İnsanlığa Hediye Edilen Deha: MOZART

0
907

Yazı yazmayı öğrenmeden çocuk ellerine sığdıramadığı kocaman tüy kalemle konçerto yazan ve daha dört yaşında klavsen çalmaya başlayan Mozart akıl almaz bir yeteneğin, eşine ender rastlanır bir dehanın ve başını eğmeyen bir gayret ve çalışmanın beden bulmuş hali olarak anılır. Beş yaşındayken ilk bestesini yapmış minik yetenek. Yedisinde konçerto ve sekiz yaşındayken de bir senfoni hazırlayan Wolfgang Amadeus Mozart, 36 yıllık yaşamına olabildiğince çok şey sığdırmak için bu kadar acele etmiş olsa gerek. Doğadaki ahengin sesler üzerinde kimlik buluşu olan müziğe dair ilahi bir kabiliyeti yanına alarak sanki geçerken uğramış gibidir dünyaya. Elini çabuk tutmalı, elinde avucunda müziğe dair ne varsa bırakarak başka yolculuklara koyulmalıydı belki de. Pek de tatlı geçmeyen, kendisine mutluluktan yana eli sıkı davranan hayatına inat, bestelerinde sevinci ve coşkuyu hakim kılmıştır.
Minik Mozart Üç Yaşında Piyano Başında…

 

ÖZLEM KOCUKELİ
ozlem@gencgelisim.com

 

Yazı yazmayı öğrenmeden çocuk ellerine sığdıramadığı kocaman tüy kalemle konçerto yazan ve daha dört yaşında klavsen çalmaya başlayan Mozart akıl almaz bir yeteneğin, eşine ender rastlanır bir dehanın ve başını eğmeyen bir gayret ve çalışmanın beden bulmuş hali olarak anılır. Beş yaşındayken ilk bestesini yapmış minik yetenek. Yedisinde konçerto ve sekiz yaşındayken de bir senfoni hazırlayan Wolfgang Amadeus Mozart, 36 yıllık yaşamına olabildiğince çok şey sığdırmak için bu kadar acele etmiş olsa gerek. Doğadaki ahengin sesler üzerinde kimlik buluşu olan müziğe dair ilahi bir kabiliyeti yanına alarak sanki geçerken uğramış gibidir dünyaya. Elini çabuk tutmalı, elinde avucunda müziğe dair ne varsa bırakarak başka yolculuklara koyulmalıydı belki de. Pek de tatlı geçmeyen, kendisine mutluluktan yana eli sıkı davranan hayatına inat, bestelerinde sevinci ve coşkuyu hakim kılmıştır.

Minik Mozart Üç Yaşında Piyano Başında…
27 Ocak 1756’da Avusturya’da Salzburg şehrinde doğan Mozart’ın babası saray orkestrasında keman çalan bir müzisyendi. Mozart’ın 3 yaşındayken kendisinden beş yaş büyük kız kardeşi Maria Anna’nın çaldığı parçaları hafızasına yerleştirip kendi kendine çalmaya başladığını görünce oğlundaki bu akıllara zarar yeteneği geliştirmek üzere ona ders vermeye başlar. Aklına gelen melodileri kaydedebilmesi  için özel bir defter de verir ona. Minik Wolfgang müziğin cezbine kapılmış, kendisini piyanodan uzakta tutamaz hale gelmiştir. Derslerden sonra piyanonun başına geçiyor, parmak uçlarında yükselerek güç bela görebildiği tuşlara 3 yaşının minik parmaklarıyla dokunuyordu.
Duyduğu bir melodiyi hemen çalabiliyor, bir notaya dokunduğunda çıkan hoş sesle gülücüklere boğuluyor, ardı ardına dokunduğu iki notadan çıkan nahoş ses ise onu ağlatıyordu. Müzikte ardı ardına gelen hangi iki sesin birbiriyle uyumlu olacağını, hangilerininse tatsız bir gürültü yaratacağını sezgisel bir kavrayışla biliyordu.

Keman, org ve klavseni küçük yaşında büyük bir ustalıkla çalan Wolfgang çevredekilerin hayran ve şaşkın bakışlarını üzerinde toplar. Mozart’ın babası küçük oğlunun  çevresinde oluşan bu hayranlık çemberini genişletmek ve kendisine Tanrı’nın bir lütfu olan bu çocuk sayesinde para kazanabilmek için Avrupa şehirlerini arşınlamaya başlar. Burada Mozart’la birlikte konserler verir. Çocukluk yıllarını Avrupa kentlerinde müzisyenlik yaparak geçiren Mozart pek çok soylu önünde sanatını icra etme şansına kavuşur. On dört yaşındayken ilk opera eseri olan ‘Lucia Silla’ Milano’da çalınır. Olağandışı başarısı üzerine kendisine ‘Altın Mahmuz’ nişanı ve şövalyelik beratı verilir.

