Robert Ornstein şöyle demektedir:
“Beyin kabuğu iki yarımküreye ayrılmaktadır. Bu yarımküreler,”corpus collosum” denilen, çok sayıda bağlayıcı liflerle birleştirilmişlerdir. Vücudun sol tarafı, büyük ölçüde beyin kabuğunun sağ tarafından, vücudun sağ tarafı da beynin sol tarafından kontrol edilir. Her iki yarım beynin yapısı ve işlevleri, içimizde aynı zamanda var olan iki bilinç biçimini oluşturur. Yarıkürelerin her biri, birçok potansiyel işlevin paylaşılmasına ve her iki tarafın da etkinliklerin çoğuna katılmasına rağmen, normal bir insanda iki yarıküre farklı uzmanlaşma eğilimi gösterir. Vücudun sağ tarafıyla bağlantılı olan sol yarımküre, esas olarak analitik ve mantıksal düşünüşü, özellikle de sözel ve matematiksel işlevleri kapsar. Doğrusal biçimde çalışır. Sağ yarımküre ise bütüncül düşünme (holistic mentation) üzerinde uzmanlaşmıştır. Dil yeteneği çok sınırlıdır. Bu yarımküre, öncelikle uzayda yönlendirme, sanat çalışması, el işleri, vücut imajı, yüzleri tanıma gibi etkinliklerden sorumludur.
Örnek verecek olursak, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u almak için gerekli bütün planları, hazırlıkları yaptı, uygulamaya geçti. Bunlar için daha çok, beyninin mantık ağırlıklı sol lobunu kullandı. Fakat Bizanslıların Haliç’e zincir gerip Osmanlı gemilerinin önünü kesmeleri üzerine hemen sezgi ağırlıklı sağ lob devreye girdi ve tarihte ilk defa, gemiler karada yürütülerek, bir gecede Kasımpaşa’dan Haliç’e indirildi.
Çocuklar, beynin iki yansını beraber kullandıkları halde, onlara hayal gücü ve hafıza gibi sağ beyin fonksiyonlarıyla ilgili eğitimden çok, mantık ve ezbere dayanan eğitim verilmesi sonucunda bu yetenekleri büyük ölçüde yok olmaktadır.Buna bağlı olarak, ilköğretimin ilk sınıflarındaki öğrencilerin resimlerine bakıldığında,resimlerde hayal gücünün, orijinalliğin, üretkenliğin izleri fazlasıyla görülebilmektedir.Ancak sınıf atladıkça, öğrencilerin çizdiği resimler birbirine benzemekte ve çizilen objeler (ağaç,insan,çiçek,kuş,v.b.) kısır bir standardizasyon kalıpları içerisine hapsedilmektedir.Çünkü çocuklar,okul öncesi ve okul evrelerinin ilk bölümlerinde daha çok fotografik hafızlarını kullanırlar, hayal dünyaları geniştir, renkler ve görüntülerle düşünürler , daha açık daha farklı fantezilere sahiptirler. Küçük bir çocuğun, elindeki değneği bir ata benzetmesi ve sanki gerçekten ata biner bir durumu yaşaması ve aniden atın, onu gökyüzüne uçuran bir taşıt haline gelmesi gibi ya da buna benzer fantezileri size ya da bir yakınınıza anlattığına şahit olmuşsunuzdur.Ancak biz büyükler, çocukların bu hayal dünyalarını, saçma, yanlış, anlamsız, değersiz, mantıksız gibi değerlendirmelerle farkında olmadan törpülemekte ve sınırlamaktayız. Okullarda da bu türden yapılan davranışlar, çocukların geniş hayal dünyalarını daraltmakta, bastırmakta, kısır bir kafese hapsetmektedir. Böylelikle, çocukların sağ beyinlerini kullanma potansiyelleri köreltilmekte ve sol beyin, her iki kısmın da yükünü omuzlamaktadır. Bunun sonucunda zayıf kalan sağ beyin, çocuklarda birtakım zihinsel ruhsal kusurlara yol açabilmektedir.
Humprey ve Zag-Will isimli bilim adamları, beynin sağ pariental bölmesindeki bir zedelenmenin rüya görmeye zarar verdiğini rapor etmişlerdir. Eğer bir insan bilim adamı ya da matematikçi ise, o kişinin sol yarımküresinin hasar görmesi meslek hayatının sonu olur. Eğer kişi, sanatçı ressam ya da müzisyen ise sol yarımküresinin hasar görmesi onu fazla bir şekilde etkilemeyebilir. Sağ yarımküre daha çok sezgi bilinci ifade etmektedir. Ünlü müzisyen Beethoven, işitme kaybı yaşadığı halde, sağ yarımküresinin sezgi gücüyle çok daha ustaca eserler besteleyebilmiştir.
Sağ ve sol yarımkürenin birbiriyle koordineli bir şekilde çalışmasına örnek olarak, bir mimarın önce bir yapıyı bir bütün olarak tasarlayıp daha sonra detaylarla ilgili birtakım hesaplar yapmasını verebiliriz. Kitap okurken hem sol, hem de sağ beyin yarımkürelerini kullanırız. Sol taraf okuma, mantıksal değerlendirme, sağ taraf ise hayal kurma, süzme, canlandırma, tasvir etmeyi sağlar. Bu bakımdan kitap okumanın, beynimizin her iki tarafını da çalıştıracağı gerçeği gözden kaçırılmayacak kadar önemlidir.
Prof. Dr Osman Çakmak, bir makalesinde şöyle diyor:
“Beynin korteksi, düşünen ve düşündükçe sinirsel ağlar oluşturan bir yapıya sahiptir. Beyinde, 12 adet beyin hücresinin birbiriyle bağlanma alternatiflerinin sayısı bir permütasyon hesabıdır. Bu hesabın sonunda olağanüstü bir rakamla karşılaşıyoruz: 479.001.600… Beyin hücrelerinin sayısını sadece bir artırdığımızı, yani 13 yaptığımızı düşünelim. Ortaya çıkan sayı şimdi çok daha büyük: 6.227.020.800…”
Milyarlarca beyin hücresine sahip olduğumuza göre bağlantı sayılarının büyüklüğü muhteşem sonsuzluğa uzanacak miktarlara ulaşmaktadır.
İnsanın hareketlerine yön veren kararlar alırken bunu sadece bir robot gibi salt mantık kararlarına uyarak yapmadığı, kalbinin sesini ve vicdanını da dinleyerek duyguları hesaba kattığı, buna da beyin korteksinin vesile olduğu, uzmanlar tarafından belirtiliyor.
Güney Kaliforniya Üniversitesindeki bir araştırmaya göre, beyindeki bu bölgesi hasarlı olan kişilerin “ ahlaki ikilemlerin” söz konusu olduğu durumlarda, kararlarını sadece mantık kurallarına göre verdiği tespit edilmiştir. Örneğin, bu tür insanlar, çok sayıda rehinenin kurtarılması için bir çocuğun kurban edilmesine sesini çıkarmamaktadırlar.
Yüreğindeki Sen/Selçuk Alkan/Akis Kitap
www.gencgelisim.com