İzleyicilerine hakiki yaratıcılığın ne olduğunu gösteren bir sinemacı: Andrey Tarkovsky
İlham kelimesini literal, sade bir mana ile düşündüğümde gözlerimin önüne Andrey Tarkovsky gelir. Bu kelime Grek dilinde kişinin Tanrı'da kendinden geçmesi manasına gelir. Andrey f ilm çektiği vakit işte bu hali yaşıyor ve ilhamını Tanrı’dan alıyordu. O da Tanrı’dan aldığı bu mukaddes hediyeyi insanlara bağışlıyordu. Andrey ile her karşılaşmamız bir ilhamdı benim için. Zannediyorum bu sadece benim için değil, onunla karşılaşan herkes için doğru idi. Andery karşılaştığı herkese ilham kaynağı oluyordu. Layla Alexander Garret * *
İlham kelimesini literal, sade bir mana ile düşündüğümde gözlerimin önüne Andrey Tarkovsky gelir. Bu kelime Grek dilinde kişinin Tanrı'da kendinden geçmesi manasına gelir. Andrey f ilm çektiği vakit işte bu hali yaşıyor ve ilhamını Tanrı’dan alıyordu. O da Tanrı’dan aldığı bu mukaddes hediyeyi insanlara bağışlıyordu.
Andrey ile her karşılaşmamız bir ilhamdı benim için. Zannediyorum bu sadece benim için değil, onunla karşılaşan herkes için doğru idi. Andery karşılaştığı herkese ilham kaynağı oluyordu.
Tarkovsky ile geçirdiğim vakitler hayatımın tebessümle hatırladığım zamanlarıdır. İkimiz de hakikati arıyorduk. Hakikat arayışında Tarkovsky sınır tanımıyordu. Bu gözü kara olma hali ve bir tür cehalet onu inanılmaz cesur kılmıştı. Her şeyin kolaylıkla yapılabileceğine inanıyordu. Çok cesur fikirleri vardı. İmge ve sahne oluşturmakta mutlak bir özgürlük içinde her şeyi keşfedebileceğini düşünüyordu. Benim için Tarkovsky'nin f ilmlerini birbirine tercih etme imkanı yok. Onun f ilmleri sayesinde hakiki yaratıcılığın ne olduğunu öğrendim.
Bergman şunları yazdı: "Eğer bir f ilm dokümanter değilse mutlaka rüyalara dairdir. Bu sebeple Tarkovsky bütünf ilm yönetmenlerinin en büyüğüdür. Rüyaların alemine çok doğal bir biçimde girer. Tarkovsky çok zor ve fakat esnek olan sinema sanatı ile kendi rüyalarını dramatize etme kabiliyetine sahiptir. Benim çarpıp kaldığım kapılardan o büyük bir güvenle yürüdü. Tarkovsky benim için en büyüktür, zira o sinemanın tabiatına uygun doğru dili keşfeden kişidir. Ve bu doğru dil sinemayı bir rüya olarak ele alır."
Tarkovsky'yi diğer yönetmenlerden ayıran şey; onun kendi rüyalarını filme dönüştürebilme kabiliyetidir. “Benim önceden gördüğüm rüyaları siz de görmeye başlarsınız” diyordu. Andrey mahrem dünyasının rüyalarını paylaşmak isteyen açık yürekli bir insandı. Sanat çağrısında namuslu ve dürüsttü. Bilgeliğin meselelerine bir çocuğun masumiyeti ve saflığı ile yaklaşırdı. İnsanoğlunun cevabını asla veremeyeceği soruları sormaktan çekinmezdi. Birçok yönetmen sinemayı kendilerini saklamanın bir aracı olarak kullandılar. Bu yüzden kendi seyircilerinin ruh ve kalplerini açan anahtarlara ulaşamadılar.
"Kendimiz olmalıyız, bu benim diyebilecek cesaretimiz olmalı."
Bu onun bir tür amentüsüydü.
“Asla tabiatı taklid etmeyin, sanatçı yaratıcının kendisi gibi olmalıdır.”
“Sesleri dinlemeyi kendine öğret; şunu anla ki sütün çıkardığı ses suyun çıkardığı sesten farklıdır. Bu tabi bir şeydir. Fakat nedense bu hakikate dikkat etmeyiz. Suyun çıkardığı sesi dinleyin mesela; tükenmez bir ses spektromu. Bütünüyle bir müzik. Yanan bir ateş bazen münzevi bir Japon fülütü gibi bütünüyle bir senfoniye dönüşebilir. Kayın ağacı ile çam ağacı farklı yanar, farklı koku verir ve farklı ses çıkarırlar.”
Bunları yazarken çarpılmışcasına düşünüyorum; Andrey'in öğrettiği kadar kimse bana bir şey öğretmemiştir. Çevremdeki dünyaya başka bir gözle bakmayı öğretti. Andrey bana bir şok verdi ve arkalarında birçok sırrın gizlendiği basit ve günlük şeylere gözlerimi açtı. “Basit olan bir fenomenden daha güzel ve daha gizemli bir şey yoktur” diyordu.
“Ama bu basit olana nasıl ulaşmalı, mesele burada.”
“Sanat sahasında bir yere varmak istiyorsan Asla “ben” kelimesini telaffuz etmekten çekinme!”
“Ferdi tecrübeler öğretilemez ve bir başkasına devredilemez. Yaratmak yaşamak gibidir. Bir başkasına iyi yaşamayı öğretme imkanın yoktur ama kötü hayattan uzak durması için birtakım telkinlerde bulunabilirsin.”
“Sinema hayat, aşk gibi bir şeydir. Ve harikaların harikası olan hayat sırlarla dolu bir sırdır. Ne sebeple hayatta olduğumuzu ve ne sebeple sevdiğimizi açıklayamayız. Bazen niçin nefret ettiğimizi anlayabiliriz. Ama sevmeye gelince, işte bunu bilemeyiz. Basit bir kavrayışla sevgisiz hayatın imkansız bir şey olduğunu anlayabiliriz. Sevgi içimize yukarıdan programlanmıştır.”
“Tecrübe alınamaz ve devredilemez. Her insan kendi tecrübesini oluşturmak zorundadır ve oluşturur. Her insan hayata kendi tecrübesinden bakar ve bu tecrübe ile hayata mana verir.”
"Hayatın anlamı belki ruhen yücelmektir. Kendimizi ruhen yüceltmek için bu dünyaya gönderildik. Tabi bu benim hayatı tanımlama biçimim. Sanat bizi yüceltecek yegane araçtır. Sanat bilim gibi bilgi vermez, ruhen yücelmemizi sağlar."
“Gençlere şunu öneririm: Yalnızlığı sevsinler ve yalnız kalmayı öğrensinler. Yalnız yaşasınlar demek istemiyorum. Tabi ki başkalarıyla birlikte yaşayacaklar. Benim söylemek istediğim öncelikle tıpkı bir çocuk gibi kendileri ile olmayı öğrensinler. Bu sayede hayatın manasını daha kısa sürede kavrarlar.”