Pahalıya Mal Olan Yetenek
Mozart, bir notanın sekizde biri kadar akort değişikliğinde meydana gelen ses değişimini fark edebiliyordu. Doğuştan sahip olduğu ahenk duygusuyla bir müzisyen değil, müziğin kendisi olmuştu adeta. Armoni duygusuna ters düşecek kötü sesler karşısında duyduğu acı ise bayılmaya kadar varabiliyordu.
Mozart mucizevi yeteneğinin bedelini çocukluk yaşlarından itibaren ağır ödemek zorunda kaldı. Kendisini babasına para ve ün kazandırma telaşı içinde bulan Mozart’ı zor şartlar altında şehir şehir gezmek önce çocukluğun zevkli ve tasasız günlerinden çabucak sıyırıverir ve sonra babasıyla birlikte para kazanma derdi içine savurur. Hassas bedeni kimi zaman aç ve susuz, kimi zaman da barınaksız kaldığı zor yolculuk şartlarına dayanmakta güçlük çeker, her geçen gün biraz daha kuvvetten düşer Mozart. Geçirdiği tifo, çiçek ve mafsal romatizması gibi hastalıklara rağmen beste yapmayı sürdürür. Bestelerinde, yaşayamadığı çocukluğun hasretini çeken bir neşe ve coşku kendisini gösterir.  
Yaşadığı çağın yaygın müzik zevkinin ötesinde eserler veren Mozart’ın dehası, olağanüstü yaratıcılığı kabul görmüştür görmesine ama çevresi bu yeteneğinin hakkını vermek yerine kötüye kullanmak isteyenlerle çevrilidir. Soylular bu yeteneği çevrelerinde kendilerine bir üstünlük sağlama aracı haline getirirler.
Bir müzisyen olarak hizmetinde bulunduğu Salzburg Başpiskoposu Kont Colleredo’ya göreyse müzik feodal sistemin bir parçası, müzisyen de üniformalı bir hizmetçi statüsündedir. Bu durumda soylulara hizmet etmek, böylesi yakıştırmalara maruz kalmak özgür yaradılışlı ve feodal düzen aleyhtarı Mozart için katlanılamaz bir durumdur. Piskoposun hizmetinden ayrıldığını bildirişi o zaman için büyük bir başkaldırı niteliği taşır.
Soylular onun bestelerini dinlemek için birbirleriyle yarışsalar da Mozart’ın benliği müzikle öylesine bütünleşmişti ki, önüne açılan ün ve kariyer kapılarının oyununa gelmedi hiçbir zaman. Çocukluğunu yaşayamadığı için hasret kaldığı oyunları nükte, neşe ve coşku dolu besteleriyle yakalamaya çalıştı. O hep müziğin küçük dahi çocuğu, müzik de onun ölüme durmuş hayatının yegane ifadesiydi. Müzik dersleri ve halk konserleri vererek, para karşılığı ısmarlama besteler yaparak yaşamını kıt kanaat sürdürdü Mozart. Maddi sıkıntılar içinde geçen yaşamına ve çelişkiler dünyasına verilebilecek en güzel cevap notaların Mozart’ın ellerinde büründüğü eşsiz ahenk olsa gerekti.

Bir Fincan Kahvenin Hatrı ve Türkler                                                                                                                                            
Mozart’in  Mehter müziğinin tınılarından, kullanılan vurmalı ve üflemeli çalgılarından yararlandığı görülür. En sevilen eserleri arasında yer alan Türk Marşı da Mozart’ın Türklere yakınlığının önemli bir kanıtıdır. Türk kahvesinin Mozart’ın en sevdiği içecekler arasında olduğu da kulağa gelenler arasında.
Korsanlar tarafından kaçırılarak Osmanlı Sarayı’na satılan Avrupalı bir kızın sevgilisi tarafından geri alınmasını konu edinen Saraydan Kız Kaçırma adlı eseri de Türk müziği ve kültürüne duyduğu ilginin başka bir göstergesi.

