Bir girişimin mal ve veya hizmetlerini, bir başka girişimin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması şartıyla kişi adları, kelimeler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi ve ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarete “marka” diyoruz.
Kültür ve onun doğal uzantısı gibi algılanan magazin endüstrisinin olmazsa olmazları arasına çoktan girmiş olan marka, düşünceyi de tıpkı ürün gibi dönüştürüyor.
Peki bu acımasız tahakküme karşı varlık derdine düşmüş insanın tavrı ne oluyor?
Kocaman bir şaşkınlık…
Marka Çılgınlığı
Eğer bir ‘şey’i yozlaştırmak istiyorsanız, onun marka olduğuna inanmasını sağlamalısınız veya en azından siz, bunu kabul etmelisiniz. Çünkü …
ÖZCAN ÜNLÜ
ozcan.unlu@tg.com.tr
Bir girişimin mal ve veya hizmetlerini, bir başka girişimin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması şartıyla kişi adları, kelimeler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi ve ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarete “marka” diyoruz.
Kültür ve onun doğal uzantısı gibi algılanan magazin endüstrisinin olmazsa olmazları arasına çoktan girmiş olan marka, düşünceyi de tıpkı ürün gibi dönüştürüyor.
Peki bu acımasız tahakküme karşı varlık derdine düşmüş insanın tavrı ne oluyor?
Kocaman bir şaşkınlık…
Marka Çılgınlığı
Eğer bir ‘şey’i yozlaştırmak istiyorsanız, onun marka olduğuna inanmasını sağlamalısınız veya en azından siz, bunu kabul etmelisiniz. Çünkü günümüzde marka algısı, tamamen bir fenomene dönüşmüş durumda ve kesinlikle magazinleşen bir tüketim aracı haline gelmektedir.
Hepimiz gençlik yıllarımızda birtakım markaları daha çok benimsedik, heveslendik; hele öğrencilik yıllarımızda ayağımızdaki ayakkabıdan üzerimizdeki ‘jean’e kadar her şeyin marka olması için okul araç-gereçlerimizden, gıdamızdan eksilterek tasarrufa gittik. Dışsal konforumuz ve zihinsel devrimimizi gerçekleştirmek için aynı çabayı göstermedik. İyi giydik, iyi yerlerde yedik, iyi filmleri seyrettik; ama iyi bir beyne kavuşamadık.
Bütün bunların suçlusu elbette markaları icat edip üç öğün beynimize çivi çakar gibi çakanların değildi. Buna fırsat veren, kontrol altına alıp madalyonun arka yüzünü de göstermesi gereken kurumlar ve kişilerdi.
Marka Gereklilik mi?
Şimdi dönüp dolaşıp aynı yere geldik –en azından ben geldim-: Marka bir gereklilik midir ve markalaşma süreci insan olmanın neresinde başlar?
Marka bir gerekliliktir; çünkü, eğer iyi bir marka iseniz ve markanız gerçekten dönüştürücü, değiştirici bir güce sahipse marka olmak iyidir. Fakat ‘marka olmak’ meselesini sadece sosyal statünün ayağını daha sağlam basması, toplumda daha seçkin bir konuma gelme kaygısı gibi algılamaya başlarsak, marka felakettir.
Bugün elle tutulur bir gerçeklikleri olmadığı halde, örneğin IBM, Microsoft, CNN gibi markaların dünyaya yapıp ettiklerinden çok bu markaları oluşturan insanların markalaşmış düşünceleri ve öngörülerini konuşmamız gerekiyor.
Markalaşma süreci ise, o markanın insanlığın ortak duyarlıklarına yarar sağlamaya başladığı yerde başlamalı, diye düşünüyorum.
Yani, Jeff Medina’nın da dediği gibi, “Markanın insanda çağrıştırdıkları müspet olduğu oranda, marka değeri de artıyor.”
İnsanın Kalitesi
Bence marka, insan kalitesi ile doğru orantılı yorumlanmalı. Markalaşma sürecine girmiş bir ekonomik ve sosyal yapı, kaliteli insanı da aynı doğrultuda yukarıya çekiyor demektir. O yüzden markalaşmak önemlidir ve herkes zihinsel/düşünsel olarak bir marka olmak yolunda çaba göstermelidir. Eğer bu çaba ciddi formasyonlara dönüşerek devam ederse, üzerimize yapışmış olan zihinsel köylülüğü alt etmiş, toplumsal bunalımdan da çıkmış oluruz.
Bunun için ilk hedef, kaliteli insana yatırım yapmaktır. Kaliteli insana yatırım yapmanın yanı sıra toplumu oluşturan bireylerin de, gençler başta olmak üzere, değişen ve gelişen dünyayı iyi takip etmeleri, çevrelerinde olup bitenler karşısında durumdan vazife çıkarmaları gerekiyor. Çünkü başarı tesadüf değildir ve iyi bir marka olabilmek için de zihnî ve kalbî melekelerimizi iyi doyurmamız icap ediyor. Aksi halde, her gün televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında “markayım” diyerek toplumu uyutanların şaşkınlık ve yanılgılarından kurtulmamız mümkün görünmüyor.