Tibet’in Ölüler Kitabı

0
881

Bu gerçeği; Fedon, Georgias ve Cumhuriyet adlı eserlerinde adlı eserlerinde yoğun bir şekilde işlemiştir. Ayrıca, onun öteki eserlerinde de yer yer ölüm tanımlarına rastlanır. Örneğin, bunlardan birinde ölümü, ruhun fizik bedenden ayrılması olarak tanımlar ve insanın bu “bedensiz tarafı daha az kısıtlamalara tabidir.

Bu durumun modern klinik ve deneysel çalışmalardaki ifadelerini özellikle Dr.Moody’nin (‘Life After Life’ adlı) eserinde görüyoruz.

Eflatun, eserlerinin birçok yerinde, bedeninden ayrılmış olan ruhun, daha önceden ölmüş olanların ruhlarıyla karşılaşıp görüşebileceğinden sözeder ki, bu konuda gerek deneysel parapsikolojik araştırmalarda, gerekse spiritizm (deneysel ruhçuluk) çalışma ve celselerinde (ve hatta bazen de kendiliğinden) ortaya çıkmış olan olaylarda izlenmiştir.

Ayrıca, bir varlığın beden dışı deneyimleri çerçevesinde Eflatun, fizik yaşamdan ruhsal yaşama geçiş sırasında rehber varlıkların yardımlarından da sözetmiştir. Bununla ilgili olarak, uykuyu (yarı) ölüme benzetmiş ve vücudun, ‘ruhun hapishanesi olduğuna değinmiştir. Eflatun’a göre ruhun bedene bağlanması, bir tür uyuma ve unutmadır ve hatta, şuur kararmasıdır. Ruh varlığı yeniden doğduğu zaman, eski deneyimlerini unutur; bedenini terkettiği zaman da, bunun tersi olur. Dünyadaki yaşamı, otomatik olarak, bir film şeridi gibi hafızasından (sanki gözlerinin önünden) geçer. Asıl konumuz olan ÖYD deneyimlerinde de benzerleriyle karşılaşacağımız bu motiflerle bağlantılı olarak ünlü filozof; ölümün bir uyanma ve (fiziksel yaşamı) anımsama, hatta yeniden yaşarcasına anımsama olduğunu vurgulamıştır.

Bedenini terk etmiş olan bir varlık bu aşamadan sonra, bir ‘yargılama aşamasından geçer ki; aslında, kendisini yargılayan, yine kendisidir. Bu şekilde öte aleme geçmiş olan varlık, bir önceki hayatında yaptığı ‘iyi ya da ‘fena’ şeyleri / deneyimleri görür, anımsar ve yeniden yaşar. Bunlarla ilgili olarak dünyada iken noksan bıraktığı içsel gelişim ihtiyaçlarını (bunlarla ilgili gerekli şuur hallerini) tamamlayana, onların doyumuna varana kadar, bu hal sürer.

Eflatun, beden dışı deneyimlerle ilgili olarak, bekide en güzel örneği “Cumhuriyet’in onuncu kitabı”nda, ‘Bir Erin Efsanesi’ başlığı altında vermiştir: Bu “er”, bir savaşta şehit olanlar arasındadır. Savaş bittikten sonra, şehitler sahipleri tarafından toplanarak, yakılmak üzere hazırlanan kuru dalların üzerine konur. Dallar tam tutuşturulacağı zaman, bizim er dirilir ve savaşta şehit olduktan, kuru dallar üzerine bırakılana kadarki süre içinde beden ötesi (ölüm ötesi) deneyimlerini, daha doğrusu artık yeniden yaşama döndüğüne göre ÖYD’lerini anlatır.