Ölüm Gününe Yetişmesi Gereken Beste
Ölümü yaşamanın amacı ve insanlığın gerçek dostu olarak gören Mozart eserlerini bir anlamda bu dostla yarışırcasına bir hızla vermek istedi. “Figaronun Düğünü”, “Don Giovanni”, “Cosi Fom Tutte” ve “Sihirli Flüt” operalarını, “Prag” ve “Jupiter”  senfonilerini ve son derece dokunaklı eseri “Requiem”i yaşamının son yıllarında besteledi.
Ölüm duası olarak bilinen Requiem’in bestelenişinin ilginç bir hikayesi vardır. Genç yaşta ölümün çekiciliğine tutulan ve onun karşısında dingin bir teslimiyetle duran Mozart’ın evinin kapısı bir gün koyu renkli giysiler giymiş ve yüzünü gizleyen gizemli biri tarafından çalınır. Mozart’ın  eline tutuşturduğu imzasız mektupta kendisine Requiem’i bestelemesi söylenir ve karşılığında da oldukça yüksek bir ücret  önerilir. Ancak bu esrarengiz kişinin bir şartı vardır: Mozart mektubu verenin kimliğini araştırmamalı, sadece rica edileni yapmalıdır. Mozart, zihnini kaplayan  ölüm fikriyle artık ecelinin yaklaştığını düşünür. Kendisini ziyarete gelen bu kişi de Tanrı tarafından gönderilen bir uyarıcı ve ölüm habercisi olmalıdır. Bu düşünceye kendini  iyiden iyiye kaptıran Mozart, Requiem’i çok yaklaştığını düşündüğü ölüm günü gelip çatmadan tamamlamak  üzere büyük bir süratle çalışmaya koyulur. Ancak yakalandığı Sifilis hastalığı, yenmeyi başardığı pek çok hastalığın aksine yakasını bırakmaz. Ölüm, ölüm marşının tamamlanmasına izin vermeden 36 yaşında gelir alır Mozart’ı. 
Mezarının nerede olduğu bilinmeyen Mozart’ın ölümünün de yaşamı kadar sırlarla dolu ve hazin olduğu söylenir. 5 Aralık 1791’de Viyana’da ölen Mozart’ın cenazesi altı kişinin katıldığı bir cenaze duasının ardından şiddetli yağmur nedeniyle aceleyle fakirler için ayrılan bir mezarlığa defnedilmiş. Yıllar sonra mezarı bulmak için yapılan araştırmalar ise yanıt vermemiş.

MOZART İÇİN NE DİYORLAR?

> Mozart müzik evreninde güzelliğin ulaşabileceği en yüksek noktayı temsil eder.  Tchaikovsky

> Mozart müzik sanatında ulaşılmazlığın simgesidir. Şiirde Shakespear’in olduğu gibi… Onun sanat evreninde belirişi açıklanması olanaksız bir mucizedir. Goethe

> Mozart müziği kaynağını gizemli bir merkezden alır. Sağa ve sola, yukarı ve aşağıya doğru sınırların nereye kadar uzanacağını bilir. Ve sonunda ılımlı bir ölçüyü ve dengeyi yaratır. Karl Barth

> Mozart’ın müziği melekleri gökyüzünden yeryüzüne doğru çekecek kadar ayartıcı bir güzelliğe sahiptir.Franz Alexander von Kleist

> Gençliğimde Mozart’ın müziğine hayran oldum. Olgunluk çağlarımda bu müzik beni yeise ve ümitsizliğe düşürdü, yaşlılık anlarımda ise beni teselliye ve huzura kavuşturdu. Gioachino Rossini

> Mozart eserlerinde başıboşluk ve kontrol, öz disiplin ve hassasiyet, basitlik ve kaos arasında tatlı bir denge sağlar. Müziğin özgürce akmaya bırakıldığı bir kaynağa yol verendir Mozart. Ve bu kaynakta Mozart’ın gayri ihtiyari olarak, saf ve zarif bir biçimde bir yansımasını görürsünüz. Bu asla taklit edilemeyecek bir durumdur.  Aaron Copland

> Mozart sizi Tanrı’nın varlığına inandırır. Çünkü böylesi bir kabiliyetin yeryüzüne inmesi ve bu dünyaya sınırsız sayıda şaheser bırakması şansın bir eseri olamaz. George Solti

> Mozart sükuneti, melankoliyi, trajik bir şiddeti mükemmel bir lirik doğaçlamada birleştirir. Ve hepsinin üzerinde kendi ruhu yükselir. Evrensel sevginin, merhametin, hatta ızdırabın ruhudur bu. Öyle bir ruh ki hem hiç bir zamana ait değildir, hem de tüm zamanları kucaklar.  Leonard Bernstein

> Mozart’ın konçertolarını dinlerken notaların kusursuz kristalliği ağaçtan dökülen yapraklar gibi düşer üzerime.Virgil Thompson

> Mozart’ın müziği ne o güne kadar yapılan müziği esir alan inancın sonu gelmez nefesini, ne de kendinden sonraki müziği çevreleyen şiddetli idealizmi temsil eder. O inançla şüphe arasında kurulu ve bize yeni dünyalar keşfettiren zarif bir köprüdür.Joseph Solman
 

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız