Tarihi bir çarşının içinden geçerken, Recep İvedik filminin replikleri sonuna kadar açılmış, tüm çarşı halkına ve sokaktan geçenlere dinletiliyordu. İçlerine çekercesine dinleyen bir gençlik gurubu kahkaha ötesi bir gülüş tarzıyla gürültü kirliliğine, ruh…
Yazar: Meryem BAL
meryem.bal@gmail.com
Tarihi bir çarşının içinden geçerken, Recep İvedik filminin replikleri sonuna kadar açılmış, tüm çarşı halkına ve sokaktan geçenlere dinletiliyordu. İçlerine çekercesine dinleyen bir gençlik gurubu kahkaha ötesi bir gülüş tarzıyla gürültü kirliliğine, ruh kirliliklerini de eklemekteydi. Modelsiz beyinler, yeni modelini bulmuştu çoktan…
Üsküdar’ın kentlilik dokusunda Osmanlı’nın zerafetini, duyarlılığını, eşyayı anlamlandırma, eserleştirme, ebedileştirme biçimini gözünüzün dokunduğu her şeyde yaşarsınız. Mekanlar sizi Çelebiler, Hatunlar diyarına taşır. Adımlarınızın sizi alıp götürdüğü yerlerde, gönül güzelliklerini, yaşadıkları mekanlarla bütünlemiş; içten dışa, dıştan içe doğru bir ahengin yansıyışını sunan bir tablo izlersiniz. Ortam; özünüzle buluştuğunuz anlarda “edeb”in derinliklerine huşu ile çeker sizi. O güzel insanların, sıradan taşlara can verip, ruhlarını kattıkları, dantelleştirdikleri medeniyetin eskimiş yüzüne bakarken yüreğiniz, varlığınız saygıyla, hayranlıkla dolar hakkakların sanatsal algısına.
Kendinizi ne oraya ait ne de oranın dışında, sanki arada bir yerlerde sıkışmış gibi hissedersiniz. Selamun hello nesli; geçiş nesli, ne tam Doğulu ne de Batılı. Özü enjektörle çekilip, bin yılların damıtılmış kültüründen, medeniyetinden sıyrılmaya hazır Arasat’da bir nesil gibi…
O saflaşmış, durulaşmış, incelmiş medeniyetin içinden çıkıp insan seline takıldığınızda mekanikleşip, motorun bir aksanı haline gelmiş gibi sıradanlaşırsınız. Birden hitaplar kabalaşır, ruhlar aymazlaşır, bedenler saldırganlaşıverir. “Önce ben” diyen selin arasında alan açmaya çalışırken bulabilirsiniz kendinizi. Sokaklar dolusu Recep İvedik motifleri…
Tarihi bir çarşının içinden geçerken, Recep İvedik filminin replikleri sonuna kadar açılmış, tüm çarşı halkına ve sokaktan geçenlere dinletiliyordu. İçlerine çekercesine dinleyen bir gençlik gurubu kahkaha ötesi bir gülüş tarzıyla gürültü kirliliğine, ruh kirliliklerini de eklemekteydi. Modelsiz beyinler, yeni modelini bulmuştu çoktan…
Metropol kültürünün ürettiği; metroseksüel, überseksüel erkek tiplemelerinden sonra İvedikseksüel tipolojisi gündemimizi gülmekten kırıp geçirmekte, ağlanacak halimize.
Sosyolojik olarak kültürümüzün içinde varolan bir gerçeği hicvetmekte film. İnsanımızın davranışlarından, düşüncelerinden, iletişimlerinden son derece başarılı yakalayışlar içermekte. Sıradan, içeriksiz, argosu bol dizi filmlerle pompalanarak, yozlaşmış bir alt yapıya sahip toplum, keyifle kendini bulmakta bu tipolojide. Yoksa gişe rekorları kırılır mıydı? Öyle görünüyor ki, film daha uzun yıllar seriler halinde devam edecek.
Gençliğin Rol Kapma dediğimiz, kopyalayacağı modeller aradığı, bir “Taklit Kişilik” dönemi vardır. Bu dönem kişilik oluşumunda çok önemli verilerin bilinçaltına atıldığı bir süreçtir. Nasıl bir toplum üretmek istiyorsanız, ona göre modeller, liderler yaratırsınız, tasarımlarsınız ve gençliğin önüne koyarsınız. Bilinçaltı alır ve kullanır, farkında bile olmazsınız. Gençlik ve Öğrenci Koçluğu yaparken, atık modeller temizlenir, gençle birlikte doğru modeller bulunur ve modelleme teknikleriyle içselleştirilir. Bu durum gencin, daha kısa sürede daha hızlı başarıya ve hedefine ulaşmasını ve sağlıklı bir birey olarak yetişmesini sağlar.
Sevgili Şahan Gökbakar, dilerim tasarımladığınız bu olumsuz tiplemeyi ileriki serilerde, kentlilik kültürünün içerisinde incelmiş, zarifleşmiş, verimli, yaratıcı örnek bir insana dönüştürerek, gençliğimize inanılmaz güzel bir hizmet sunarsınız. Yoksa “Yozlaşma Kültürü”ne hizmet etmenin bedelini gene ülkem insanı ödeyecek demektir.
Çağlara damgasını vuracak o nesli, ümitle beklemekteyiz…