Tarihin derinliklerinden bize göz kırpan ölüm ve ölümle ilgili öteki deneyimlerin ele alınarak işlendiği kaynaklar olarak da; Hermes, Orfe, Fisagor ile Rama ve Krişna’yı gösterebiliriz(1). Felsefe ekolünün ötesinde olmak üzere; ölüm ve ÖYD konusunun tema olarak işlendiği en önemli kaynaklaran birisi de ‘TİBETİN ÖLÜLER KİTABI’dır.
M.Ö. 8.ci Y.Y.’da yazılı hale getirilmeden çok çok önceleri kuşaklar boyunca ağızdan ağıza nakledilen bu eser; konuya vakıf olmayan kimseler tarafından öğrenilmesi ve istismar edilmemesi için son derece simgesel yazılmıştır. Kitabı hazırlayan bilgelere göre; ölmesini bilmek bir yetenek, hatta bir marifettir. Burada, ÖYD’lerini kendi kendine gerçekleştiren, ayrıntılarını ileride göreceğimiz, Oliver Fox ve Sylvan Muldon’u anımsamamak elde değil. Bu, gerçekten de beceriklilik isteyen bir deneyimdir. Tibetin Ölüler Kitabı’na göre, ustalıkla ya da beceriksizlikle ölmek de söz konusudur. Dolayısıyla, ölüm denen ‘geçiş ya da ölüme yakın bir deneyim, büyük ölçüde, bir bilgi ve uygulama işidir. Cenaze töreninin kaçınılmaz bir parçası olarak okunan bu eserle amaçlanan; hem bedenini terketmiş şahsa yardım, hem de dinleyenlere (bilgilenme açısından) inisiyatik ve ezoterik bir yardım oluyordu. Ayrıca, öleni ağıtla değil; sevgi ve coşku dolu hafifletici tesirlerle dünyadan uğurlamak doğrudan doğruya uygulanan inisiyatik ve bilgi esaslı bir inisiyatik gelenekti. Böyle bir uygulamadan amaç da; fizik bedeninden ayrılan kimsenin spatyoma / ahirete uyumunu kolaylaştırmak, yani teşevvüşünü kısaltmaktı ki bu; kanımızca, ölen birine yapılabilecek en büyük yardımdır…

 

İşte bunları anlatmak, bu halleri oluşturmak için, ruhun fiziksel ölümünden sonra, geçirdiği ve geçireceği merhaleler (Tibet’in Ölüler Kitabı’nda) anlatılır ki, bunlar da, Dr.Moody’nin çalışmalarıyla ortaya konan deneyimlerin hemen hemen aynıdır. Bu benzerlikler şunlardır:

– Ruhun vücuttan çıkması(2),
– Bir süre baygınlık (ne olduğunu bilememe, teşevvüş) geçirmesi, kendisini boşluk’ta bulması,
– Bu ‘boşlukfiziksel bir boşluk değildir, boşlukta olma hissidir / haletidir,
– Burada, ruhun(bedenli ruhun) şuuru hala yerindedir,
– Duyulan sesler: Tibet’in Ölüler Kitabı’nda, korkutucu, endişelendirici gürültüler, Dr.Moody’nin çalışmalarında,
rüzgar hışırtısı”, “çıngırak sesleri” olarak geçer,
– Bedeninden ayrılmış olan kimse, kendisi için yapılan cenaze törenini görür, katılanların ve tören etkinliklerinin
seslerini işitir.
– Ölmüş olduğunun farkına varır. Ama eğer dünyada beden olarak yaşadıysa, ölüm ile her şeyin yok olacağı
inancıyla yaşamışsa, öldüğünü fark etmesi, yaşamın ölüm ötesinde de sürdüğünü fark etmesi çok zaman alabilir ki
bu, varlık için önemli bir kayıptır…
– Fiziksel yaşamında tanıdığı yerlerde ya da oraların yaknlarında dolaşır,
– Artık varlık, spatyoma özgü bir beden içindedir ki; buna, ‘ışıldayan beden’ de denir (ruh varlığı hiçbir mekanda
bedensiz bulunamaz),
– Bu bedeniyle; duvarlardan, kayalardan, hatta dağların içinden geçebilir

LEAVE A REPLY

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen adınızı yazınız