Ünlü hiciv ustamız Neyzen Tevfik hakkında çok güzel bir yazı. Sami Özey’in kaleminden…
YÜZ KARASI
Doğru bildiğini her yerde haykıran, kimseye eğilip bükülmeyen birisiydi Neyzen Tevfik..
Yaptığı her hareketle, yazdığı her şiirle, insanlara ince mesajlar veren bir garip ademdi..
Ve de çok küfürbazdı..
Daha daha?..
Ney üflerdi..
Hicivde üstattı, fakat üstüne başına da dikkat etmeyen bir insandı..
Kısacası; pejmürde bir hayatı vardı..
1879–1953 yılları arasında yaşadı..
Ardından da bir sürü şiir, söz ve mesaj bıraktı..
Vefatındaki fotoğraf da bir alemdi..
Beşiktaş’taki Sinanpaşa Camii tıklım tıklım dolmuştu.. Cenaze namazını kılanlar arasında devrin Bakanları, bürokratları, işadamlarının yanı sıra, İstanbul’un ayyaşları ve berduşları da yakın arkadaşları olan Neyzen’i son yolculuğunda yalnız bırakmamışlardı..
Son zamanlarında Fatih’deki Reşadiye Otel’inde de epeyce kalmıştı Neyzen!.. Yaz aylarında ise Beyazıt’ı mekân tutardı..
Beyazıt dendiğinde Beyazıt Cami’inin yanıbaşında, ağzının tadını bilen İstanbul kişizadelerinin yemek yediği, ne yazık ki şimdi yerinde yeller esen Emin Mahir Lokantası’nı da anmadan geçmeyeyim..
Rahmetli babamın anlattığına göre o lokantanın önünde, şairlerin, yazarların, bestekârların beraberce oturup sohbet ettikleri bir de çay bahçesi varmış..
İşte Neyzen’in yazlık mekânı da genellikle burasıymış..
Gelelim yazımızın esas konusuna..
Üstat Neyzen, bir gün cep delik cepken delik vaziyette yolda dolaşırken, önüne küçük bir çocuk çıkar.. Çocuk gariban bir boyacıdır.. Neyzen’in ayakkabılarını boyamak ister.. Fakat Neyzen’in ayağında boyanacak ayakkabı yoktur!.. Yırtık, pırtık, parmakların dışarıya taştığı bir ayakkabısı vardır..
Neyzen, bunun farkında olduğundan çocuğa bakmadan yoluna devam eder.. Ancak çocuk azimlidir, Neyzen’in üç-beş kuruşunu almaya niyetlidir, ayakkabılar ne kadar eski olursa olsun boyamayı kafasına koymuştur..
Ve bir müddet Neyzen önde çocuk beride öylece gider dururlar..
Neyzen Tevfik, bakar ki çocuktan kurtuluş yok, aniden durur, döner yüzünü çocuğa ve bir anda boylu boyunca yere uzanır!..
Ardından da; “hadi oğlum, boya bakalım suratımı” der!..
Çocuk şaşırır!..
Defalarca ayakkabı boyamıştır ama yüzünü boyatmak isteyen birisine ilk defa rastlamıştır..
Neyzen; “hadi evlâdım, başla boyamaya, al işte bu da parası” diye ısrar edince, boyacı çocuk başlar Neyzen’in suratını boyamaya.. Sonra birde cilâ atar, sonunda da kadifeyle parlatır.. Operasyon bitmiştir, Neyzen’in yüzü ışıl ışıl olmuştur..
Çocuk mutlu bir şekilde parasını alır, Neyzen Tevfik’te yüzünde kuzguni bir parıldamayla arkadaşlarının yanına döner..
Neyzen’i halini gören arkadaşları şaşkınlıkla karışık gülüşüp bağırırlar; “vay üstat, ne oldu sana böyle?.. Aydede’ye dönmüşsün!.. Kim boyadı seni?..”
Neyzen Tevfik başından geçenleri gülerek anlatır, ardından da derin bir of çekerek olayın sonunu şöyle bağlar;
“Arkadaşlar, ne yazık ki ağlanacak halimize gülüyoruz.. Ben şimdi hamama giderim, elime bir kalıp sabun alırım, yüzümü yıkarım ve yüzümün siyahlığını çıkartırım..
Peki, ya hırsızlar?.. Ya uğursuzlar?.. Ya garibi gurebayı çarpanlar?..
Çaresiz kişileri bedava çalıştıranlar!.. Makam mevki için entrika çevirenler!.. Üç kuruşluk menfaat uğruna dostunu ahbabını bozuk para gibi harcayanlar!..
Söyleyin bana, onların yüzlerindeki kara nasıl çıkar?. O köftehorların yüzlerindeki siyahı hangi sabun çıkartır?..”
Evet dostlar, kıssa böyle..
Umarım hisse de alınmıştır..
Netice-i kelam;
Yüce Allah, ebedi kalacak yüz karalarından muhafaza etsin..
Amin!..
*
Sami Özey
www.gencgelisim.com