Sabahleyin bir arkadaşımı ziyaret ettim. Arkadaşım dediysem, benden hem yaş hem de makam ve mevkice büyük bir dost. İş yerindeyiz. Kahvelerimiz geldi. Sabahın erken saatleri olduğu için henüz işler yoğun değil.Oturduk konuşuyoruz. Oradan buradan derken, derinden bir “of” çekiverdi. “Hayırdır ağabey?” dediğimde ise açıldı. “Dert büyük derman yok” nevinden değil konuştuklarımız. Dert çok büyük değil, derman ise kendimizdeydi. Oğlan büyümüş, delikanlılık evresine girmiş. Evde bir de abla var, oğlandan birkaç yaş büyük. Ve uzun zaman sonra olduğu için sevimli mi sevimli duran ve tüm ilgiyi üzerine çekmeyi başaran beş-altı yaşlarında bir çocuk daha… Ortanca oğlanla atışmalar, çatışmalar başlamış. Baba ne derse tersi yapılıyor. Ders çalışmak yok! Yumuş tutmak (anne baba tarafından verilen ve söylenen bir görevin yerine getirilmesi -mesela marketten ekmek almak gibi-) yok! Evde abla pozisyonundaki kişiyi rahatsız etmek, var! Küçük kardeşi ağlatmak, var! İnatlaşmak, var. Küsmek, var… Durum sakat anlayacağınız. Söz arasında bir not düşüyor baba: “Hocam, benden habersiz evden para almaz. Şimdiye kadar müstehcen bir kelime konuştuğunu duymadım. Bizim olmadığımız yerde, diğer büyük ve akrabalarına karşı inanılmayacak kadar saygılı…” Görünen o ki sadece bir çatışma ve inatlaşma var. Siz buna kuşak çatışması mı dersiniz, yoksa kıskançlığın açığa vurulması mı, bilmem.Ama belli ki baba sinirlendikçe çocuk zevk alıyor. Baba makam ve mevki sahibi. Çocuktan beklenti ise yüksek. Ama çocuk babaya yetişemeyeceğini ve onun gibi olamayacağını düşünüyor. “Ben farklıyım ve senin gibi olmak zorunda değilim!” diyor. Ve devam ediyor: “Sen sinirlendirdikçe ben zevk alıyorum.”
Dert çok büyük değil, derman ise kendimizdeydi. Oğlan büyümüş, delikanlılık evresine girmiş. Evde bir de abla var, oğlandan birkaç yaş büyük. Ve uzun zaman sonra olduğu için sevimli mi sevimli duran ve tüm ilgiyi üzerine çekmeyi başaran beş-altı yaşlarında bir çocuk daha… Ortanca oğlanla atışmalar, çatışmalar başlamış. Baba ne derse tersi yapılıyor. Ders çalışmak yok! Yumuş tutmak (anne baba tarafından verilen ve söylenen bir görevin yerine getirilmesi -mesela marketten ekmek almak gibi-) yok! Evde abla pozisyonundaki kişiyi rahatsız etmek, var! Küçük kardeşi ağlatmak, var! İnatlaşmak, var. Küsmek, var… Durum sakat anlayacağınız. Söz arasında bir not düşüyor baba: “Hocam, benden habersiz evden para almaz. Şimdiye kadar müstehcen bir kelime konuştuğunu duymadım. Bizim olmadığımız yerde, diğer büyük ve akrabalarına karşı inanılmayacak kadar saygılı…” Görünen o ki sadece bir çatışma ve inatlaşma var. Siz buna kuşak çatışması mı dersiniz, yoksa kıskançlığın açığa vurulması mı, bilmem.Ama belli ki baba sinirlendikçe çocuk zevk alıyor. Baba makam ve mevki sahibi. Çocuktan beklenti ise yüksek. Ama çocuk babaya yetişemeyeceğini ve onun gibi olamayacağını düşünüyor. “Ben farklıyım ve senin gibi olmak zorunda değilim!” diyor. Ve devam ediyor: “Sen sinirlendirdikçe ben zevk alıyorum.”
Mahmut Açıl
www.gencgelisim.com