son gecemizi geçireceğimiz Laşet Evlerine doğru gidebilirdik. Laşet Evleri bölgede konaklayabileceğiniz doğa ötesi bir mekân… Sözü Sevan Nişanyan’a bırakalım:

1530 metre yükseklikte, akıl almaz bir güzellikte dağ başı. Çayırlar o kadar yeşil ki insanın inek olmadığına yanası geliyor. Alabalık lezzeti insanın tadını damağında bırakıyor.

Her şey bir yana, Şavşat’ın dağları kadar mükemmel bir doğa güzelliği Türkiye’nin hiçbir yerinde yok. Bunca sapa bir yerde eli yüzü düzgün bir tesis de az talih değil. Derin bir Karadeniz yolculuğunun sonunda, Doğu’nun yaylalarına devam etmeden, bir iki gün muhakkak soluklanacak yer.”

Biz de öyle yaptık. Bir gece soluklandık.

**************

· Necdet: Saf Kafkas Delikanlısı…

Sabah saat 05.00’de, güneş doğmadan, sabahın nurunda, bütün Şavşat uykuda iken yola koyulduk. Artık Macahel ve Şavşat gezimiz bitmiş veda zamanı gelmişti.

Macahel’den ayrılmak kadar Necdet’le vedalaşmak da zor oldu.

Eğer Karadeniz, Artvin ve Macahel gezisi düşünüyorsanız, bölgede size layık biricik isimdir Necdet… Kafkas balı kadar tatlı, Macahel kadar doğal, dost canlısı Necdet… Turist gibi değil de gerçek bir misafir gibi gezmek istiyorsanız tam aradığınız kişidir Necdet… Sizin hem rehberiniz, hem şoförünüz, hem organizatörünüz ve hem de bir dostunuz… Uzak diyarlardan gelen bir akraba gibi karşılar sizi… Evine götürür, yiyeceğini paylaşır; nazınıza, cilvenize, sorunlarınıza katlanır, öf pöf demez, “hayır” ı defterinden silmiş… Yeter ki mutlu olasınız, yeter ki memnun kalasınız… Öyle bir çocuk… Resmi değil… Doğanın içinden fırlayıp gelmiş organik bir genç…

Fakat işte bir sorunu var. Evlenemiyor… Gezi boyunca Necdet’in evliliğini konuştuk. Bize dert oldu. Ne yapsak acaba? Gazeteci arkadaşlar, bir çözüm buldu: Malatya’dan everebilirdik. Fakat Necdet, Malatyalı bir kızın bu dağlara geleceğinden şüpheli… Kendisini Malatya’ya davet ettik. Bakalım, hayırlısı… Nasip kısmet…

Buluşma noktamız olan Borkça, aynı zamanda ayrılık mekânımız da oldu. Burada buluştuk, burada ayrıldık.

· Çifte Köprü, Ayder ve Uzulgöl

Aracımızın yönü Arhavi, Rize ve Trabzon’u gösteriyor.

Malatya’ya dönüş istikametimizi Doğu Karedeniz olarak belirledik. Buralara gelmişken, gezi arkadaşlarıma ünlü turistik yerleri de gezdirmek istedim.

İlk durağımız Arhavi Çifte Kemer Köprüsü oldu. Çiftekemer Köprüsü: 18. yüzyılda yapılan bir köprüdür. Moloz taş ve kesme taşlardan inşa edilmiştir. Tümüyle merkezkaç kuvveti ile hesap edilerek çok hassas dengeler üzerine kurulmuş bir köprüdür. Taşlar kireç ve yumurta akı ile örülmüştür. Alt kısmı tam daire üzerinden hesap edilmiş ve yan yüzeylerinde korniş çıkıntılar yer almaktadır.

Köprü ziyaretinden sonra doğruca Rize, Çamlıhemşin sınırlarındaki ünlü Ayder Yaylası’na uğradık. Ayder dünya üzerinde insan eliyle tüketilen yok edilen ender doğa harikası yerlerden biri…

Ayder’in katledilişine göz yumanlara beddua edip Trabzon Çaykara üzerinden Uzungöl’e ulaştık.

İşte bir cinayete daha şahit olduk. Yol boyunca ruhlara Fatiha okumaktan yorulduk… Uzungöl bitmiş, tükenmiş, yok olmuş…

· Trabzon ve Metin abi

Karedeniz gezisi demek Metin Öztürk abimizle buluşmak, hasret gidermek demek… Kendisinden Allah razı olsun, ne zaman başım dara düşse kadim dostumu ararım. Sağolsun bizi misafirhanede ağırladı.

Sabah TRABEL Genel Müdürlüğünde makamında kendisini ziyaret ettik. Ekibimize lezzetli Akçaabat köftesi ziyafeti verdi. Bizi orada bir de sürpriz bekliyordu: Zafer Duran kardeşimizle tanışmak sahip oldu.

Ayasofya Camii’ni ziyaret ettikten sonra dostlarla vedalaşıp Maçka’ya doğru hareket ettik. Maçka deyince Ali Osman Aydın akla gelir. Damla Kuyumculuk dükkânına uğrayıp bir selam verip çayını içelim dedik. Ancak Ali Osman’ın bize gösterdiği misafirperverlikten epeyi mahcup olduk. Kendisine yürekten teşekkür ediyorum.

Gezimizin son durağı Sümela Manastırı’nı da ziyaret edip, sıcaktan kavrulan Malatya’ya doğru hareket ettik.

Teşekkürler Necdet, teşekkürler Macahel…

*****************

Not: Rehberimiz Necdet, bu gezinin bir benzerini 6 Eylül tarihinde 1 hafta süreyle tekrar düzenleyecektir. Geziye katılmak isteyenler Organizatör Necdet Sarı ile irtibata geçebilir.

Programın ayrıntıları ve şartlar bilahare gönderilecektir.

Tel: 0 536 250 85 10

Facebook: https://www.facebook.com/nejdet.sari.10?fref=ts

**********************

Resimler:

Bumbulay Pansiyon: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050397099012019009

Çamura saplandık: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050402473032778401

Borçka Karagöl: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050401768071302193

Camili Köyü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050405952273361649

Efeler Köyü Deresi: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050408085840735585

Maral Köyü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050413383618737441

Bal Festivali: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050412193973226289

Sabah Yürüyüşü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050435636314250369

Maral Şelalesi: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050432719703421089

İyemet Camii: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050431516905405505

Rehberimiz Necdet’in evi: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050433982861249009

Fındık Yaylası: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050440577338738001

İndadzivinda Geçidi tırmanış: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050445533270507345

İndadzivinda Geçidi: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050449466155062417

Naçadirev Gölü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050464580372307953

Ziyaret Tepe’ye tırmanış: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050462498308681857

3200 rakım, Zirve: Ziyaret Tepe: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050465064882749441

Zirve’den iniş: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050466084947808849

Fındık Yaylası: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050466797486491841

Efeler Köyünden Fındık Yaylasına: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050438354144241985

Tamara Köprüsü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050498655007706337

Maden Köyü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050495164725698993

Ağaçtaki deli: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050499484505459249

Cancır Yaylası: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050492537481195169

Alabalık Köyü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050490214014227105

Şavşat Karagöl: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050497270043367761

Laşet Bungalov Evleri: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050494007869596721

Yavuzköy: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050497492397576161

Çifte Kemer Köprü: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050507979572558881

Ayder Yaylası: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050502331835614673

Uzungöl: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050509261191271793

Macahel karışık resimler: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050528635808845169

Ayasofya Camii: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050517170367098481

Sümela Manastırı: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050521641049365857

Yol resimleri: https://plus.google.com/photos/116530206156301803324/albums/6050511523429489585




Alişan HAYIRLI
TV Malatya
4. Kuvvet (Her Cuma, saat 21.00)

Net Haber Gazetesi
MALATYA
Facebook   : ahselimah@hotmail.com
Twitter       : https://twitter.com/SelimHayirli

Messenger : alisanhayirli@hotmail.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız